Annem ve ailesi 89 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ettiklerinde hiçbir akrabaları olmadığı için devletin yönlendirmesiyle Amasya’da yaşamaya başlamışlar. Tamamiyle yabancı bir ülke, yabancı bir şehir. O günleri “Bizi hiç istemediler” diye anlatır. Günümüzde Suriyeli mültecilerin yaşadıklarına çok benzer deneyimler yaşamış. İki küçük kardeşi olduğu için çalışmak zorunda kalmış. “Anneannenle ben mahallede çalışan tek kadınlardık. Bu nedenle bize kötü gözle bakarlardı,” demişti bir keresinde. Çoğu insan ise iş vermeyi reddetmişler. Bulgaristan’dan geldikleri için “gâvur” yaftalamasıyla karşılaşmışlar. “Macır ağzıyla konuşurduk Türkçe’yi, alay ederlerdi. Konuşmaya çekinmiştim ilk zamanlar,” demişti. Ne kadar tanıdık geliyor, değil mi? On sekiz yaşında göç etmesine rağmen ise Bulgarca’yı…
Yazar: jeff
Ahmet Eken Bizans Tarihi Dukas Çev. Vl. Mirmiroğlu | İstanbul Enstitüsü Yayınları, 1956 Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve Bizans Devleti’nin çöküş dönemleriyle ilgilenenlerin göz ardı edemeyeceği kaynaklardan bir tanesi de Bizanslı yazarların kaleme aldığı kitaplardır. Türkçe yazılmış kaynakların azlığı göz önüne alınırsa bunun önemi daha iyi anlaşılır. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi adlı eserinde, ²çöküş ve yıkılış² dönemini anlatırken, söz konusu yılların son kısmını anlatan dört Bizans yazarı olduğunu ifade ediyor: Georgios Frantzes, (ilk adı büyük ihtimalle Mihael olan) Dukas, Laonikos Halkokondiles ve Kritovulos. Her ne kadar içlerinde Frantzes dışında hiçbiri İstanbul’un alınışı sırasında şehirde bulunmamışsa da, devletlerini tarih sahnesinden silen…
Ahmet Eken IV. Haçlı Seferi Kronikleri Geoffroi de Villehardouin ve Henri de Valenciennes Çev: Ali Berktay | İş Bankası Kültür Yayınları, 2016 Haçlı Seferleri’nden zarar gören sadece İslam dünyası olmamış, Bizans ve Doğu Hristiyanları da zor zamanlar yaşamış. Canlarından, topraklarından olmuşlar. Hatta Bizans İmparatorluğu başkentini bile kaybetmiş. Bunun yaşandığı IV. Haçlı Seferi’ne (1204) gelinceye kadar öncekilere kısaca bakacak olursak, Bizans İmparatorluğu’nun Doğu’dan gelen Türk-Müslüman ilerleyişini durdurmak için Batı’dan ücretli asker istediğini, ancak Papa’nın bu isteği farklı değerlendirip Batı’nın savaş sevdalısı şövalyelerini, topraksız, aç ve sefalet içinde yaşayan herkesi, para ve toprak sahibi olacakları düşüncesini aşılayarak zengin Doğu’ya askerî bir sefer…
Bilgehan Uçak Tijuana’ya gitmek için San Diego’nun ışıltılı vitrinlerle süslü geniş caddelerini geride bıraktığım o günü hiç unutmuyorum. Şıkır şıkır bir şehrin dünyaya aldırmaz benbenciliğinden çıkıp derbederliğin, sefaletin, pisliğin, mafyanın kol gezdiği başka bir âleme girmiştim. Alice’in “harikalar diyarına” ulaşması gibi birbirinin tamamen zıddı bu iki âlem arasında ben de pasaportumla gezinebiliyordum. Amerikan plakalı kiralık otomobillerin Tijuana’da çalınması vaka-i adliyeden addedilirmiş, o yüzden arabayı gümrüğe en yakın otoparklardan birine çekip sınıra taksiyle gittim. Gümrükte ismi konmamış iki sıra var: Birincisi, benim gibi Amerika’dan gelmiş, üstü başı düzgün insanlar. Kiminin ellerinde kâğıt bardaklarda kahveler. Gümrükteki memura teşekkür edip Meksika’ya adım atıyorlar.…
Jazz and Justice: Racism and the Political Economy of the Music (Caz ve Adalet: Irkçılık ve Müziğin Ekonomi Politiği) kitabının yazarı, tarihçi Gerald Horne’a göre 20. yüzyıl başlarındaki caz müzisyenlerinin “ortak kaderi”, ırkçı ve sarhoş “hayranlar”dan gelen şiddetli saldırılardan kaçmak, uyuşturucu satıcısı patronlardan gelen baskılara direnmek ve berbat kulüplerde saatlerce duman solumaktı. İnternette Truthout dergisiyle yapılan bu söyleşide Horne, cazın gelişiminde ırkçılığın rolünü; cazın yerel ve uluslararası algılanışı arasındaki uçurumu; yaratıcılık, doğaçlama ve teknik ustalığın sanatçılar açısından neden hayatta kalmanın araçları olduğunu anlatıyor. Anton Woronczuk: Yirminci yüzyılda ABD’de bir caz müzisyeni olmaktan daha tehlikeli bir meslek tahayyül edebiliyor musunuz? Gerald…
Tom Hickey Anneler (Die Mütter) Käthe Kollwitz’in 1922-23 yıllarında yaptığı, Savaş genel adını taşıyan yedi gravürün altıncısı. Bu yıllar, Kollwitz’in ikili bir değişim geçirdiği bir döneme denk düşüyordu. Birincisi, dinî ve ahlakî temelli bir radikal eşitlikçilikten ve baskıya karşı duruştan, bu baskının temelini oluşturan ve ona hizmet eden toplumsal güçlerin ve sınıf çıkarlarının materyalist bir anlayışına doğru bir değişim. Bu değişim, Kollwitz’in 1914-18 savaşında yaşadıklarından, 1918-19 Alman Devrimi’nde tanık olduklarından ve Sosyal Demokrat hükümetin Freicorps güçlerini kullanarak 1923’e kadar bu devrimin tüm unsurlarını şiddet kullanarak acımasızca bastırmasından kaynaklanıyordu. Kollwitz’in geçirdiği ikinci değişim, birincisiyle ilişkili olarak, bir tarz değişikliği ve farklı…
Volkan Akyıldırım “Hayat zaten çok zor / O yüzden müzik seni eğlendirsin / Gerçeklikten uzaklaştırsın istiyorsun / Ama biz müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanıyoruz / Bizimle gel” Şehirlerin alt kültürlerinden çıkan bazı şarkılar, taşıdıkları radikal eleştirilerle, milyonlarca kişi tarafından dinlendiği, söylendiği ve paylaşıldığı vakit, düzene karşı bir tehdit olarak ele alınır. Çünkü müzik, bölünmüş bir toplumdaki yalnız bireyleri birleştirir. Bu tam da değişimin başladığı yerdir. Şanışer ve 17 rapçinin kolektif eseri olan Susamam, rejim bekçilerini kızdırdı. Düzenin tepkisi AKP’li TV kanalları ve gazeteler, tek bir ses halinde, Susamam’ın “FETÖ, PKK, Amerika ve İsrail destekli” bir proje olduğu propagandasına başladı. Rapçilerin tek tek…
Ozan Ekin Gökşin Babaannemi hep güler yüzüyle hatırlayacağım. Ömrü önce kendi çocuklarına, sonra da torunlarına bakmakla, az parayla çok karın doyurma hesabıyla geçmiş bir kadındı. Boş vakti olmazdı hiç. Bize misafirliğe geldiğinde örneğin, ben biraz hava alayım der, ormana çıkar, poşet poşet ot ve mantarla dönerdi. Beni ona emanet ettiklerinde yıkık binaların taşları arasında biten dikenli bir otun tomurcuklarını toplatırdı. Yıllar sonra kapari olduğunu öğrendim. Aktarlara filan satıyordu sanırım. Ömrü yoklukla geçmişti, ama sutyeninde hep tomarla para olurdu. Güler yüzle hatırlayacak olmamın en temel sebebi de Sezen Aksu’nun ‘Kalbim Ege’de Kaldı’ şarkısının klibindeki rolü. Klibin başında Sezen Aksu bizim evin…
Atilla Dirim Göçmenimizin adı Berta. Ataları, Rus Çariçesi II. Katarina tarafından Prut ile Dinyester nehirleri arasında kalan ve Besarabya olarak bilinen ülkeye, toprakları ıslah etmek ve çiftçilik yapmak üzere büyük vaatlerle getirilmişti. II. Katarina, aslında bir Alman soylusuydu. Yine kendisi gibi bir Alman soylusu olan ve Rusya tahtında oturan Çar III. Petro’nun saray muhafızları ve soylular tarafından tahttan indirilmesiyle birlikte, Çariçe ilan edilmişti. Uzun yıllar tahtta kalmış, Osmanlı’nın başına epey bela olmuş, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve aralarında Berta’nın atalarının da bulunduğu pek çok Alman’ı ülkenin çeşitli yerlerine iskân etmişti. Besarabya’ya göç Berta’nın atalarına yerleştikleri yerlerde müthiş olanaklar vaat edilmişti ama…
Ozan Tekin Kuşlar, insanlardan çok daha kolay hareket eder ve sürekli olarak işlerin kendileri için daha iyi olacağı yerlere giderler. Yönetmenliğini Otilia Portillo Padua’nun yaptığı, Netflix’te 25 Eylül’den itibaren yayında olan 37 dakikalık Birders belgeselinde, bu uzun uzadıya anlatılıyor. ABD-Meksika sınırında, Rio Grande nehrinin etrafındaki çeşitli bölgelerde, kuşların göç yollarını izleyen aktivistler, bunun yarattığı turizm hacmi, yırtıcı kuşların saldırısından korunmak için küçük kuşları ağlarla yakalayıp kendilerini koruyacak halkaları onlara giydiren hak savunucuları… Belgeselden kuşların günde 480 km mesafe kat edebildiğini, pek çok kuş türünün mevsimlere göre yılda iki kez Alaska-Arjantin arası turladığını, Meksika’nın küçük bir kasabasında 216 yerli, 180 göçmen…