Murat Erkman “Vatandaşlar Cumhuriyet’in 10. yılını kutluyoruz. Bugün ne kadar sevinsek hakkımız vardır. On sene evvel bu devir, cumhuriyetin muzafferiyetiyle başladı. On sene içinde Türk milletinin tahakkuk ettirdiği eserler bugün iftihar ile hatırlayabileceğimiz kadar büyüktür ve geniştir. İnkılapların kuvvetini vakit vakit eski zamanlara rücu ederek mukayese etmekte fayda vardır. Vatandaşlarım, on sene önceki cumhuriyetten Türk milleti bugün hiç olmazsa on kat daha kuvvetlidir. Vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin komşuları ile ve herkesle münasebetleri çok dostanedir. Fakat sizin bildiğiniz gibi, tüm dünyanın bildiği gibi, bizim Türkiye Cumhuriyeti’nin haricî politikasında esas olan nokta Sovyetler ile olan dostluğumuzun temel teşkil etmesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Sovyetler ile…
Yazar: jeff
Mustafa Arslantunalı Atlantis, ya da “imkânsızlıklar dedektifi” Martin Mystère, çocukların çizgi roman okumaz olduğu bir dönemde, büyükleri de merakla peşinden sürükleyen “entelektüel” bir kitap dizisi. Neredeyse bütün mitolojileri, edebî gelenekleri, halk inanışlarını kullanarak son derece zengin, ilginç, “bilgi dolu” maceralar sunan Atlantis, bir yandan da son derece basit bir ikilem üzerinde ayakta duruyor: İyilerle kötülerin, Martin Mystère ile kara adamların mücadelesi. “Sonra bu altın çağ sona ermiş… Ama nasıl? Bir gerileme sonucu… Homo Sapiens’i bugünkü duruma getiren bir dizi maddî çıkarlar sonucu.” Bilge Kut Humi’nin Martin Mystère ile Sergey Orloff’a söylediği bu sözler (eski dizide 25. cilt), Atlantis’in ana temasını…
Roni Margulies Londra’nın en güzel yağlı boya tablolarından pek çoğu 1870’i izleyen yıllarda yapılmıştır. Niye mi? Mülteciler sayesinde! Fransa-Almanya savaşı Fransız parlamentosu 16 Temmuz 1870 günü Prusya Krallığı’na savaş açma kararı verir ve üç gün sonra savaş başlar. Prusya Şansölyesi Otto von Bismarck yönetimindeki Kuzey Alman Konfederasyonu Almanya’nın birliğini sağlamak, bağımsız güney Alman devletlerini (Baden, Württemberg, Bavarya ve Hesse-Darmstadt) dahil ederek birleşik Alman ulus-devletini yaratmak peşindeydi. III. Napolyon’un Fransa İmparatorluğu ise bu birleşmeyi önlemek, 1815 Viyana Kongresi’nden beri Avrupa’da mevcut olan güçler dengesinin bozulmasını engellemek istiyordu. Savaşın başlamasıyla birlikte Prusya çok kısa sürede üstünlük sağlamaya başladı. Altı hafta içinde iki…
Atilla Dirim Henrietta Franks, trene binip Köln’den ayrıldığında 15 yaşındaydı. Annesinden, babasından ve tüm sevdiklerinden ayrılması pek kolay olmamıştı. Annesiyle babası, canını kurtarmak için küçük kızlarını başka birçok çocukla birlikte bu işe tahsis edilmiş bir trene bindirmişlerdi. Onlar da sonra bir şekilde İngiltere’ye geçmeyi planlıyorlardı, hatta Belçika üzerinden Fransa’nın güneyine kaçmayı dahi başarmışlardı, ancak orada da Nazilerden kurtulamayacaklardı. Almanlar 1942 yılında Fransa’nın güneyini de işgal etti. Henrietta’nın babasının yakalanması uzun sürmedi. Bir punduna getirip eşine “İngiltere’de görüşürüz!” diye bağırmayı başarabilmişti, ancak bir daha ondan haber alan olmadı. Kindertransport Henrietta gibi binlerce Yahudi çocuk, 1938-1940 yılları arasında Almanya’dan ve Alman işgali…
Demiryolunun bir şehre ulaşması, yeni bir gar binasının inşa edilmesi, Cumhuriyet döneminin ilk 10-20 yılında o şehrin yeni ulus-devlete dahil olmasının temel adımlarından birini oluşturmuş, şehrin hem sosyal hem ekonomik hayatında müthiş bir değişimin başlangıcını işaret etmiştir. Sivas, Malatya, Erzurum gibi şehirlerde gar binası şehrin en büyük, en modern binası olmuş; gar ile şehir merkezi arasında yapılan ve İstasyon Caddesi, Cumhuriyet Caddesi veya Atatürk Bulvarı (1938 sonrasında genellikle İnönü Caddesi) adı verilen anacadde şehrin büyüme yönünü belirlemiştir. Devlet kurumlarının yeni binaları, yeni okul, yeni ve nispeten lüks apartmanlar bu caddenin üzerinde inşa edilmiş, sosyal hayat bu caddeye doğru kaymıştır. “Sivas’ta…
Onur Öztürk Bugün Ankara Garı, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan katliam nedeniyle acı bir olayla anılmaktadır. Diğer yandan, “İçinden tren geçen AVM” sloganıyla devreye sokulan yeni gar binası karşısında adeta ezik durmaktadır. Oysa, inşa edildiği tarihlerde ulusun ve devletin “büyüklüğünü” simgeleme iddiasıyla tasarlanmıştı. Çok katlı binalara pek rastlanmayan o dönemde bu algı pek de gerçek dışı değildi. ANKARA’YA YENİ DEMİRYOLU Ankara 1923 yılında başkent ilan edilip eski kentin hemen yanı başında yeni bir kent kurulunca adeta kentin geçmiş tarihine sünger çekilecek ve “Yoktan var edilen kent” söylemi dönemin Kemalist kadrolarının ürettiği, sonraki dönemlerde de ders kitaplarına giren bir mitos haline…
Behçet Çelik Çocukluğumda tren popüler bir ulaşım aracı olmaktan çıkmıştı; çok fazla tren yolculuğu yaptığımızı hatırlamıyorum. Demiryollarının ihmal edilip otoyolların önemsendiği, toplu taşımacılık yerine bireylere daha çok ulaşım aracı satmayı amaçlayan, illa toplu taşıma şartsa, bunun da otobüslerle yapılmasını özendiren iktisadî anlayışın bütünüyle hâkim olduğu yıllardı. Tren çoktan demode olmuştu; yavaştı, kirliydi, gürültülüydü. Oysa çok değil kırk elli yıl önce modernleşmenin simgesi trenler ve demiryollarıydı. Ulus devletin ideolojisinin onlarca yıl taşıyıcılığını yapan 10. Yıl Marşı’nda, “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” denmesi boşuna değildir. “Demir ağlar” sözü kalkınmayı, modernleşmeyi işaret ederken ulus devletin resmî ideolojisinin yurt çapında yaygınlaştığını da ima…
Roni Margulies Cumhuriyet’in ilk yıllarından söz ederken İsmet İnönü anılarında şöyle der: “İçinde bulunduğumuz meseleler dediğimiz zaman, bunların hepsini bir anda saymaya imkân yoktur. En başta, bir defa memleket fiziksel bir bütünlük içinde değildi. Her tarafın birbiri ile irtibatlı olduğu bir bütünlük yoktu. Her mevsimde memleketin içinde dolaşamıyorduk. Daha muharebe zamanında bu irtibatsızlık çok insanın zihnini ve hayalini aciz bırakan güçlükler göstermişti. Demiryolu yapılmadan memleketin ne emniyetinin, ne idaresinin bütünlüğünü sağlayamayacağımız kanaati sarsılmaz bir hâldeydi.” (Hatıralar, İsmet İnönü, haz. Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 2006, s. 529.) Birkaç yıl sonra İnönü, Dersim ile ilgili olarak şu yorumda bulunur: “Dersim meselesini nihayet…
Ferhat Kentel Modern dünya tarihine bakıldığında, popülizm, her ne kadar seçkinciliğin (elitizmin) zıddı gibi görünse de, “halkı önceleyen” gerçek alternatif siyaset olmaktan çok, sadece halkın kültürel anlam dünyası ile irtibatı güçlü bir hegemonik söylemdir. Giriş amacıyla bir tanım yapmak gerekirse, popülizm, güç ilişkilerini ve sınıfsal eşitsizlikleri barındıran bir ekonomik oyun oynanırken, ekonomik ve siyasal güce sahip seçkinlerin başvurduğu, popüler sınıfların oyunun içinde kalmalarını sağlayan bir ideolojik eklemlenmedir. Daha da kısaca ifade edecek olursak, en genel olarak, seçkincilik ve popülizm aynı bütünün iki farklı yüzüdür. Bugün dikkat çekici bir eğilim olarak, daha önceleri örnekleri olsa da, rasyonel ve teknokratik yapıların hakim…
Özden Dönmez Anne Frank House ile Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşunun birlikte düzenlediği Hafıza Yürüyüşleri eğitimi çerçevesinde sekiz kişi Şubat 2018’de Berlin’deydik. Toplam dört gün süren eğitimin bir kısmı teorik olarak yapıldı, bir kısmı da sahada, sokakta gerçekleştirdiğimiz söyleşilerden ve çekimlerden oluşuyordu. Teorik olarak yapılan eğitim bile Türkiye için çok düşündürücüydü. “Anıt nedir?” sorusuna ya da anıtın kimler tarafından yapıldığı konusunda Türkiye’de cevap seçeneklerimiz çok fazla yok. Burada anıt savaştaki galibiyetler ya da komutanlar, “Anıtı kim yaptı?” sorusunun tek cevabı da “Devlet.” Bir yandan eğitim alrken bir yandan da neden onlarca acının yaşandığı bu topraklarda bir tane bile mağdur için…