Avrupa’nın birçok ülkesinde sağ popülist partiler yükselişini sürdürüyor. Fransa’da Nisan ayında yapılan seçimlerin ilk turunu aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen yüzde 21,70 ile ikinci tamamladı. Mayıs ayında yapılan ikinci turda ise oyunu yüzde 33,9’e çıkardı. Almanya’da Eylül ayında yapılacak genel seçimlerde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez aşırı sağ bir parti (AfD – Almanya için Alternatif) federal parlamentoya girecek. Şu anda AfD’nin anketlerdeki oyu yüzde 10 civarında. Bu oran bir önceki genel seçimde aldıkları oyun yaklaşık iki katı. Kurulduğu 2013 yılından bu yana AfD Almanya’da 16 eyaletin 13’ünde yerel parlamentolara milletvekili sokmayı başardı ve bazı eyaletlerde yüzde…
Yazar: AltÜst Dergi
Donald Trump’ın neoliberal küreselleşmenin karşısına koyduğu korumacı ekonomik politikaların ve ulus devletin güçlendirilmesine verdiği önemin dış politikada da içe kapanmacı bir çizgiyi getireceğini düşünenler yanıldı. Küresel kapitalizmin ekonomik krizi ve emperyalistler arası hegemonya mücadelesi, ABD’nin Ortadoğu’da Obama’nın izlediği politikaları daha saldırgan bir militarist tutumla değiştirmesine neden oldu. Bundan 15 yıl önce Bush’un önderliğindeki neoconlar “terörizme karşı önleyici savaş” doktrini doğrultusunda Afganistan ve Irak’ı işgal etmek için harekete geçtiklerinde, “uluslararası toplumu”, yani tüm devletleri arkalarına dizmeyi başarabiliyorlardı. Irak işgalinin ABD açısından bir fiyaskoya dönüşmesi, ekonomik güçler dengesindeki bir dizi değişimin jeopolitik rekabete etkileri ve Arap Baharı gibi kitlesel bir sarsıntının yarattığı…
Marx ve Engels, Komünist Manifesto’ya “Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor. Bu hayalet komünizmin hayaletidir” diye başlamıştı. Şu ara Türkiye’nin (ve dünyanın) üzerinde de çeşitli hayaletler dolaşıyor, ama bunlar pek o kadar hayırlı sayılmaz. Bu tatsız hayaletlerdenbaşlıcası (sağ popülizm, militarizm ve otoriterleşmenin yükselişiyle birlikte) göçmen karşıtı ırkçılık. Anayasa referandumu ve sonuçları üzerine şekillenen gündem içerisinde tali bir mesele gibi arka plana atılmış olsa da, ardı arkası kesilmeyen saldırılar ve en son Hrant Dink Vakfı’nın açıkladığı medyada nefret söylemine ilişkin rapor, meselenin yakıcılığını ortaya koyuyor. Rapora göre Suriyeliler, Ermenilerin ardından az bir farkla nefret söyleminin en çok hedef aldığı ikinci grup. Suriyelilerin…
Yaşları müsait olanlar çok daha iyi hatırlar belki, ama çok bilmiş laikçi devlet uygulamaları karşısında, içinde yaşadığımız toplumun muhafazakâr kesimlerinin sık sık dile getirdiği bir serzenişti bu “Din elden gidiyor!” deyişi. Olan bitenler bir türlü “kapitalizm” ile ilişkilendirilmese de (çünkü bu “komünistlerin” diliydi!), hızlı değişim karşısında toplumun bozulan dengeleri, tüketim ve küresel ilişkilerin getirdiği sosyal ve kültürel dönüşüm karşısında da “Din elden gidiyor” korkusu, muhafazakâr dünyanın gündemine sık sık girerdi. Bu anlaşılabilir bir korkuydu. Çünkü ulus-devlet ve kapitalist piyasa ilişkilerinin getirdiği pratiklerle birlikte modernliğin dini erozyona uğratması beklenebilir bir durumdu. Yüzyıllardır, geleneklerle, cemaat ilişkileriyle, yeniden üretim mantığıyla içiçe geçmiş bir…
Silahların yeniden gündemimize girdiği günden bu yana iki yıldan fazla zaman geçti: 2013-2015 arasında ölüm haberleri almadığımız, siyasal alanın genişlediği günlerin yerini yeniden ölüm haberleri almaya başladı, siyasetin alanı alabildiğine daraldı. Peki nasıl oldu da bu kadar hızlı bir şekilde çatışmasız günlerden bugünlere gelebildik? Kim, nerede hata yaptı? Geri dönüşü mümkün olmayan bir sürece mi girdik? Bu soruları hayatını barış mücadelesiyle geçirmiş, şimdi de Barış Vakfı’nın yöneticilerinden biri olan Hakan Tahmaz ile konuştuk. Zeynep Akın: Herkesin en çok merak ettiği soruyla başlayalım istersen. Çatışmalı dönem yeniden başlamış olsa da ‘Çözüm Süreci’ hâlâ herkesin hafızasında taze. Dolayısıyla pek çok kişi aynı…
Roni Margulies Cumhuriyet Türkiye’sinin resmî ideolojisi seksen yıl boyunca Osmanlı’yı yok saydı. Hatta yok saymanın ötesinde, Kemalist ideoloji Osmanlı yüzyıllarını Türk’ün şanlı, müthiş ve mükemmel tarihinde bahtsız bir “uyku” ve gerilik dönemi olarak resmedip anlattı. Türk’ün büyüklüğünü, medeniyetini, askerî dehasını Orta Asya’ya dayandırdı. Zaman zaman bu açıdan bazı sorunlar yaşadı, çünkü Türklerin Asyalı değil Batılı (‘dolikosefal’ değil ‘brakisefal’) olduğunu da iddia etmek istiyordu, ama o kadarını pek beceremedi. Zaman zaman sadece Osmanlı yıllarını değil, İslam’a geçişten itibaren 1923’e kadarki tüm dönemi karanlık bir “kayıp dönem” olarak ifade etti, ama siyasî nedenlerle bunu da pek vurgulamadı. Tüm ilerilik, kültür, kahramanlık…
Şenol Karakaş Türkiye çok açık bir geçiş rejimi yaşıyor. Geçiş rejiminin hedefine ulaşıp ulaşamayacağı, bu değişikliği isteyenleri bile tatmin edip etmeyeceği belli değil. Sonu belirsiz bir geçiş bu ve her bir adımı meydan okuyarak atılıyor. Meydan okuyarak atılan her bir adıma sayısız odak meydan okuyor. Devlet gücünün aşırı merkezîleşmesiyle tanımlanan bu süreç bu aşırı merkezîleşmeye uyumlu bir siyasal, ideolojik, hukukî, kültürel ve hatta toplumsal yapılanmayı zorluyor. Tüm bu alanlarda aşırı merkezî siyasal güce uyumlu değişikliklerin yaşanmaya zorlanması toplumun bütününde baş dönmesi ve bulantı yaratan bir geçiş sürecine neden oluyor. Katı olan her şey, buharlaşmıyor, tuzla buz olup çok daha katı…
AltÜst dergisinin Eylül-Kasım 2017 tarihli 24. sayısı çıktı. Yerli ve Millî? kapağı ile çıkan dergi Kitapçılarda, internette ve AltÜst dağıtıcılarında. Satış noktaları için tıklayınız. Herkesten önce okumak için Abone Olun dergi çıktığında herkesten önce adresinize gönderilsin.
Şenol Karakaş “Aslında bu bir savaş nedenidir” Recep Tayyip Erdoğan, Mavi Marmara katliamının ardından Recep Tayyip Erdoğan’ın politik manevra yapma hızı, taraftarlarının başını döndürüyor. Erdoğan’ın devlet adına kanlı bıçaklı olduğu İsrail ve Rusya’yla ışık hızıyla uzlaşması, anlaşması ve yeni bir dostluk dönemini inşa etmesi, Rusya ve İsrail’e demediğini bırakmayan Erdoğan taraftarlarının işini zorlaştırıyor. İHH’nın düştüğü durum Erdoğan’ın manevralarının gerisinde kalan taraftarların acıklı durumuna bir örnek oldu. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı sarayında çalışanlarına verdiği iftarda, Mavi Marmara katliamından sonra söylediği şu sözleri unutmuş görünüyordu: “İnsanlığın vicdanından süzülen yardım gemileri silahla, zorbalıkla engellendi. Yükü merhamet ve şefkat olan gemiler menzillerine varamadı, kana…
Sayı 23: Nisan-Haziran 2017 Güncel İki kişiden biri “Hayır” dedi – Şenol Karakaş AKP içinde “Evet” ve “Hayır” – Fatma Akdokur İlk dört madde – Roni Margulies Neoliberalizm ve AKP – Özdeş Özbay Bayrağın ardından bakanlar – Mahmut Mutman Söyleşi Emel Kurma ile söyleşi Dünya Otoriterleşme ve direniş – Ozan Tekin İsrail ve Amerika – Roni Margulies Yeteri kadar yerli ve millî misiniz? – Atilla Dirim Ayrımcılık, Misyoner Düşmanlığı ve Devlet Ayrımcılığa Karşı Dersler – Ülkü Doğanay Misyoner karşıtlığı ve devlet – Aydın Samur Misyonerlik ve kutsal ittifak – Ahmet İnsel Anti-misyoner kampanyalar – Alper Görmüş Rum olmak, Rum kalmak…