Yazar: AltÜst Dergi

Avrupa Birliği’ne üye 28 devletin başkanları ve Türkiye arasında 29 Kasım günü bir anlaşma imzalandı. Tartışılan konular arasında Türkiye’nin AB’ye girişi ile ilgili olarak buzdolabına kaldırılmış olan fasılların yeniden açılması, Türkiye vatandaşları için Schengen Bölgesi’ne vizesiz giriş vaadi ve ilk elde verilecek olan 3 milyar dolar yardım vardı. Bir de, 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması karşılığında geri kalan milyonlarca mültecinin Avrupa’ya geçişini Türkiye’nin engellemesi konusunda anlaşmaya varıldı. Türkiye, sınır güvenliğini artırmayı, insan kaçakçılığı ile etkin şekilde mücadele etmeyi ve Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamayı kabul etti. Savaş devam ettikçe sayı artıyor BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verdiği son…

Read More

Zaytung adlı mizahî internet sitesinde 2012 yılında şöyle bir “haber” çıkmıştı: “İsrail Ordusu, Başbakan Erdoğan’a Laf Yetiştirmek Amacıyla Geliştirilen Yeni Savunma Sistemi Projesini Tanıttı”. Habere göre, “Başbakan Erdoğan’ın gittikçe sıklaşan ve sertleşen İsrail karşıtı demeçleri, sonunda İsrail ordusunu da harekete geçirdi. İsrail Savunma Bakanlığı’ndan bu sabah yapılan açıklamada ‘Neredeyse bütün Arap ülkeleriyle savaşmış ve yıllardır terör ve şiddetle iç içe yaşayan bir ülkeyiz, ancak hiçbir şey Başbakan Erdoğan’ın sözleri kadar canımızı yakmadı. Biz böyle zulüm görmedik…’ ifadelerine yer verilirken, şu an henüz geliştirilme aşamasında olan proje sayesinde en geç 2012 yılının ortalarından itibaren hiçbir lafın altında kalınmayacağı iddia edildi.” İsrail…

Read More

Dünyanın ilk renkli fotoğrafının 1968 yılında canlı olarak televizyonda izlenmesinin büyük bir heyecan yarattığı söyleniyor. Bu ilk fotoğrafta dünyanın bir yüzeyinin yarısından biraz fazlası görünüyordu. Bu fotoğraftan dört yıl sonra Apollo 17 tarafından Ay’a yapılan son insanlı yolculuk sırasında, bir miktar şansın yardımı ile çekilen o muhteşem fotoğrafta ise dünyayı yakından ve bir yüzeyinin tamamını görme imkânımız oldu. “The Blue Marble” (Mavi Bilye) ifadesi doğdu… Bu yıl ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA), ‘Deep Space Climate Observatory’ adlı uzay aracının çektiği fotoğraf, 43 yıl aradan sonra çekilen ilk “Mavi Bilye” fotoğrafıydı. Çöllerin, dağların, karmaşık bulut desenlerinin, nehirlerin, okyanusların göründüğü…

Read More

Biraz uzaktan bakarsanız mavi gezegenimizin aslında bir su küresinden başka bir şey olmadığını görürsünüz. Dünya yüzeyinin yüzde 70’inden fazlası, ortalama 3.700 metre derinliğinde okyanuslarla kaplı. Çok uzun bir zaman sürecinde kıtaları biçimlendiren ve atmosferi yaratan bu su, derinlerinde bir yerlerde yaşamın beşiğini içeriyor. Bugün, okyanuslar bakterilerden mavi balinalara milyonlarca yaşam biçimine ev sahipliği yapıyor; gezegenin ekoloji, iklim ve havasının tam kalbinde yer alıyor. Okyanusların suyu rüzgârları yönlendiriyor, kimi zaman geçici bir süreliğine birtakım bölgelerde bulutlara veya buz tabakalarına dönüşüyor, kutupları tembel ve derin deniz akıntılarıyla birbirine bağlıyor. Güneşin enerjisini emmek ve gezegenin her yanına taşımak okyanusların yerine getirdiği bir görev.…

Read More

Uğultularla duyduk Kocaman bir çan gibi haykıran Troçki’yi Nazım Hikmet 1 Cennettedir adeta Troçki. Büyükada bir dinginlik ve unutkanlık adası. Dünyanın yaşamı buraya ancak uzun bir gecikmeyle ve kısık sesle ulaşıyor… Özellikle sonbahar ve kış aylarında, tümüyle ıssızlaştığında ve parklarda ağaçkakanlar görülmeye başlandığında, Büyükada yazı yazmak için mükemmel bir yer. Burada tiyatro olmadığı gibi, sinema da yok. Otomobiller yasak. Dünyada kaç yer olabilir böyle? Evimizde telefon yok. Eşeklerin anırması sinirlerimizi yatıştırıyor. Büyükada’nın ada olduğunu bir an için bile unutmak mümkün değil: deniz pencerelerimizin hemen altında ve adanın hiçbir yerinde denizden saklanılabilecek bir nokta yok. Taş duvarın hemen on metre ötesinde,…

Read More

Büyük bir sanat eserinin belirleyici özelliği, her çağın insanına ayrı ayrı hitap edebilmesi, bukalemun gibi renk değiştirebilmesidir. Evrensellik denilen de budur özünde: zamanın ve mekânın dışında değil, tam aksine, her zamanın ve her mekânın içinde yabancılık çekmeden var olabilen bir eser. Her şeyden önce içinden çıktığı zamanı ve mekânı yansıtır elbette, ama oradan başka zaman ve mekânlara geçebildiği ölçüde büyük bir sanat eseri sayılmaya hak kazanır. İranlı yazar ve şair Esmail Hoyî, bu gerçeği çok güzel ifade eder: “Birçokları yerele ve şimdiki zamana odaklanmanın küresel, evrensel sorunlardan uzaklaşmak olduğuna inanır. Bundan da şöyle bir sonuç çıkar ki, sanatta ya mahallî…

Read More

Yirminci yüzyılın başında, diye biri, Cervantes’in Don Quijote’sini yeniden yazmaya kalkışır… Kalkışır ne demek, varlığını bu işe adar! Başka bir Don Quijote değil, Don Quijote’nin ‘kendisini’, yeniden, tüm görkemiyle yaratmak için Menard’ın bulduğu ilk formül, Borges’e göre şöyledir: “İspanyolcayı iyice öğren, Katolik dinini benimse, Türklerin ve Arapların hilâline karşı savaş, Avrupa’nın 1602 ile 1918 arasındaki tarihini unut, Miguel de Cervantes ol.” Çünkü, der Borges, “O, başka bir Quijote yazmak değil –bunu yapmak kolaydır– Don Quijote kitabının kendisini yazmak istiyordu. Söylemeye gerek yok, özgün eseri kelimesi kelimesine yeniden yazmayı aklından bile geçirmiyordu; onun amacı kopya etmek değildi. Onun akıllara durgunluk veren amacı,…

Read More

Nisan ayı, her yıl ülkenin dört bir yanında Don Kişot’u ve Cervantes’i anma etkinliklerine sahne olur. Bu sene Don Kişot’un ikinci cildinin yayımlanmasının 400. yıldönümü olduğundan kutlamaların dozunda da görünür bir artış var. Madrid’deki geleneksel törende Don Kişot’un ilk cümlesini söyleme şerefine bu defa 2015 Cervantes ödülünün sahibi Juan Goytisolo layık görüldü; 24 saat boyunca yüzlerce yazar, şair, sanatçı, politikacı birer kısa bölüm okuyarak eserin tümünü dillendirdi. Cervantes Enstitüsü’nde Don Kişot’un 141 değişik dile çevirileri sergileniyor. Romanın yeni bir radyo uyarlaması bugünlerde İspanyol Devlet Radyosu’nda yayına girecek. Şehrin kütüphanelerinden birinde Don Kişot’tan esinlenmiş müzik ve şarkıların nota kitapçıkları sergileniyor ve…

Read More

Adam Yayınevi, 1981 yılında kurulduğunda, 12 Eylül’ün karanlık baskısıyla da olmalı, türlü komplo teorileri üretip duran “sol” çevrelerde, “büyük sermaye yayın dünyasını ele geçirmek istiyor” biçiminde yorumlanmıştı. Belki yayınevinin başlangıç sermayesi esnaflık düzeyindeki Cağaloğlu yayınevlerinden fazlaydı, ama daha bir yıl geçmeden bu sermayenin hızla tükeniverdiği görülecekti. Yayınevinin kurucusu Nazar Büyüm, hiç de “büyük sermaye” sahibi denecek biri değildi. Tersine yoksul geçmiş çocukluk ve gençlik yıllarından sonra reklam dünyasında önce yetenekli bir metin yazarı olarak parlamış, sonra da arkadaşlarıyla kurduğu ajansla patronluğa yükselmişti. İnci Asena’yla tanışması yaşam çizgisinde bir kırılmaya yol açmış, birlikte bir yayınevi kurmaya karar vermişlerdi. Nazar Büyüm, reklam…

Read More

Atatürk’ün taktığı isimler Bahri Sutürkü Türkkitap Yayınları, İstanbul 2015 Çocukluk arkadaşlarım arasında Cozi Şenaltındağ vardı. O yıllarda emindim, büyüyünce muhakkak kitap yazacaktım. Ama bir kitabımda Cozi’nin adının geçeceğini hiç düşünmemiştim. Geçti Yaklaşık otuz yıl sonra, çocukluğumun Yeşilköy’ünde şimdi apartman olan arsalarda kimlerle futbol oynadığımı Bugün Pazar Yahudiler Azar kitabımda anlatırken Cozi’nin adını saydım ve sayfanın dibine şöyle bir dipnot ekledim: “Doğru, Yahudiler arasında çok da yaygın bir isim değil Şenaltındağ! Cozi’nin babası Poldi (Leopold), gençliğinde Park Otel orkestrasının bateristiymiş. Anlatıldığına göre, bir gün Atatürk otelde yemek yemiş, müziği pek beğenmiş, özellikle beğendiği bateristi yanına çağırıp adını sormuş. “Goldenberg” cevabını alıp…

Read More