Figen Dayıcık George Orwell’in Hayvan Çiftliği (Can Yayınları, 2017) romanının alt başlığı, “bir peri masalı”. Kitap masal tadında, ama şiddet içeren, siyasî bir masal. Yoksulluk, sömürü, baskı, özgürlük, eşitlik temalarını ele alan bir masal. Romanda, hayvanlar kendilerini aç bırakan ve kötü muamele eden çiftlik sahibi Bay Jones’a karşı ayaklanıp çiftliği ele geçirir. Bay Jones gittikten sonra hayvanlar özgür ve eşit koşullarda yaşar, ta ki şiddet eğilimli Napoleon adlı domuz yönetimi ele geçirene kadar. Tüm kazanımlar Napoleon tarafından bir bir yok edilmiş, hayvanlara sistematik bir şiddet uygulanmıştır. Eşitlik arayışı baskıyla yok edilmiş; baskı doğrudan şiddete dönüşmüştür. Romandaki karakterler Napoleon, Snowball, Squearel,…
Yazar: jeff
Ozan Ekin Gökşin Kızıl Azize: Bir Ütopyanın Peşinde Mary M. Talbot, Bryan Talbot Desen Yayınları, 2018 Erkeklerin yazdığı tarih kadınları silikleştirdi, görünmez kıldı. Kadın hareketinin tüm dünyada yükselişe geçmesiyle, tarihte kadının rolünü yeniden keşfetmeye başlayabildik, silikleşen kadın siluetleri berraklaşır oldu. Paris Komünü’nün liderlerinden, Kızıl Azize namlı Louise Michel’i anlatan Kızıl Azize: Bir Ütopyanın Peşinde grafik romanı bu keşfin başarılı uğraklarından. James Joyce ve kızı Julia’nın hikâyesini aktaran Babalar ve Kızları ve oy kullanma hakkı için mücadele eden kadınların anlatıldığı Öncü Kadınlar – Bir Direniş Hikâyesi kitaplarındaki gibi, eseri Mary M. Talbot yazdı, Bryan Talbot çizdi. Kitabın çevirmeni Damla Kellecioğlu. Komün…
Ahmet Eken Hava Nasıl Tarih Yazar, Ronald D. Gerste – Kolektif Kitap, 2017 Gündemimizi meşgul eden konulardan bir tanesi de iklim değişikliği. Sık sık bilim adamlarının, çevrecilerin, siyasilerin dediklerini, yaptıklarını duyuyor, görüyoruz. Öte yandan havalar da eskisi gibi değil; görmediğimiz, yaşamadığımız, hatta bilmediğimiz hava olaylarına tanık oluyoruz. “Bu mevsimde bu nereden çıktı” dediğimiz sıcaklıklar veya yağmur, dolu, hortum veya kar, biz sıradan insanların hayatını altüst ediyor ve o zaman diyoruz ki “Dünyanın iklimi değişiyor diyenler haklı ve bu böyle devam ederse sonumuz felaket.” Okuduğumuz kitap, bu türden sorulara cevap arayan, tarihte olumlu hava koşullarının nelere yol açıp olumsuz olduğu zaman…
Katharine Hayhoe Katharine Hayhoe, atmosfer bilimci ve Texas Tech Üniversitesi’nde İklim Bilimi Merkezi’nin müdürü. Hayhoe, 125’i aşkın bilimsel makaleye katkıda bulundu ve bilim iletişimi alanındaki çalışmalarıyla çok sayıda ödül kazandı. İklim bilimi iletişimi alanında yaptığı olağanüstü çalışmalar nedeniyle Stephen H Schneider ödülünü aldı ve 2018 yılında ABD Ulusal İklim Ölçümü’ne katkıda bulundu. Geçtiğimiz yıl içinde Kuzey Kutup Dairesi’nde orman yangınları; Avustralya, Afrika ve ABD’nin bazı bölgelerinde rekor seviyede yüksek ısı dereceleri; Hindistan’da sel baskınları ve Güney Afrika ve Arjantin’de tahrip edici kuraklılar yaşadık. Bu bir dönüm noktası mı? Bu yıl iklim değişikliği, doğal olarak ortaya çıkan hava olaylarını daha da…
Atilla Dirim “Cumartesi akşamları, özellikle ücretler ödendikten ve iş, alışılagelenden biraz erkence durduktan sonra, tüm işçi sınıfı, kendi yoksul mahallerinden çıkıp ana caddelere aktıktan sonra, ayyaşlık bütün kaba-sabalığıyla kendini gösterir.” Friedrich Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı kitabında (Ayrıntı Yayınları, 2013) geçen bu cümle, Avrupa işçi sınıfının neredeyse tümü gibi, Almanya için de geçerliydi. Engels, işçilerin sonu mutlaka sarhoşluğa varan alkol tüketimini, sanayi devrimi sonrası yılların ağır çalışma ve yaşam koşullarının neden olduğu sefil hayata bağlıyordu. Alkollü içkiler günde 15 saate varan çalışma süresine, insanın sadece uyumak için bile gitmek istemeyeceği yoksul evlere tahammül edebilmenin bir aracıydı. Ancak işçi sınıfının…
Şenol Karakaş Karl Marx ve Friedrich Engesl tarafından kaleme alınmasının üzerinden 171 yıl geçmesine rağmen, neden bazılarımız Komünist Manifesto’nun güncelliğini koruduğunu düşünebiliyor? Kestirmeden gidip “Aradan bu kadar sene geçmiş, bir parti bildirgesinin güncelliği mi kalır?” demek çok daha kolayken, nedir bu Manifesto ısrarımızın altında yatan güdü? Sadece Manifesto’nun değil, bu kitapçığın gücüne vurgu yaptığı, tarihe sistematik bir şekilde bu kitap aracılığıyla “Ben varım!” diye seslenen işçi sınıfının gücünün kaybolduğu, sanayinin örgütlenmesinin bütünüyle değiştiği iddiaları yeniden entelektüel ortamı kaplamışken, bu küçük broşürün önemi ne olabilir ki? Pırıl pırıl bir bakış açısı Lenin Komünist Manifesto’yu şu sözlerle değerlendiriyordu: “Bu eser, yeni dünya…
Ferhat Kentel Küreselleşme çok boyutlu bir süreç. Bunlardan biri paraya ve güce dair bir boyut… Dünyanın irili ufaklı tüm egemenleri, birbirlerine düşmanmış gibi görünüp bir yandan da sömürü konusunda birbirlerinden asla geri kalmıyorlar; Panama gibi vergi cenneti ülkelerin bankalarında paralarını biriktiriyorlar; en millî görünüm altında yerli tarımı ve tarıma bağlı gıda sanayiini baltalatıp küresel gıda ve tarım tekellerini içeri almak için kapıları açıyorlar. Öte yandan dost-düşman ikilemleri altında kafa göz kırıyorlar. Dünyada en egemen olanların kalıpları, ufak tefek egemen olmaya çalışanların tahayyüllerini de besliyor. Orijinal olmaya, “millî” falan olmaya çalışanlar da tepedekileri kopyalayıp duruyorlar. Kahramanlık filmleri yaptırıyorlar mesela; bir zamanlar…
Ayşe Hür Mart 1923’te Dr. Rıza Nur, Türk tarafının Lozan barış görüşmelerinde izlediği politikayı Meclis’teki gizli celsede uzun uzun anlatırken, konuşmasının ortalarında şöyle demişti: “Ekalliyetler [azınlıklar] kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere… (“Ermeniler?” nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (“Yahudiler?” sesleri) İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar mazarrat iras etmeyen [sorun çıkarmayan] insanlardır. (Gürültüler) Museviler malum, nereye çekilirse oraya giderler. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derdim.” Alıntıladığım bölümde Rumlardan söz edilmemesinin nedeni, Lozan Barış Görüşmeleri sürerken, 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile ayrıca imzalanan (kısa adıyla) Mübadele Anlaşması uyarınca Türkiye’de yaşayan Ortodoks Rumlarla Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türklerin takas edilmesine karar…
Ahmet Yıldırım Kasım 1989’da 46 kilometrelik Berlin duvarı yıkıldığında, küreselleşmeyle birlikte artık sınırlarda duvarlara ihtiyaç kalmadığı fikri yaygınlaşmıştı. O dönemde Avrupa ülkeleri de yeni sınırlar örmek yerine, engelleri kaldırmakla meşguldü. Küreselleşen dünyada sınırlara ihtiyaç olmadığı fikri, çok geçmeden (yaklaşık on yıl sonra) Berlin Duvarı gibi yıkıldı. Son 15 yılda sınırlara inşa edilen duvar uzunluğu, Berlin Duvarı’nın inşa edildiği tarihe (1961) kıyasla dört kat arttı. Bugün dünya ülkelerinin üçte birlik kısmı (67 ülke) sınırlarına binlerce kilometrelik duvarlar inşa ediyor. Bu duvarlara gözetleme kuleleri, radarlar, gece görüş kamera sistemleri ve hava denetimi eşlik ediyor. Bütün bu önlemler kaçak girişleri ve mülteci akınını…
Volkan Akyıldırım Uluslararası sermayenin son küreselleşme dönemi bazıları tarafından kapitalizmin niteliksel olarak değişeceği yeni bir döneme geçiş olarak görülmüştü. Sermayenin küresel entegrasyonu, özelleştirme, yeni kitle iletişim araçları ve dijitalleşme ile ortaya çıkan küresel toplumdaki eğilimlerin, patron ve işçi arasındaki çelişkileri silikleştireceği, kadın haklarına saygılı ve doğayı korumacı şirketlerin yön verdiği ılımlı bir kapitalizmin ortaya çıkışına yol açabileceği ileri sürülmüştü. 2001’de Dünya Ticaret Örgütü protestolarına destek vererek, küresel antikapitalist hareketin inşacısı olan marksistler, küreselleşme sürecine karşı ulus-devletin savunusunu reddederken, küresel eğilimler sonucunda kapitalizmin yeni bir aşamaya gireceği fikrini de desteklemediklerini erkenden göstermişti (örneğin, bkz. Küreselleşme ve Direniş, Chris Harman, Z Yayınları,…