Arife Köse Avrupa’da yükselen sağ hareketler, Doğu Avrupa’da iktidara gelen milliyetçi hükümetler, Trump ile birlikte zirve noktasına ulaşan ve son olarak 24 Haziran seçimleri ile birlikte Türkiye’nin de etki alanı içine girmiş olduğu artık kesin olan milliyetçi akımı daha çok tartışacağımız açık. Bu yazının da amacı, bu tespitten yola çıkarak, milliyetçiliğin nasıl bir ideoloji olduğunu anlamaya yönelik bir çabayı ortaya koymak. Bir yandan bu konuda halen devam eden tartışmalara değinirken, diğer yandan bu tartışmaların özellikle Türkiye’de içinden geçtiğimiz sürece nasıl ışık tutabileceklerini görmeye çalışmak. Bu yazıyı yazmaya 24 Haziran seçimlerinden önce başlamıştım, ancak seçim sonuçları sanırım hepimizi milliyetçilik ve milliyetçilikle…
Yazar: jeff
Günümüzde bütün Avrupa hızla yükselen aşırı sağ ve hatta faşist hareketler ve bunlara karşı nasıl bir strateji izlenmesi gerektiği tartışmalarıyla çalkalanıyor. Üç dört yıl öncesine kadar adı bile duyulmayan aşırı sağ popülist partilerin hemen hemen hepsi bulundukları ülkelerde yüzde 10’dan fazla oy alır hâle geldi. Farklı özellikleri olmakla beraber, onları ortaklaştıran özellikleri de var; hemen hepsi 2008-2009 ekonomik krizinin ardından güçlendi, hepsinin temel gündemi mülteciler ve mültecilerin ülkerine gelmesini önlemek, hepsi elitlere duyulan öfkenin temsilcisi olarak öne çıkarak elitlere karşı halkı temsil ettiğini iddia ediyor ve hepsi kendi ülkelerini daha büyük ve güçlü hâle getirmek için her türlü özgürlük ve…
Özden Dönmez Bu seçimlerin önemli tartışmalarından biri de Suriyeli göçmenler meselesi oldu. Sadece seçimlerin değil elbet. Nisan 2011’den bu yana Türkiye’ye göç eden Suriyeliler her zaman siyasetin konularından biri oldu. Maalesef Avrupa’daki gibi “Refugees Welcome” (Göçmenler Hoşgeldiniz) gibi bir hareketin konusu olmaktan ziyade, burada Suriyeliler geri gitmesi gerektiği üzerine yapılan açıklamalar ve ne kadar para harcandığının konuşulması ile gündemde. Sosyal medyada dolaşan çoğu asılsız haberler, Sözcü gibi ulusal yayınlarda yer alan “Suriyeliler de oy verecek” haberleri, Suriyelilerin aldığı çılgın maaşlar gibi kötü (ve kötülük üreten) haberler… Suriyeliler hakkında gerçekler nedir? Türkiye’de kaç Suriyeli var? Ne zaman geldiler? Nerelerde yaşıyorlar? Murat…
Roni Margulies Cumhuriyet Türkiye’sinin resmî ideolojisi seksen yıl boyunca Osmanlı’yı yok saydı. Hatta yok saymanın ötesinde, Kemalist ideoloji Osmanlı yüzyıllarını Türk’ün şanlı, müthiş ve mükemmel tarihinde bahtsız bir “uyku” ve gerilik dönemi olarak resmedip anlattı. Türk’ün büyüklüğünü, medeniyetini, askerî dehasını Orta Asya’ya dayandırdı. Zaman zaman bu açıdan bazı sorunlar yaşadı, çünkü Türklerin Asyalı değil Batılı (‘dolikosefal’ değil ‘brakisefal’) olduğunu da iddia etmek istiyordu, ama o kadarını pek beceremedi. Zaman zaman sadece Osmanlı yıllarını değil, İslam’a geçişten itibaren 1923’e kadarki tüm dönemi karanlık bir “kayıp dönem” olarak ifade etti, ama siyasî nedenlerle bunu da pek vurgulamadı. Tüm ilerilik, kültür, kahramanlık ve…
Şenol Karakaş 24 Haziran seçimleri, Türkiye’de siyasetin bilindik temel odaklarını değiştirdi. Seçimlerden önce, 16 Nisan referandumuyla, hatta bu referandumdan da önce, Erdoğan başkanlık hamlelerini fiilen birer birer hayata geçirmeye başlamış ve yasama-yargı-yürütme alanında düpedüz bir kaos egemen olmuştu. Bu kaos sona ermiş değil, ama devletin 2013 yılından beri yaşadığı geçiş süreci şimdilik bir dinlenme durağında son buldu. AltÜst’ün 24. sayısında bu geçişi şöyle tarif etmeye çalışmıştım: “Türkiye çok açık bir geçiş rejimi yaşıyor. Geçiş rejiminin hedefine ulaşıp ulaşamayacağı, bu değişikliği isteyenleri bile tatmin edip etmeyeceği belli değil. Sonu belirsiz bir geçiş bu ve her bir adımı meydan okuyarak atılıyor. Meydan…
Sayı 26: Mayıs – Temmuz 2018 İçindekiler: AKP-MHP koalisyonu: Bir devlet ittifakı – Şenol Karakaş Kapitalizmin yeniden üretimi – Fredy PerlmanKadınların öncülüğünde öğretmen grevleri – Tithi BhattacharyaRobotları beklerken – Cemal YardımcıYılanların öcü – Kadir Dağhan Yüzleşerek yaşatmak – Özden Dönmez“Kahpe Bizans” derken? – Atilla DirimBir Sovyet belgeseli: “Türkiye’nin Kalbi Ankara” – Murat ErkmanBir seçkin sınıf ideolojisi: Popülizm – Ferhat KentelUlus-devlet ve demiryolları – Roni MarguliesAdana Tren Garı – Behçet ÇelikDevletin simgesi: Ankara Garı – Onur ÖztürkKapitalizmin öncü gücü: Gar ve İstasyon CaddesiKindertransport: “İngiltere’de görüşürüz!” – Atilla Dirim Empresyonist mülteciler – Roni MarguliesÇizgi romanda “büyük resmi görmek” – Mustafa ArslantunalıBadiou’nun Hipotezi…
Ahmet Eken Savaş Günlükleri George Orwell Sel Yayıncılık, 2017 İlkgençliğinde Birinci Dünya Savaşı’nı ve gençliğinde İspanya İç Savaşı’nı, orta yaşlarında da İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamış olan George Orwell’in (1903-1950) başka hangi konularda talihinin yaver gittiğini bilmiyorum, ama kendisine dayatılan karanlık yılların bolluğu açısından öyle olmadığı açık. Birinci Dünya Savaşı’nı (göreli olarak) uzaktan izlemiş. İspanya İç Savaşı’nda gönüllü olarak Cumhuriyetçilerin yanında savaşıp yaralanmış. İkinci Dünya Savaşı’nda ise yaşamını Londra’da sürdürüp gazetecilik yapmış. Vicdanının, aklının kabul etmediği davranış ve fikirlere söz ve yazılarıyla elinden geldiğince muhalefet etmiş. Geçenlerde II. Dünya Savaşı sırasında tuttuğu günlüklerin bir bölümü Türkçe’ye çevrilip yayınlandı. Kitaptan öğrendiğimize göre…
Ahmet Eken Médan Geceleri Zola, Maupassant, Huysmans, Céard, Hennique, Alexis Sel Yayıncılık, 2017 Fransız edebiyatının önemli isimlerinin kaleme aldığı bu öyküler, 1870’li yıllarda Emile Zola’nın (1840-1902) Paris yakınlarında Médan’daki evinde yapılan Pazar toplantılarında şekillenmiş. Kitaptan öğrendiğimize göre, burasını satın alan Zola, mevcut binayı tamamen yıkarak kendisinin tasarladığı bir ev yaptırmış ve yine zevkine göre döşemiş. Günlerden bir gün, dostlar yine bir araya gelmiş. Leon Hennique (1850-1935), “Maupassant, Huysmans, Céard, Alexis ve ben, dereden tepeden konuşuyoruz, o ünlü ’70 savaşından söz ediyoruz. Birçoğumuz gönüllü olmuş ya da gezici orduda askere çağrılmıştık. ‘Bakın hele’ diye bir öneride bulundu Zola. ‘Bu konuda neden…
Turgay Fişekçi Marx’ın öteki düşünce insanlarından temel farkı, “Filozoflar dünyayı yalnızca farklı biçimlerde yorumladılar. Oysa, asıl olan onu değiştirmektir” ünlü sözünde dile gelen düşünce eylem birliğini dile getirmesi ve ardından da bu yolda insanlığın yaşadığı önemli deneylerdir. Ekonomi ya da felsefe öğrenimi görmemiş, bu alanlarda bir düşünce birikimi olmayan insanların, yalnızca dünyayı değiştirme düşüncesiyle Marx’ı okumaları pek de verimli sonuçlar doğurabilecek bir davranış değildir. Evet, Komünist Manifesto’yu okumak, insanları yaşadıkları dünyaya ilişkin bilinçlendirebilir ama sonrası… Ekonominin, toplumsal yapıların ve dahası insan bireyinin sonsuzluğunda kaybolmadan dünyayı değiştirecek bir eyleme nasıl girişilebilir? Kendi adıma, Marx’ın Kapital gibi temel kitaplarını okumaya hiç yanaşmadım.…
Semih Gümüş Komünist Hipotez Alain Badiou Encore Yayınları, 2011 Alain Badiou, en çok da Marksizm içinde olup onun bazen dışına çıkmaya, bazen uçlara savrulmaya kendini açık tuttuğu için zamanımızın önde gelen düşünce üreticileri ve enetelektüelleri arasında yer alıyor. En önemlisi, günümüzün en yeni ve sıcak sorunlarına, sözgelimi son küresel krizden sonraki dünyanın durumuna ilişkin çözümlemeler, sorunun derin yapısının bütününü kapsayacak biçimde yapılamadı ve Alain Badiou gibi düşünürler, bunu da yapmaya çalışıyor. Kendilerini bugün de Marksizm içinde görenler için, yaşadığımız zamanları anlayıp geleceğe ilişkin tasarımlar yaparken Marksizm’in bugünü anlamak ve geleceğe ışık tutmak için olanaklı olup olmadığını sorgulamak da öncelik alıyor.…