Can Irmak Özinanır Kapitalist toplumdan sosyalizme nasıl mı geçeceğiz? Cevabı çok basit. Biliyorsunuz, içinde yaşadığımız toplum kapitalist üretim tarzı üzerinde yükseliyor. Kapitalist üretim tarzı emek gücünün sömürüsüne bağlı, yani üretim ilişkileri sömürü etrafında şekilleniyor. Emek gücünün sömürüsü ile ortaya çıkan muazzam değer, üretim güçlerinin de aynı muazzamlıkta gelişmesini sağlıyor. Bir gün, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasında bir çelişki doğacak. Mevcut üretim ilişkileri, üretim güçlerini taşıyamaz hâle gelecek. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlayacak. Artık değerine el konulan işçiler artık kolektif çıkarlarının kapitalist sistemde olmadığının farkına varacak ve sistemi devirip yerine sosyalizmi getirecekler. Sizce bu doğru mu? Sınıflar mücadelesinin…
Yazar: Lewoxx
Sinan Özbek Lenin 1920’de Uzlaşma Üzerine başlıklı kısa bir makale yazıyor. Bu, tamamlanmamış bir makale ve ilk olarak 1936’da yayımlanıyor (Lenin, Werke, Cilt 30, sayfa 484-486). Makalede tartıştığı asıl soru şu: Sosyalistler kapitalist ülkelerle uzlaşmaya varabilir mi, varamaz mı? Lenin, teorik argümanlar geliştirme yerine olgudan hareketle soruya cevap üretme yöntemini tercih ediyor, çok bilinen arabanın önünü kesen haydut örneğini veriyor. Böyle bir durumda canınızı kurtarmak için belinizdeki silah dahil, her şeyi teslim edebilirsiniz. Lenin bu noktada etik bir sorunun da oluştuğunun farkında: Sizden zorla alınan silah, bir üçüncüye karşı kullanılırsa bunda sorumluluğunuz var mıdır? Lenin, soruyu tartışmıyor, bir cevap gibi…
Barış Uzun Kayıp Cennet John Milton, Pegasus Yayınları, 2006. İnsanlık tarihi etnosantrik bir açıdan ele alınacak olursa, dürüstlük şu hakikati söylemeyi gerektirir: Beyaz ırk, yerkürenin kanseridir. Bu habis hücre yayılım gösterdiği her yerde bağımsız uygarlıkları yok ederek köleleştirmiş, sayısız canlı türünün kökünü kurutmuş, gezegenin doğal dengesini başka hiçbir canlının yapamayacağı şekilde sarsmıştır. Onun icatları, ahlâk sistemleri ve ideolojileri yaşamı tehdit etmektedir. Vatana tapma biçimlerinin en beyinsizceleri, insanı kendi tabiatına düşmanlaştırarak hasta eden en irrasyonel ve hakim ahlak yapıları, canlıları her seferinde bir asır öncesine göre daha vahşi şekillerde yok edebilen en gelişmiş ölüm makineleri, hepsi ama hepsi onun bünyesinde ortaya…
Meltem Oral Genelkurmay/darbeciler/Ergenekon ile AKP arasında artık bir fark kalmadığını ve son beş yıldır Ergenekon, darbe, kemalizm karşıtlığı adına yapılanların beyhude çabalar olduğunu, hatta bu çabaların AKP’nin demokrat görünmesine hizmet ettiğini söyleyen bir eğilim var Türkiye’de. Bu eğilim, sürecin böyle nihayete ereceğinin aslında en başından beri belli olduğunu, ancak bunu anlayamayan sosyalistlerin bir takım liberallerle işbirliği yaparak bugünkü “hatalı” pozisyonlara savrulduğunu, egemen sınıf arasındaki çatışmaların biz sosyalistleri ilgilendirmediğini, sosyalistlerin kendi gündemlerini yaratması gerektiğini iddia ediyor.
Ayşe Dursun Onları her ne kadar hâlâ en çok başörtüsü yasağı mağduriyeti bağlamında düşünüp yazsak da, İslamcı* kadınlar diyeceklerini nicedir geniş bir konu yelpazesinden seçiyor. Türkiye siyasî manzarasını artarak şekillendiren bir hareketin protagonistleri olan İslamcı kadınların diyeceklerine bakarak siyasî öncelikler bakımından bir dizi başka siyasî hareketle kesiştiklerini söylemek mümkün. Çoğu zaman köşe yazıları, imza kampanyası, basın açıklaması gibi tezahürleri olan bu kesişmeler, İslamcı kadınların militarizmden anadilde eğitime, kadının toplum içindeki geleneksel konum ve rollerinden tutuklu gazetecilere kadar çok sayıda yakıcı konuda söyleyecek sözleri olduğunu gösteriyor. Ancak ‘söyleyecek sözü olmak’ ve ‘söz sahibi olmak’ malum özneye atfedilen siyasî statü itibariyle farklıdır.…
Tolga Yıldız Bir karıncayı mikroskop altında incelerseniz, bir karıncanın ne olduğu hakkında birçok şey söyleyebilirsiniz. Fakat aslında karınca olmanın ne olduğunu halen açıklamış olmazsınız. Bana göre, bu, sadece bir karınca sürüsünü ve bu sürünün diğer birçok şeyle bağlantısını incelediğinizde mümkün olabilir. Çünkü, bir süredir “süper-organizma” olarak düşünülen karınca sürüleri, karınca olmaya anlamını veren şeyin ta kendisidir. Eğer öyleyse, bir insan olmayı açıklama hakkında ne düşünebiliriz? Güncel gelişimsel ve karşılaştırmalı psikoloji, primatoloji ve antropoloji bulguları, “insan” kavramının köktenci bir şekilde “etkileşimsel” anlaşılması gerektiğini ortaya koyarak “bireysel”ci açıklamaları ciddi şekilde zorlamaktadır. Bu yeni bulgular ve tartışmalar, yüksek düzeyde zihinsel süreçleri ortaklaşa sürdürebilen…
M. Şeref Özsoy Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık izinin ardından, yani 30 Ağustos’ta, başarılı öğrenciler subay olacaktır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bab-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dahil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmektedir, ama…
Şenol Karakaş Arap Baharı’nı daha gerçekleştiği gün “kara kış” ilan eden sivri zekâlılar nasıl bir sosyal devrim bakış açısına sahiptir? Özgürlüğü savunan insanları liberal olmakla suçlayıp düşman ilan eden, darbe girişimlerine vurdumduymaz bir tutumla yaklaşan, Ermeni soykırımının tanınması için mücadele edenleri onun bunun piyonu olarak suçlayanlar politik taktiklerini hangi eşsiz geleneğe yaslamakta? Ulusalcılığın bin bir çeşit grupçuğundan seslenen mahalle kabadayısı “sosyalistler” yoksa herhangi bir strateji ya da taktiğe sahip değil mi? Politik alanda keskinleşen bir mücadeleye “yesinler birbirini” sloganıyla yaklaşanlar, bu politikayı devrimcilik sanmanın çocuksu neşesine hangi teorik gerekçeyle savrulabiliyor? Farkında olsun veya olmasın, her siyasî grup, bir siyasî gelenekle…
Kadir Dağhan Ne zaman Ermenilerle ilgili bir söz duysam, hele bir de aşağılama, küfür, hakaret içerikliyse, yüreğimin derinliklerinde canımı çok acıtan bir sızı duyarım. Aynı mahallede aynı okul sıralarında çocukluğumu paylaştığım Ermenilerle ilgili yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçer. Köyden şehire gelip ilkokula başlayınca Kürtçe’den başka bir dili konuşmak zorunda bırakılmanın, bildiğim tek dil olan Kürtçe’yi evde bile konuşmamın yasak olmasının, bu da yetmiyormuş gibi hergün Türk ve doğru olduğumu söylemeye çabalamanın şaşkınlık ve ezikliğini yaşarken, “Ermeni” ve “gâvur” sözcükleriyle tanışmak şaşkınlığımı daha da arttırmıştı. Din dersinde sayıları yedi veya sekizi bulan bazı çocuklar öğretmenin hoşgörü mü yoksa…
Ceyda Akaş Kabadayı Guy Debord’un Shakespeare merakı ne düzeydeydi bilmiyoruz ama International Situationiste’in kurucusunun 45 yıl önce kaleme aldığı “Gösteri Toplumu” tüm şiddetiyle sahnelenmeye devam ediyor. Tüm siyasî fikirler, kalıcı olabilmek için beslenmeye ihtiyaç duyar. İnsanın içine işlemediğinde, gündelik hayatının bir parçası olmadığında, yani edebiyatla, felsefeyle, mimarîyle, sinemayla, fotoğrafla, müzikle, resimle desteklenmediği sürece yeterli güce ulaşamıyor. Bir fikir olmaktan çıkıp yaşaması, ete kemiğe bürünmesi gerekiyor. Thomas More, Campanella, Daniel Defoe, Jonathan Swift, Fourier gibi ütopistleri okumadan, Platon’dan, Rus avangardından bihaber , Marseillaise’in öyküsünü bilmeden, Novecento’yu anlamadan, Wagner dinlemeden faşizmin lanet gücünü ya da sosyalizmin değerlerini kavramak, sağlıklı ve kalıcı bir…