Yazar: AltÜst Dergi

10 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilen bombalı saldırıların ardından bazı AKP’li isimlerin, saldırıyı saldırının mağdularının gerçekleştirdiğini iddia edebilmeleri, hem de bunu sadece 1 Kasım seçimlerinde daha fazla oy almak için yaptıklarını iddia edebilmeleri, AKP’nin siyasal demokrasiyle kurduğu ilişkiyi anlamak açısından sağlam bir çıkış noktası. Demokrat olmanın insana yüklediği asgarî kurallar vardır. Bunların başında, kamusal alanda mağduriyetlerin temel sorumlusunun, mağduriyetlerin giderilmesi yönünde adım atması beklenen ilk kurumun devlet olduğunu bilmek gelir. Erdoğan ve AKP liderliği üniversite yönetimlerinden valilik ve kaymakamlıklara, MİT’ten Emniyet’e, Anayasa Mahkemesi’nden Yüksek Seçim Kurulu’na, bakanlıklardan HSYK’ya hemen tüm bürokraside yaygın bir şekilde kadrolaşmış vaziyette. Buna rağmen, son yıllarda demokrasinin alanını…

Read More

Savaşı kim başlattı? Hükümetin “PKK başlattı” iddiasını kabul ettirme çabaları o kadar yoğundu ki, konu bütün yaz gündemden düşmedi. Bilgi kaynakları, gazete ve televizyonlar hükümetin elinde olduğu için, PKK’nin durup dururken Mardin’de iki polis öldürerek savaşı başlattığını sürekli okuduk, sürekli dinledik. Şu sorular sorulmadı: Niye başlattı peki? Ne çıkarı vardı PKK’nin? Ne oldu da iki yıllık çatışmasızlık durumunu bozdu? Sorular sorulmadı, çünkü verilebilecek bir cevap yok. Siyasî, silahlı, yurtdışı ve İmralı cepheleriyle tüm Kürt hareketinin barış talep ettiği ve bu talebin Kürt halkı tarafından kitlesel bir şekilde desteklendiği o kadar açık ki, PKK’nin barış sürecini niye baltaladığını anlatmakta hükümetin en…

Read More

Geçtiğimiz yaz boyunca HDP bürolarına dönük saldırılar, sokakta Kürt olduğundan ‘şüphelenilenlere’ karşı linçler ve yakılan dükkânlar basit bir milliyetçi hassasiyet histerisinden daha fazlasını işaret ediyor. Ana akım medya saldırıları klasik devlet diliyle ‘teröre karşı milliyetçi tepki’ olarak tanımlasa da, linç eylemlerinin milliyetçi hassasiyetlere sahip ‘sıradan vatandaş’ işi olmadığı aşikâr. Ülkü Ocakları tarafından yapılan ‘Türkiye genelinde eylem’ çağrılarının güzergâhları istisnasız HDP bürolarına uğrayacak şekilde düzenlenmişti. Saldırılar devletin planlamasıyla, polis gözetiminde, kontrollü bir şekilde gerçekleştirildi. İlgili mercilerin yaptığı açıklamalarla ‘olayların’ bıçakla kesilmiş gibi sona ermesi bile sokağa çıkan güçlerin örgütlü ve devletle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ülkü Ocakları, kurt işareti yapan saldırganların ülkücü…

Read More

Kapitalist üretim tarzının, birçok yeni özelliğinin yanında, hatırlamamız gereken bir özelliği de emek gücünü belirli alanlara toplamasıdır. Bu muazzam bir göç hareketidir: Emeğini satarak yaşayacak olanların, bu emeği satabilecekleri yerlere toplanması. Bir başka ifadeyle köylü çocuğunun işçi olma sürecidir bu göçle olup biten. Bu emeğin satılabileceği yere göç, bir ülke sınırları içinde yaşandığı gibi uluslararası düzeyde de yaşanır. İstiklal Marşı’nı en güzel okuma yarışması Ulus devlet, belirlenmiş bir sınırın kontrolünü gerekli kılar. Buna bağlı olarak da ulusal devletin sınırlarının dışına attığı ya da sınırlarının dışında tuttuğu insanların durumu bir tartışmaya yol açar. Bu durum bir “devletsizlik” durumudur. Hiçbir devletin tanıdığı…

Read More

Günümüzde hemen hemen her konuda karşımıza çıkan bir hukuk/hukuksuzluk tartışması ile karşı karşıyayız. Bu tartışma daha çok mevcut siyasî iktidarın ve hatta bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine, pratiklerine yönelik bir tartışma. Sık sık hukukun bugün daha önce hiç olmadığı kadar ayaklar altına alındığı, AKP’nin ülkeyi hukuksuzca yönettiği, hükümetin kendisinin bile hukuk bağlamında gayrımeşru olduğu, Cumhurbaşkanı’nın neredeyse her sözünün ve yaptığının hukuka aykırı olduğu söyleniyor. Konuyu İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, “Uluslararası Hukuk” ve “İnsan Hakları Hukuku” alanlarında çalışan ve dersler veren Prof. Turgut Tarhanlı ile konuştuk. Arife Köse: Hukuk/hukuksuzluk derken neyi kastediyoruz ya da kastetmeliyiz? Prof.Dr. Turgut Tarhanlı Turgut Tarhanlı: “Hukuk”…

Read More

Mücadele etmek, değiştirmek, başka bir dünyayı tahayyül etmek ve bunun için çalışmak yerine, işlerin ne kadar kötü(ye) gittiğini aralıksız tekrarlayıp bu durumun “suçlusunu” aramaktan başka bir şey yapmayanlara gün doğduğu bir dönemde yaşıyoruz. Oysa bugün, hem Türkiye’de hem de dünyada hızla değişen politik konjonktürü kavramaya olanak verecek bir teorik çerçevenin yeniden kurulmasına ve buna uygun bir politik stratejinin oluşturulmasına her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Türkiye’de bugün gelinen nokta, 2002-2007 arası dönemin tüm “demokrasi” vaadlerinin aksine, kapitalist piyasa ekonomisiyle Şark despotizminin kendine özgü bir karışımının aranması ve bu özgün karışım bulunamadığı ölçüde hırçınlaşan bir iktidarın, kendi icraatı da dâhil tüm ekonomik,…

Read More

Çöp yığınlarından bir sivil direniş hareketi çıkar mı? Evet, hem de âlâsı çıkar! Geçtiğimiz Ağustos ayında Beyrut’un çöplerini kaldıran özel şirket ile hükümetin arasındaki anlaşmazlık kilitlenince bir ay boyunca çöpler kaldırılmadı, çöp dağları yükseldi ve yaz sıcağında kokuşan çöpler ciddi bir sağlık sorunu oluşturdu. Ancak çöplerin kaldırılmaması hiç beklemedik bir sonuç da doğurdu. Çöplerin kaldırılmamasını protesto eden binlerce kişi sokaklara döküldü. Protesto çok kısa bir sürede tüm Lübnan’ın siyasî egemen sınıfını hedef aldı. Hareket kendine “Kokuyorsunuz’” (You Stink!) adını verdi ve her gün büyüdü. Çevreci bir gündemle başlamışken, hızla siyasallaştı ve çöplerin çok ötesinde bir boyuta ulaştı. Gezi direnişine çok…

Read More

Büyük bilim insanı James Watson, Nobel ödülü madalyasını açık arttırma ile satmaya hazırlanıyor. Financial Times’a yaptığı bir açıklamada, 2007 yılında ırkçılıkla suçlanmasının ardından “Kimse benim varlığımı kabullenmek istemiyor” diyen Watson, bu nedenle gelirinin azaldığını ve gözden düştüğünü söyledi. İlk elde insana korkunç geliyor: 86 yaşındaki kahraman, görüşleri yüzünden yok sayılıyor, bilimsel mirasından faydalananlar tarafından kamusal hayattan dışlanıyor. Ama gerçekte pek de korkunç değil. Watson “kelimenin tam anlamıyla ırkçı” olmadığını iddia ediyor. Ama 2007 yılında Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada, tüm ırkların eşit zekâyla doğduğu düşüncesinden herkesin hoşlandığını, fakat “siyah kişilerle beraber çalışmak zorunda kalanların bunun doğru olmadığını bildiğini” söyledi. Bu,…

Read More

Heinrich Otto Wieland, yirminci yüzyılın ilk yarısında Almanya’nın en ünlü bilim insanlarından biri olarak uluslararası üne kavuşmasına rağmen, ilgi odağı olmaktan her zaman kaçındı. Bu nedenle, bugün modern biyokimyanın babası olarak kabul edilen Wieland 1927 yılında kazandığı Nobel ödülü bu yıl bir müzayedede satılırken düşük pey verilmesini de büyük ihtimalle onaylardı. Wieland’ın madalyasına sadece bir pey verildi ve madalya 395.000 dolara satıldı. Bugün Wieland’ın ismini pek az kişi hatırlasa da, çalışmaları hem metabolizmanın hem de testosteron ve östrojen gibi hormonlar açısından son derece önemli biyolojik moleküller olan steroidlerin yapısı konusundaki modern anlayışımızın oluşmasında temel rol oynadı. Steroidlerin yapısının anlaşılması sayesinde…

Read More

Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin en başında Thomas Jefferson’un kaleme aldığı şu eşsiz sözler vardır: “Bizler şu gerçeklerin açık olduğuna inanıyoruz: bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir, bu haklar arasında yaşamak, özgür olmak ve mutluluğun peşinde koşmak hakları yer alır.” Doktor Benjamin Rush (1746-1813), Bildirge’nin imzacılarından biridir, Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı yapmıştır ve Amerika’da “Psikiyatrinin Babası” olarak bilinir. Amerika Psikiyatri Derneği’nin resmî logosunda bugün bile Rush’ın portresi yer alır. Rush’ın ırkçı olduğunu iddia etmek zor. Amerika’daki ilk kölecilik karşıtı derneğin kurucuları arasında bulunduğunu, siyahların düşünsel veya ahlakî açıdan beyazlardan farklı olmadığını savunduğunu biliyoruz. Yaşamının hemen…

Read More