Bülent Somay Gerçeklik, ona inanmaktan vazgeçtiğiniz zaman bile ortadan kaybolmayı reddeden şeydir. Philip K. Dick British Library’de Bilim Kurgu edebiyatını farklı bir bakışla ele alan (ya da en azından öyle yaptığını iddia eden) bir sergi vardı 25 Mayıs-25 Eylül tarihleri arasında. Adı “Bu Dünyadan Öte: Bilim Kurgu, ama Bildiğiniz Gibi Değil”. Sergi, Bilim Kurgu edebiyatını (ama sinemasını değil, ne de olsa British Library) farklı temalar ve farklı bir kronoloji ile ele alıyor ve birkaç teknolojik “numara” dışında kitaptan başka bir şey sunmuyordu (bu internet çağında ne kadar iyi geldiğini anlatamam size). Bir yandan çeşitli BK yazarlarından alıntılar, bir yandan da…
Yazar: Lewoxx
Ozan Tekin Kemalizm, yaklaşık yüz yıl önce, Osmanlı’nın üzerine Türk ulus devleti inşa edilirken, bu devletin siyasetini teorize eden ve burjuvazinin sınıfsal çıkarlarını koruyan ideolojinin adı olarak şekillendi. Mustafa Kemal’in ölümünden 73 yıl sonra ise, ezilenlerin aşağıdan mücadelesiyle kemalizmin tüm tabuları sorgulanıyor, Türkiye ulus devletinin kanlı tarihiyle yüzleşiliyor. Son 10 yıldır Türkiye’de yaşanan gelişmelerden bazılarını düşünelim: Ermeni soykırımının tartışıldığı ve “soykırım olmuştur” diyenlerin de katılabildiği konferanslar düzenleniyor, Hrant Dink öldürüldüğünde yüz binlerce kişi “Hepimiz Ermeniyiz” diye sokağa fırlıyor, devlet Kürt sorununun çözümü için Abdullah Öcalan ile görüşüldüğünü açıklıyor, PKK gerillaları -daha sonra tutuklanmış olsalar da- yüz binlerce kişinin barış sloganları…
Sinan Özbek Kurulu düzene karşı isyan edilip edilmeyeceği sorusu hiç de yeni bir soru değil. Toplum ve devleti konu edinen filozofların bu soruda ikiye ayrıldığını ve bir takım filozofun da orta yolcu diyebileceğimiz düşünceler ürettiğini görüyoruz. Halkın devlete isyan etmesine karşı en keskin görüşleri kuşkusuz devleti bir “sözleşme” olarak gören gelenek ileri sürüyor. Bunun en net ifadesini Thomas Hobbes’da (1588-1679) görüyoruz. Ona göre devletin olmadığı tarihî dönemlerde “herkesin herkese karşı savaşı” hüküm sürmüştür. Devletin ortaya çıkmasıyla bu barbarlık durumundan “sivil durum”a geçilmiştir. İnsan “doğası gereği kötü” olduğundan bir düzenin sağlanabilmesi için devletin baskı kurması sadece meşru değil aynı zamanda zorunludur.…
Banu Varka Psikolojinin her zaman tek bir çabası vardır: Bireyi anlamak. Bireyin arzu, korku, dürtü ve düşünce kalıplarını, seçimlerini ve davranış biçimlerini araştıran psikoloji, özellikle terapi sürecinde, tüm bunların nerelerden kaynaklandığını, bağlantıları kurarak, kişinin kendisinin bulmasını sağlamakla yükümlüdür. Böylece, birey açık veya saklı tüm potansiyelini keşfedip ortaya çıkarmaya, kendini gerçekleştirmeye başlar. Bu, biten bir süreç değildir. Dış koşulların uygunluğu ölçüsünde, keşfetme ve gerçekleştirme süreci devam eder. İşte bunu başaran bir terapi, başarılı olmuştur.
İrvin Cemil Schick Batı’nın Doğu algısının en merkezî, en vazgeçilmez unsurlarından biri harem imgesidir. Çünki örneğin kösnüllük ve zorbalık gibi bu algının birçok önemli ögesini şahsında toplar. Cumhuriyet Türkiye’sinde Osmanlı geçmişine Batı’nın gözlüğüyle bakmak âdet olduğundan, günümüzde de bu algı hakim konumdadır. Buna karşı çıkan bazı muhafazakâr yazarlar ise haremin her şeyden önce bir mektep olduğu gibi eşit derecede isabetsiz görüşler öne sürüyor. Oysa harem hem bunların hepsiydi, hem de hiçbiri. Haremde eğitim de vardı, kösnüllük de. Çünki haremin gerçekliği, popüler kültüre yansıyandan çok daha karmaşıktı.
F. Levent Şensever Dünyanın her yerinde, birbirinden çok farklı kültürlerden toplumların özellikle evcilleştirilmiş hayvanlarla olan bağı, insanın hayvanlarla ilişkisinin çok derine ve eskiye dayandığının önemli bir göstergesi. Doğada başka hiçbir memeli, farklı türleri kendi yaşam alanlarına böylesine katmıyor. Evrim sürecinde nihaî amaç, kendi türünü sürdürmektir. Bir başka tür ile ilgilenmek bu amaca ulaşmayı zorlaştıracak bir faktör. Başka bir türün bakımı için harcayacağınız her türlü gıda, zaman veya enerji, kendi türünüzün devamı için o kadar az gıda ve enerji anlamına gelir. Öyleyse bu ilişkiyi nasıl açıklayabiliriz? Evcil hayvanlarla on binlerce yıldır sürdürdüğümüz ilişkinin arka planına dair soruların yanıtlarını insanın evrim sürecinde…
Erkin Erdoğan Zizek, geçtiğimiz aylarda kaleme aldığı bir yazıda, Hegel’den aktararak şöyle diyordu: “Tekrar, tarihte çok önemli bir rol oynar. Bir olay sadece bir kez gerçekleştiğinde, bunun bir kaza sonucu olduğu, durum başka türlü idare edilse önlenebileceği düşünülebilir. Fakat aynı olay kendini tekrar ettiğinde, bu durum daha derin bir tarihsel sürecin yavaş yavaş su yüzüne çıkmakta olduğuna bir işarettir.” Bu sözün, ekonomik krizler için çok yerinde olduğu aşikâr. Dört yıl önce dünya ekonomisini durgunluğa sürükleyen kriz, bir başka şekilde bu kez Avrupa’yı vuruyor. Kapitalizmin modası geçmiş ideologları, sistemin kendi içsel dinamikleriyle krize giremeyeceğini düşündükleri ve piyasa mekanizmaları içinde her türlü…
Ümit İzmen Bugün genel kabul gören anlayış, siyaset ve ekonomiyi birbirinden keskin bir biçimde ayırır. Siyaset ve ekonomi, akademik dünyada iki ayrı disiplindir. Ekonominin siyasete kapalı kendi bilimsel alanı, analiz araçları, kendi yasaları ve doğruları olduğu varsayılır. Bu ayrışma sadece akademik bir nitelik taşımaz, politikacılardan “sokaktaki vatandaşa” çoğunluk, ekonominin bağımsız bir mantığı olduğunu varsayar. Siyasi partiler ayrıntılardaki farklara rağmen temel ekonomik kararları “ekonomi biliminin” bu buz gibi soğuk mantığı çerçevesinde alır. Buna karşılık, Marksist analizin özünü ekonomi ile siyaset arasındaki etkileşim oluşturur. Marx’ın tarih analizinde üretici güçlerdeki gelişim üretim ilişkilerini biçimlendirir. Ancak tersi de doğrudur. Sınıflı toplumlarda, devlet egemen sınıfın…
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünya ekonomisi yedi kat büyüdü. Bu büyümenin en vurucu özelliği, sadece 2000 yılında, 19. yüzyılın tümünde gerçekleşen büyümeyi aşmış olması. Ekonomi büyüdükçe, talepleri dünyanın karşılayabileceğinden daha fazla olmaya başladı; artık gezegenin doğal kapasitesini aşıyor. Sadece son yarım yüzyılda güçlü dizel ve elektrik pompalarının geliştirilmesiyle dünya, yeraltı sularını tüketebilecek pompalama kapasitesine ulaştı. Bu pompaların dünya çapında yayılması ve çoğunlukla sulama için milyonlarca kuyunun açılması sonucunda, yeraltı suları yağmurlarla yeniden eski düzeyine yükselemez hale geldi. Su çizelgeleri, dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı Çin, Hindistan ve ABD’de sürekli düşüş halinde.
Nihat Kentel Avrupa, krize girmek üzere. Ekonomik krizi borç krizi karşısında yaşanan çözümsüzlükle birlikte değerlendirirsek, belki de krizin göbeğinde, şu anda. Rakamlar çıkmadan tam olarak anlayamadığımız krizlerimiz, rakamlar kadar fiktif ve nominal. Sonuçları ise gerçek insanlar için acımasız. İşin en garip tarafı da aslında krizden çıkmak için alınan, bu borçların geri ödenebilmesi için uygulanmak zorunda kalınan önlemler, bu önlemler uygulanmasa bile oluşacak talep daralması nedeniyle ekonomilerin gireceği krizlerin hatta küresel ekonomik krizin de habercisi. Kapitalist ekonomilerin içine girdiği bu sürece kısaca “girdap” diyebiliriz. İçinden çıkmak için uğraştıkça kendisini içine çeken bir kısır döngü.