Atilla Dirim Bu ülkede büyüyüp de Cüneyt Arkın’ın filmlerini seyretmeyen kaç kişi vardır acaba? Kahramanımız “kahpe Bizans’a” karşı daimî bir mücadele içindedir. Bizanslılar hilebaz, düzenbaz, yalancı, sahtekâr ve alçaktır. Verdikleri sözlere asla güvenilmez; yaptıkları her hareket mutlaka kahramanımızı aldatmaya yöneliktir. Alayı doğuştan Türk ve Müslüman düşmanıdır; civarda yaşayan masum Türk ve Müslüman ahaliye kötülük yapmak için birbirleriyle yarışırlar, kadın, çoluk çocuk demeden onları en ağır işkencelerden geçirirken karşılarında şarap içip zalim kahkahalar atarlar. Ancak elbette bir istisna da vardır; o an savaştığı tekfurun ya da imparatorun güzel kızı, mutlaka kahramanımıza âşık olur, bu aşk uğruna, o ana dek sahiplendiği her…
Yazar: jeff
Kadir Dağhan Bir avluda, sokakta, mahallede kuşlar, güvercinler katledilirse dört yanı keneler, kırkayaklar, çıyanlar sarar. Bir bahçede çiçekler koparılır, ağaçlar kesilirse bahçe zehirli otlarla dolar. Tavuk gribi bahanesiyle tam bir vahşet gösterisine çevrilerek ne kadar tavuk varsa katledildiğinde, kenelerin sebep olduğu felaketler hafızalarda tazedir. Bir tarlada toprak dostu yılanlar öldürülürse tarlayı fareler istila eder. Her alanda olduğu gibi önyargılar yüzünden yılanların öldürülmeleri sonucu tarlaların fareler tarafından nasıl istila edildiğini ve nasıl zararlara neden olduklarını yaşayanlar iyi bilir. Sanıyorum 2011 yılıydı, Ödemiş’in Yılanlı köyünde bilinçsiz ve bilgisizce kullanılan tarım ilaçları yüzünden tüm yılanların ölmesi üzerine tarlaları fareler basmıştı. Çaresiz kalan köylüler…
Cemal Yardımcı Her çağ kendi karabasanını yaratır. Tarih kadar eski korkulardan, bilinçaltının derinliklerinden çıkan, efsane ve masal yaratıklarıyla doludur karabasanlar. Ama bu yaratıkların bazısı, dönemin hakiki ve hayalî endişeleriyle etkileşerek yeni çizgiler kazanıp yenilenir ve insanların zihnine musallat olur, yaygınlaşır, popüler kültürün parçası haline gelirler. Yakıp yıkan, insanları parçalayan canavarlardı eski çağların korkunç yaratıkları. On dokuzuncu yüzyılda dehşet sahnesini kan emici vampirler, hortlaklar, hayaletler kapladı. Ardından uzaylıların istilası başladı. Bugünlerde robotlar korkutuyor insanları. Ancak binlerce yıldır, belki en başından beri, tehlikenin en büyüğü, açık ve örtük şiddetin en önemli kaynağı yine insan. Dehşet figürleri de dışımızdaki doğadan çok insanın ve…
Tithi Bhattacharya Amerika’da devlet okullarında bir grev dalgası sürüyor. 8 Mart günü gerçekleştirilen Uluslararası Kadın Grevi’nin örgütleyicilerinden biri olarak, “Nihayet!” diye eklemek isterim. Ana akım medya grev hakkında genellikle olumlu haberlere yer veriyor. Onyıllardır uygulanmakta olan neoliberal ekonomik politikalar çerçevesinde, eğitime ayrılan bütçede sürekli kesintiler yapıldığını ve greve bunların neden olduğunu yazıyorlar. Öğretmen maaşlarının artmaması nedeniyle öğretmenlerin gelirinin giderek artan sağlık sektörü fiyatlarının çok gerisinde kaldığını, sağlık masraflarını karşılayamadığını anlatıyorlar. Ama hiç sözünü etmedikleri bir şey de var: Grevlerin başını hemen hemen tümüyle kadınlar çekiyor. Öğretmenlerin yüzde 77’si kadın Greve çıkan ve eyalet parlamentolarının önünde gösteri yapan öğretmenlerle pek çok…
Fredy Perlman Kabile insanının günlük pratik eylemi kabileyi yeniden üretir, sürekliliğini sağlar. Sadece maddî değil, aynı zamanda toplumsal yeniden üretimdir bu. Günlük eylemleri sonucu kabile üyeleri bir insanlar kitlesinin sürekliliğini sağlamakla kalmaz; bir kabileyi yeniden üretirler, yani insanların BELLİ eylemleri BELLİ şekillerde yaptıkları belli bir TOPLUMSAL BİÇİMİ yeniden üretirler. Kabile insanının bu belli eylemleri onun “doğal” özelliklerinden kaynaklanmaz. Arıların bal üretmesi “doğa”larının sonucudur. Kabile insanının yaşadığı ve sürdürdüğü günlük hayat ise belirli maddî ve tarihsel koşullar karşısında şekillenen TOPLUMSAL bir tepkidir. Kölelerin günlük eylemleri köleliği yeniden üretir. Her gün yaptıkları işler sonucu köleler kendileriyle sahiplerini yeniden ürettikleri gibi, aynı zamanda…
Şenol Karakaş Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı AKP-MHP ittifakının giderek daha ciddi bir istikrarsızlık kaynağı haline geldiğini MHP liderinin ağzından teyit etti. Hükümet 15 Temmuz’dan beri yeni bir strateji izliyor. Bu strateji, yeni bir devlet ittifakının ilanı ve devlet itifakının ürünü oldu. Bu ittifakın bir ucunda AKP liderliği ve kitleleri harekete geçirme yeteneğine sahip olan Erdoğan, diğer ucunda MHP ve Devlet Bahçeli yer alıyor. Kuşku yok ki ittifakın bu ucu sadece MHP ve liderinden ibaret değil. 15 Temmuz’dan sonra MHP kişiliğini ve özerkliğini feda ederek güç ve nüfuz kazandı. Devlet bürokrasisinin belli bir kesimiyle iç içe girmiş olan ittifakın MHP…
Ahmet Eken Namus Cinayetleri, Sarhoş Kavgaları – II. Abdülhamid Döneminde Şiddet Roger A. Deal Çeviren Zeynep Rona Kitap Yayınevi, 2017 Sözünü etmek istediğim kitap, II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) şiddet konusunda yapılmış bir araştırma. Girişinde şu satırları okuyoruz: “Bu araştırma için II. Abdülhamid dönemi İstanbul’unu seçmemin birkaç nedeni vardır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın yarattığı çöküntünün izleri hâlâ sürmekle birlikte, imparatorluk (bu dönemin büyük bölümünde) barış içindeydi. Hükümet birçok şeyi parlak bir cilayla örtebilecek kadar güçlüydü, ama bu cila sık sık sıyrıldığında altındaki ilginç olgular açığa çıkabiliyordu.” Yine kitabın konusuyla ilgili olarak, daha önceki satırlarda da şu bilgi yer alıyor: “Bu çalışma her…
Ahmet Eken Macellan – Bir İnsan, Bir Yaşam Stefan Zweig Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer Can Yayınları, 5. basım, 2016 Denizler değil ama denizciler pek bir hareketli; 1500’lü yılların başlarındayız. Yüzyıllardır biraz ötesinin karanlık bir dünya olduğu düşünülen Akdeniz’in epey bir dışına çıkılmış, Hindistan’a ve Amerika’ya ulaşılmış. Şimdi daha ötesi zihinleri meşgul etmektedir. Başta Portekiz ve İspanya Kralları olmak üzere herkes, özellikle baharatın bol ve ucuz olduğu yerlere ulaşmak, güzergâhtaki yerleri egemenliği altına almak istemektedir. Son yıllarda gerçekleşen iki büyük sefer, Vasco de Gama’nın (1469-1524) Hindistan’a ulaşması (1948) ve Kolomb’un (1451-1506) Amerika’nın kapısını açması (1492) ve tabii de Gama’nın Portekiz’e bol…
Emre Tansu Keten Son yıllarda Trakya’ya yönelik artan bir ilginin ve sempatinin varlığından söz edilebilir. Bence bunun nedenlerinin başında, toplumu tek bir kalıp içerisinde şekillendirme hevesi içerisindeki siyasî iktidarın otoriter uygulamaları geliyor. İnsanların keyiflendikleri ne varsa onu zehir etme azmindeki bu hoşgörüsüz, tahammülsüz ve gri zihniyetin karşısında Trakya’nın renkli ve coşkulu kültürü bir direnç odağı[1] olarak dikiliyor. Üstelik bu kültürü hedef almak için Cihangir veya Kadıköy’e yönelik kullandıkları söylem araçları da işe yaramıyor. Tarlasındaki işini bitirip kahvede birasını içerek hükümete “en içten duygularıyla” seslenen köylüye “elit” ve “Beyaz Türk” diye saldırmalarının imkânı yok. Bunun yanı sıra, siyasî iktidarın politik hedeflerine…
Ferhat Kentel Tarihte her dönemin kendine özgü bir özgürlük anlayışı vardır. Bu, dönemin egemen ideolojisi ile doğrudan bağlıdır. Özgürlük, egemenlik ya da iktidar ilişkilerini doğallaştıran, egemenlerin yanı sıra, bizzat tahakküm altındakilerin de uyumunu sağlayan ideoloji ya da zihniyete “göre”dir. Bu yazının temel iddiasını baştan dile getirecek olursak şunu söyleyebiliriz: Özgürlük belli bir dönemde egemen olan ve güçlülerin çıkarlarına uyum üreten mekanizmalarından kurtulmayı içerir. Örneğin köleci toplumdaysak, egemen ideoloji kölelerin “doğal” olarak köle kalmaları gerektiğini, kölelerin kaderinin efendilerinin iki dudağı arasında olduğunu, bunun da neredeyse bir kutsiyet taşıdığı fikrini içerir. Hatta bunları dile getirmeye bile gerek olmaz; “bu zaten böyledir”. Dolayısıyla…