Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan ile birlikte Fransız Mandası olan Suriye 1946’da bağımsız oldu. Bağımsızlık öncesi ve sonrasında siyasî istikrarın sağlanamadığı ülkede Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Laskiye ve Tartus vilayetleri Suriye’ye katılmak istemedi. Hafız Esad’ın babasının da aralarında olduğu Aleviler Fransa’ya Suriye’ye katılmak istemediklerini mektuplarla bildirdi.
Yazar: Lewoxx
Anne Alexander Mısır Devrimi’nin ardından yapılan birbirine zıt yorumlar şimdiden hızla artıyor. Batı medyasında bu bir “çiçek devrimi” olarak tanımlandı – lideri olmayan bir “halk hareketi”nin içimizi ısıtan bir örneği. Hayal aleminde yaşayan ABD’li neoconların çoğunluğu diktatör Hüsnü Mübarek’in devrilmesini, Ortadoğu’ya silah zoruyla demokrasi getirmeye çalışan George W. Bush’u haklı çıkartan bir gelişme olarak görüyor. BBC’nin tecrübeli gazetecilerinin önemli bir kısmı ise bunu askerî darbe olarak yorumluyor. Mısır Devrimi’ni bir internet devrimi veya sinsi bir İslamcı komplo olarak tanımlayan yorumlar da var.
Orhan Bulut Usame Bin Ladin geçtiğimiz günlerde Amerikan deniz piyadelerinin Pakistan’da yaptıkları bir askerî operasyon sonucu öldürüldü. Bin Ladin’in ölümü bir dizi soruyu beraberinde getirdi. Silahsızdı Bin Ladin. Buna rağmen göğsüne ve başına sıkılan iki kurşunla öldürüldü. Beyaz Saray sözcüsü Bin Ladin’in silahsız öldürüldüğünü kabul ediyor, ama “direniyordu” diyor. Nasıl direndiği bir sır. Acaba “Kahrolsun emperyalizm!” diye mi bağırıyordu, yoksa kendisini öldüren katillere çok sert mi bakmıştı? Belki de “Direne direne kazanacağız” diye slogan atmıştı. Kim bilir; sonuçta silahsız olmasına rağmen öldürüldü. Sonradan yapılan bir açıklamaya göre Bin Ladin’in silahı ölümünden sonra bulunmuş. Tabii bu da bir direniş tarzı olabilir!
YEMEN: Ayaklanma başlamadan önce Salih’in halefi olarak gösterilen oğlu Ahmed, Cumhuriyet Muhafızları’nın Komutanı. Yeğeni Yahya, Merkez Kuvvetler Komutanı. Yeğeni Tarık, Başbakanlık Kuvvetleri Komutanı. Kardeşi Muhammed, Hava Kuvvetleri Komutanı. Yeğeni Ammar, Milli Güvenlik Örgütü Başkan Yardımcısı. SURİYE: Başkan Beşir Esad’ın yeğeni Hafız Makhlouf, Devlet Güvenlik Örgütü’nün başı Kardeşi Mahir, Dördüncü Tümen’in Komutanı Yeğeni Zual Hima Şaliş, Muhafız Alayı’nın Komutanı
Hüseyin Çakır Türkiye’de geleneksel sol, ulusalcılık/milliyetçilik ile işçi sınıfı enternasyonalizmi arasındaki keskin çelişki ile karşı karşıya. İşçi sınıfı enternasyonalizmi ve ulusalcılık/milliyetçilik ilişkisi ve çelişkisi, Türkiye solunu tarumar etmiş durumda. Solun içinde ulusalcılık var mıdır? Ulusalcılık/milliyetçilik, enternasyonalizmin içine nasıl girdi ve solculuk olarak nasıl teorileştirildi? Bu yüzleşme yapılamadığı sürece ulusalcılık/milliyetçilik solculuk sanılmaya devam edilecektir.
Eric Ruder Gallup ve Rasmussen’in bir süre önce yaptığı anketlere göre, Amerikalıların üçte birinden çoğu “sosyalizm” hakkında olumlu şeyler düşünüyor. Ancak sosyalizmin hayatlarında büyük bir ilerleme sağlayacağını düşünen Amerikalıların bile çoğunlukla sosyalizm hakkında belirsiz fikirleri olduğunu varsaymak yanlış olmaz.
Sinan Özbek Engels, İlksel Hıristiyanlığın Tarihine Katkı adlı makalesinde Hıristiyanlığın tarihiyle modern işçi hareketi arasındaki benzerliklere işaret ediyor. Başlangıçta her ikisi de ezilenlerin hareketi. İlk Hıristiyanlar; köleler, azat edilmişler, yoksullar ve kendilerine hiçbir hak tanınmayan insanlar. Roma’nın hışmına uğramış tarumar edilmiş insanların dini Hıristiyanlık. Nasıl ki Hıristiyanlık bir öbür dünya ile amansız koşullardan kurtulmayı vaat ediyorsa, sosyalizm de bir başka dünya vaat ediyor. Bir farkla: Sosyalizm öbür dünyayı bu dünyaya taşıyor. Engels benzerlikleri anlatmaya devam ediyor ve her iki grubun da zulme uğradığını, sürgünlere gönderildiğini, işkencelere tabii tutulduğunu ekliyor. Ama her şeye rağmen her iki hareket de başarıyla engelleri yıkıyor,…
Op. Dr. Samet Mengüç Sağlık alanı neoliberal küreselleşmeden en fazla etkilenen alanlardan biridir. Sağlık sektörünün sermaye birikim alanı olarak görülmesi neoliberal sermayenin ortak ilgi alanı olmuştur. Sermayenin ilk hedeflerinden biri sağlığı herhangi birürün gibi alınıp satılan bir meta haline getirmektir. Ancak bu hedefine ulaşırken sağlığın kamu hizmeti olması gerektiğini öteden beri savunan ve kamu hizmeti haline gelmesini isteyenlerle ve Türkiye’de olduğu gibi meslek kuruluşlarıyla karşı karşıya gelmiştir.
Bahadır Çelebi İki sene önce Zaman gazetesinde sevgili hocam Gökhan Bacık ‘Muhafazakâr Akla Çağrı’ başlıklı bir yazı kaleme almış ve muhafazakârları Ermeni sorununa farklı boyutlardan bakmaya çağırmıştı. O yazının başlığından esinlendiğim bu yazıda ben muhafazakâr vicdanlara seslenmek istiyorum.
Marx ve odun toplama hakkı “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” ~Birinci Enternasyonal Tüzüğü, 1867 Karl Marx, felsefeyle ilgilenmeye başladığı gençlik yıllarında, 1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği aydınlanma ve değişim rüzgârıyla, dönemin baskıcı Prusya devletine büyük bir düşmanlık duyan Genç Hegelciler adlı liberal ve ateist bireylerden oluşan bir gruba katılmıştı. Babasının etrafındaki yenilikçi tüccarlar ağının finanse ettiği Rheinische Zeitung adlı gazetede editörlük yaptı. Bu gazete, feodal Prusya’nın muhalifiydi.