Cemal Yardımcı 15 Temmuz darbe girişimi ve bu saldırının büyük bir halk direnişiyle püskürtülmesine ilişkin pek çok soru var. Bu soruların bir bölümü önümüzdeki günlerde kısmen cevaplanır; bir bölümü ise muhtemelen uzunca bir süre, yakın tarih araştırmacılarının çalışmalarını bekleyen bilmeceler olarak kalır. Hayat elbette bütün bilmecelerin çözülmesini, belirsizliklerin giderilmesini beklemez. Siyaset eksik ve kısmi bilgiyle tavır almayı gerektirir. Varsayımlar, tahminler, bölük pörçük bilgilerden sonuç çıkarma çabaları işin doğasında vardır. Ancak dört bir taraftan yağan dezenformasyon bombardımanından toplanan malzemeyle komplo kuleleri inşa etmenin anlamı yoktur. Apaçık göz önünde olan verilerden, ülkeye ve dünyaya dair bilinenlerden yola çıkmak işin doğrusudur. Bunlardan hareketle…
Yazar: AltÜst Dergi
Alper Görmüş 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) generallerin yarısı tutuklandı… Bu olgu, darbe girişiminin bütünüyle Cemaatçi subayların işi olduğu varsayımıyla birleştiriliyor ve buradan TSK’daki Cemaatçi subay oranının en az yüzde 50 olduğu hükmüne sıçranıyor. Olgu-varsayım-hüküm üçlemesinin olgu kısmında bir tereddüt yok: Henüz hükme bağlanmadı ama ordudaki generallerin yarısının darbe girişimine katıldıklarını ve tutuklandıklarını biliyoruz. Fakat varılan hükmün (“Ordudaki cemaatçi subay oranı en az yüzde 50”) doğru olması için varsayımın da doğru olması lazım… İşte orada sorun başlıyor, çünkü darbe girişimine katılan bütün subayların Cemaatçi olduğu iddiası o kadar da muhkem görünmüyor. Her şeyden önce bazı…
Mehmet Dağ 15 Temmuz saat 21.00 suları açık bir gece ve cuma trafiği. Olağan bir İstanbul akşamında her şey normal. Üniversite son sınıf öğrencisi oğlumla birlikte bir yerlerde yemek yiyelim demiştik. Florya’ya doğru aracımızla giderken yoğun trafik dışında bir olağanüstülük yoktu. Aracımızda müzik dinliyorduk. Florya Büyükşehir Sosyal Tesisleri’ne ulaştığımızda yoğun kalabalık nedeniyle orada durmadan Fatih’e doğru devam etmeye karar verdik. Fatih’e doğru bu saatlerde trafik yoğunluğu olmaması gerekiyordu. Ama olağanüstü bir trafik vardı. Buna bir anlam verememiştik NTV Radyo saat 22.00 civarında Boğaziçi ve FSM köprülerinin Asya’dan Avrupa’ya geçişlerinin Jandarma tarafından durdurulduğunu duyuruyordu. Fransa’da bir kamyonunun kalabalıkların arasına dalmasından kaynaklanan…
Şenol Karakaş Kolombiya’da barış anlaşması imzalandı, ama referandumda şaşırtıcı bir şekilde “hayır” oyu kazandı. Barış süreci çöpe gitti denemez, süreç büyük ihtimalle devam edecek. Yine de devlet başkanıyla gerilla liderinin el sıkışıp anlaşma imzaladığı koşullar ilham vericiydi. Bu arada Türkiye, Meclis’in açılışıyla Irak ve Suriye’ye yönelik askerî harekât tezkeresini onayladı. Geride bırakılmaya çalışılan enkaz Kolombiya’da en az 50 yıldır süren çatışmalarda 220 bin kişi öldü. Yedi milyon insan evinden göç etmek zorunda kaldı. Çatışmalarla geçen onlarca yılda 25-90 bin arasında insanın kayıp olduğu bildiriliyor. Siyasî suikastlarda ölen insan sayısı 6.000. Kolombiya’da çözüm sürecinin sonunda barışın kalıcılığının altını çizen çok etkileyici…
Roni Margulies Becerebildiğim en özlü ve kısa özet şöyle, sayın seyirciler: Darbe girişimi binlerce, on binlerce kişinin sokaklara dökülmesi ve tanklara meydan okumasıyla püskürtüldü. Darbeyi durduran kitlenin önemli bir kısmı kuşkusuz AKP taraftarıydı, ama sadece onlardan oluşmuyordu. Kitleyi oluşturan bireyler kişisel olarak hangi amaçla sokağa çıkmış olursa olsun, seçilmiş bir hükümetin asker tarafından devrilmesini engellemek demokratik bir eylemdir. Eylemin demokratik niteliği ne hükümetin/sağın ne de muhaliflerin/solun umurunda oldu. Klasik muhalifler/sol, kitle kısmen dindar ve kısmen AKP’li olduğu için kitleyi desteklemedi, sempati bile duymadı, hatta kendine karşı bir tehdit olarak algıladı. Hükümet/sağ ise, darbeye maruz kalmış ve direkten dönmüş olmanın yarattığı…
Can Irmak Özinanır Parçalanan Devrim Düşleri: Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Günlerinde Hüriyetten Şiddete Bedros Der Mattosian İletişim Yayınları, 2017 Tarihyazımında genellikle “II. Meşrutiyet’in ilanı” olarak anılan 1908 Devrimi, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan halklar için adeta bir bahardı. Sadece İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) öncülüğündeki Müslümanlar için değil, Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Araplar, Süryaniler gibi pek çok halk için de 1908 bir özgürlük rüzgârının, dönemin diliyle Hürriyet’in habercisiydi. Abdülhamid’in padişahlığı döneminde 33 yıl süren istibdat, Hürriyet’in ilanı ile son bulmuş, kamusal alan daha önce hiç olmadığı ölçüde genişlemiş, birden pıtrak gibi çoğalan gazete ve dergilerin yanı sıra sokaklar ve eylem alanları kamusal…
Sayı 20: Temmuz-Eylül 2016 İçindekiler: Güncel Herkesle barış Kürtlerle asla – Şenol Karakaş Avrupa Birliği’nin sonu? – Roni Margulies Mağdur muktedir olunca – Atilla Aytemur Dindar anayasa ve laiklik – Ömer Faruk Gergerlioğlu Kartaca’yı yıkmak – Sinan Laçiner Liderimiz, halkımız ve vatanımız için: Doğurun! – Atilla Dirim Güncel / İstanbul’un Fethi Yeni bir siyasî söylemin kuruluşu – Canan Ertufanlıoğlu Fethin icadı, icrası, mübalağası ve Ayasofya – Mehmet Ö. Alkan Yenikapı’da temaşa ve algıların fethi – Ahmet Ersoy Güncel Ne kadar yeni bir anayasa? – Turgut Tarhanlı Liebknecht’in dokunulmazlığının kaldırılması- Can Irmak Özinanır Üniversiteler ve tasfiye – Ragıp Zarakolu Bunun Adı…
Roni Margulies Avrupa Birliği çok eskiden beri Türkiye’de çok büyük hayallere konu olmuştur. Türk büyük sermayesinin hayallerinde bir gerçekçilik payı vardı. Dünya kapitalizmiyle tam entegrasyon; kapitalistler kulübünün ciddiye alınan, saygın bir üyesi olma; hırsız kardeşlerin eşit, sevilen ve kendi bölgesinde önde gelen biraderi konumuna gelme hayalleri, Avrupa Birliği’ne girilebilseydi bir adım daha yakın olacaktı. Olabilirdi. Avrupa’nın ırkçılığı ve 70 milyonluk Türkiye nüfusunun bir anda Batı’da iş aramaya çıkacağı korkusu olmasaydı, Türkiye egemen sınıfının hayalleri gerçekleşebilir; Türklerin Avrupalı ve brakisefal olduğu Mustafa Kemal’in düşlerinin ötesinde bir kesinlikle kanıtlanabilirdi. Olmadı, bundan sonra da olma ihtimali çok düşük. Egemen sınıfın…
Turgut Tarhanlı Yeni anayasa ama nasıl bir ‘yeni’ anayasa? Bu soru, mevcut anayasa ile yüzleşmeden ya da onun ruhuna vakıf olmadan cevaplanması havada kalacak bir sorudur. Askerî yönetimin 1980 sonrasında tasarladığı anayasa modeli, her ne kadar bir erkler ayrılığı (ya da kuvvetler ayrılığı) ilkesine yer vermiş gözükse de, yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkilerin tanzimi bakımından yürütme kanadının açıkça asimetrik bir üstünlüğe sahip olmasını hedeflemişti. Bu iradeyi hem anayasa metninin dilinde hem de kurduğu yapının işleyiş biçimi ve aygıtlarında bulmak mümkündür. Örneğin yürütmenin türev değil aslî ‘yetkiye’ sahip bir erk olarak tanımlanması bu açıdan önemlidir. Dolayısıyla ‘yürütme yetkisi ve görevi’…
Roni Margulies Otuz yıl önce yayımlanan bir yazısında Murat Belge şöyle der: “Türk aydınının politik analiz yöntemi, ‘karşı tarafın komplolarını deşifre etmek’le eş anlamlıdır. Bu, bütünüyle bir yanılsama mı? Şüphesiz hayır. Bir kere Osmanlı tarihi boyunca politikayı bu şekilde ve yalnız bu şekilde düşünmeyi kaçınılmazlaştırmış bir fiilî politika geleneği var. İkincisi, bugünün dünyasında da, yukarıda tanımlanana uygun amaçlar için kurulmuş ve dolayısıyla bu amaçlar doğrultusunda iş yapan örgütler (CIA, KGB, SAVAK, MOSSAD v.b.) var. Ama sözkonusu geleneğin başından beri, bütün edilginliğine rağmen, son kertede bir olayın gerçekleşme kertesi olan toplum vardı. Geçen zaman içinde bu toplum kısmen…