HAYALÎ ATALARIN İZİNDE Atilla Dirim Tibet’in pek çok açıdan çok ilginç bir yer olduğuna şüphe yoktur. Orta Asya’da, ortalama 4.900 metre yüksekliğindeki bu ülke “dünyanın çatısı” olarak anılır. İlgi çekici olması sadece coğrafî özelliklerinden ötürü değildir. Tibet, eskiden bu yana güçlü bir mistisizme ve etkileyici efsanelere sahip bir yer. On yedinci yüzyıldan sonra Tibet kökenli Sanskritçe metinlerin batı dillerine çevrilmesi, Tibet’e duyulan ilginin kaynağını oluşturur. Bu efsanelerin bir kısmında Agartha ve Shamballa adı verilen efsanevÎ ülkelerden söz edilir. Efsanelere göre her iki ülke de çeşitli felaketlerden sonra suların derinliklerine gömülen Mu ve Atlantis kıtalarının sakinleri tarafından kurulmuştu. Bu ülkeler mistik…
Yazar: AltÜst Dergi
Demokrasi tılsımlı bir terim değil, herkese aynı uzaklıkta tutulan bir şeyi anlatıyor. Siyasal yelpazenin en sağından en soluna, toplumun en yoksulundan en varlıklısına, sıkıca kavranmaya çalışılan bir kavramı, sığınmaevini. Eskiden böyle değildi. 1980’den önce, dünyanın her yerinde, öteki başka amaçlardan sonra gelmesi olağan karşılanan demokrasi, özellikle 1990’lardan sonra her türden anlayışın üstünde birleştiği bir yönetme ve yönetilme biçimi olarak görülmeye başladı. Bir araç mı, yoksa amaç mı olduğu üstüne, kalıcı etkiler bırakmadığı görülen bir tartışmanın da hep konusu oldu demokrasi. Kendi tuzağımızı bile isteye önümüze açtık: Yönetme ve yönetilme biçimi. Yönetilenlerin daha çok hak arama zemini, yönetenlerin diledikleri hakları verdikleri…
DOĞA İZİN VERİR, NORM YASAKLAR HAZ VE ÜREME Tolga Yıldız Dürtü, canlının biyolojik ve/veya psikolojik denge durumunun bozulmasıyla ortaya çıkan içsel bir gerilimdir. İhtiyaç duyma hali. Dürtü, canlıyı bu ihtiyacı giderecek davranışları yapmaya güdüler. Güdü, canlının bu rahatsız edici ihtiyaç duyma haline bilinçli ya da bilinçsiz olarak son verecek davranışı ortaya çıkaran içsel güçtür. Canlılar, “dürtü-güdü-davranış-dürtünün ortadan kalkması ve yeniden dürtü” şeklinde kabaca özetlenebilecek, gidip gelen bir denge ve dengesizlik grafiği çizerek çevreleriyle dinamik bir etkileşim halindedir. Örneğin açlık. Vücudumuz, güneş enerjisini -bizler açısından- besine çeviren bitkileri ve ayrıca bu bitkileri tüketerek beslenen hayvanları da sindirerek güneş enerjisini dolaylı yollardan…
Gezi olaylarının İkinci Yıldönümü Münasebetiyle: Mahiyyü’n-nükuş’un Dönüşü İrvin Cemil Schick Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü’nde Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlılar’dan başka pek az milletin aklına gelmesi muhtemel bir memuriyetten söz eder: Mahiyyü’n-nükuş. Birlikte okuyalım isterseniz. Diyor ki Pakalın, Abdesthanelerin, binaların iç ve dış duvarlarına münasebetsiz kimseler tarafından tebeşir, kömür, boya gibi şeylerle yazılan yazılarla resimleri silme işini gören memur hakkında kullanılır bir tâbirdir. Mahî, yok etmek mânasına olan ‘mahv’ maddesindendir. Nükuş, nakş’ın cem’idir. Nakış, yazı, resim gibi şeylerdir. Mahiyyü’n-nükuş, yazı ve emsali şeyleri silen, kaldıran kimse demektir. Yazı ve resimler, yerine göre, badana edilmek veya boya sürülmek suretiyle temizlenirdi… Fâtih’in vakfiyyesinde…
AltÜst dergisinin Temmuz-Eylül 2015 tarihli 16. sayısı çıktı. Satış noktaları için tıklayınız. Herkesten önce okumak için Abone Olun dergi çıktığında herkesten önce adresinize gönderilsin. İçindekiler: GÜNCEL İstikrarsızlık ve fırsat dönemi – Şenol Karakaş Sıra Kürtlerde – Ahmet Altan Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm – Ozan Tekin Muhafazakârlarımızın öğrenebilecekleri – İrvin Cemil Schick Süleyman Demirel: Kendine uyanı yaptı, hesabı taktı sıvıştı – Ümit Kıvanç Süleyman hep Başbakan – Fikret Kızılok Kenan Evren: Ölmek o kadar kolay değil – Adem Seleş Seçimlerden sonra Türkiye ekonomisi – Ümit İzmen İşçi sınıfı hareketleniyor – Faruk Sevim TÜRKİYE SİYASETİNDEN…
Türkçe Felsefenin İmkânı Hakkında Sinan Özbek Yakın zamanda orta öğretimde Osmanlıca dersi konulması talebi, bir başka tartışmayı da getirdi. Osmanlıca öğrenmenin gerekli olduğu tezini güçlendirmek için, Türkçe dilinde felsefe yapılamayacağı ileri sürüldü. Osmanlıca derslerinin konulmasını, Türkçe’de felsefe yapılamayacağı savı ile tahkim etmek, entelektüel anlamda can evinden vuran bir iddia. İddianın tartışma yaratacağı açıktı ve tepkiler de muhtelif oldu. Bunları üç başlıkta toplamak mümkün: Tez bir – Türkçede felsefe yapılamaz Bu tezin yandaşları Türkçe’nin kavram dağarının felsefe yapmak için yetersiz olduğunu ileri sürüyor, Türkçe’nin bir felsefe dili olarak fakir olduğunu vurguluyor. Osmanlıca birtakım kavramların kullanılmaktan imtina edilmesinin, bu kavramların unutulmasının dildeki…
Ayaklar baş olsun diye ABONE OL! Altüst dergisi Tahrir Meydanı’ndaki devrimin sesi Yunanistan’daki grevci işçilerin seslerine karışırken doğdu. Kapitalizmin zafer günleri kâh Tunus’tan, kâh İspanya’dan, kâh ABD’den yükselen itirazla altüst olmuştu. O günden bugüne yenilen, gerileyen ayaklanmalar oldu ancak her gün bir yeni direniş ileri atıldı, bir an geldi kapımızın önünde Gezi Parkı’na uzandı. Altüst, dünyada ve Türkiye’de bu direnişlerin parçası olmayı, her hareketi daha derinlemesine anlamayı, mücadeleleri birbirine bağlamayı hedefliyor. Bu amaçla sayfalarımızda ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı mücadeleden Ermeni soykırımına, işçi sınıfının tarihsel birikiminden kentsel mücadelelere, kadına karşı şiddetten savaş karşıtı mücadeleye kadar pek çok konuda yazılara yer verdik.…
AltÜst dergisi Nisan-Haziran 2015 tarihli sayısı bayiler ve kitapçılardaki yerini aldı. İçindekiler için şöyle buyurun. Satış noktaları için tıklayınız. idefix.com’dan satın almak için tıklayın. kitapyurdu.com’dan satın almak için tıklayın.
Sayı 15: Nisan – Haziran 2015 Güncel: Bu seçim bir başka – Şenol Karakaş Devlet, derin devlet, darbe – Roni Margulies Bir elmanın iki yarısı – Ömer Faruk Ka Syriza: Sotiris Kontogiannis ile söyleşi – Arife Köse Dosya: Günümüz ve Gelenek Devletçi-milliyetçi bir masal – Murat Belge Geçmişe yönelik sözde-fetihler – Mete Tunçay Kapitalizm ve extra geleneksel supangle – Roni Margulies Gelenek, kimlik, fıtrat – Ferda Keskin Türkiye Siyasetinden Sahneler Dosya: Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı Antaram’ın Yolculuğu – Nazan Maksudyan Kul hakkı ve tazminat – Hasan Pehlivan Yüzleşme, hafıza ve adalet – Cemal Yardımcı Başka bir tarihin kökleşmemiş tohumları -…
Abdulhalim Karaosmanoğlu Bienal’i geziyorum. Üzerimde yoğun bir baskı: Hevallerime bu lüks mekânlarda ne aradığımı, hangi manevî boşluğu doldurmaya çalıştığımı, onların bana veremediği hakikate ilişkin yanıtları lüks bir sanat galerisinde aradığımı hangi ideolojiye sığınarak, nasıl açıklarım? Sanat iktidarın, bienal sermayenin uşağıyken, burada hangi amaçla bulunuyorum? Kafamda bana ait olmayarak beni daha da ürperten bu seslerle “Beş yaşındaki çocukların bile yapabileceği” enstalasyonlardan uzaklaşıp Antrepo’nun merdivenlerini çıkarken O’nu görüyorum: Şener Özmen, bana dair, bize dair, arzulayabileceğim bir “erkeklik hali” ile poşudan takım elbisesi içinde yayılmış beni bekliyor! Optik Propaganda’nın politik büyüsü beni alıp Kürdistan’a götürüyor. Karadenizli doğup Kürdistanlı olduğum günden beri üzerine hiç…