Taner Akçam’ın öğrencisi Ümit Kurt ile birlikte yazdığı Kanunların Ruhu – Emval-i Metruke Kanunlarında Soykırımın İzini Sürmek, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Pek çok sarsıcı bilinmeyeni ortaya çıkaran kitap üzerine Yalçın Ergündoğan, sıcağı sıcağına Taner Akçam ile konuştu. Kanunların Ruhu – Emval-i Metruke Kanunlarında Soykırımın İzini Sürmek Taner Akçam – Ümit Kurt, İletişim Yayınları, 2012. Yalçın Ergündoğan: Kanunların Ruhu adlı yeni bir çalışman şu günlerde İletişim Yayınları’ndan çıktı. Şöyle bir göz atınca bile, kitapta gene pek çok bilinmeyenin gün ışığına çıkarıldığı anlaşılıyor. Bir de bu kez kitap, ortak bir çalışma. Kitabı bize biraz tanıtır mısın? Taner Akçam: Kanunların Ruhu kitabını öğrencim Ümit…
Yazar: Lewoxx
Yalçın Ergündoğan geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından yayınlanan Kanunların Ruhu – Emval-i Metruke Kanunlarında Soykırımın İzini Sürmek kitabının yazarlarından Clark Üniversitesi Tarih Bölümü, Holokost ve Soykırım Çalışmaları programında doktora çalışmalarını yürüten Ümit Kurt ile konuştu. Yalçın Ergündoğan: İlgili kamuoyu sizi yine İletişim Yayınları’ndan çıkan Türk Yurdu’nda Milliyetçiliğin Esasları kitabınızla tanıyor. Resmî tarihin kalıplarının dışına çıkmaya çalışan genç bir tarihçisiniz. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Ümit Kurt: Şu anda Taner Hoca’yla doktora çalışmalarımı sürdürmekteyim. 1915-1922 arası dönemde Antep Ermenilerinin mallarının tehcir ve soykırım esnasında nasıl el değiştirdiği ve burada zenginliğin kaynağı üzerine bir doktora çalışması yapmaktayım. Araştırmamda bolca Ermenice kaynak kullanacağım.…
Mahmut Konuk “Gidelim ağabey !.. Buradan Yerevan’a gidelim. Gündüzleri mağaralarda, dağların kuytuluk yerlerinde saklanır, geceleri ıssız yerlerden yol alarak gider, kendimizi kurtarırız… Koyunları da sahiplerine götürme şansımız yok. Onları da yanımızda götürür, kendimize sermaye yaparız…” diyordu Xaçik. “Ben karımı ve çocuklarımı almadan hiçbir yere gitmem, gidemem…” diyordu Vartan. “Adamın dediklerini duymadın mı Ağabey? Seni gördükleri yerde öldürürler. Kürtler kadınları ve çocukları korur. Gel biz buradan kendimizi Yerevan’a atalım. Sonra ortalık durulunca bir yolunu bulur, karını ve çocuklarını da aldırırız…” Günlerden beri dağ başlarından, yüksek çayırlardan, sulak vadilerden dolana dolana koyunların arkasından yürüyerek gelmişlerdi. İki kardeş Van’dan aldıkları 1500 civarında koyunu…
Ozan Tekin Suriye Devrimi’nin gerçek bir halk ayaklanması değil, Sünni Müslümanların mezhepçi bir kalkışması olduğuna dair yaygın bir inanış var. Bu söylemi üretenlerin başında bu ayaklanmanın devirmek istediği Baas rejimi geliyor. Ancak mezhepçilik argümanı, yani Sünni Müslümanların Esed’i devirmesiyle Suriye’deki dinî ve etnik azınlıkların kendilerini oldukça güvensiz hissedecekleri bir yapının ortaya çıkacağı iddiası, birçok siyasî çizgi tarafından savunuluyor. Son olarak BM’nin Suriye’ye ilişkin yayınladığı bir raporda sürecin “açık bir biçimde mezhep çatışmasına dönüştüğü” ifade ediliyordu. Batı emperyalizminin yüzyılı aşkın bir süredir tarihini şekillendirdiği Ortadoğu’da mezhepçilik, verili durumda var olan ve mevcut diktatörlüklerle krallıkların iktidarlarını onun üzerinden kurmalarını sağlayan bir olgu.…
Ozan Tekin Özgür Suriye Ordusu’nu ve Suriye’deki silahlı mücadeleyi tartışırken ilk söylememiz gereken şey, Arap Baharı’yla birlikte bu ülkede başlayan ayaklanma sürecinin muhalifler tarafından değil, bizzat Baas rejimi tarafından iç savaşa dönüştürülmek istendiği olmalı. Suriye’de Esed’e karşı özgürlük, eşitlik ve demokrasi isteyerek sokağa çıkan geniş kitleler barışçıl olduklarını ısrarlar vurguluyordu; ayaklanmanın ilk altı ayı gerçekten de tamamen sivil siyasî gösterilerle geçmişti. Bu dönemde Esed rejiminin yanıtı ise kitlesel kıyımlar oldu: 5.000’den fazla kişi, henüz muhalifler tek bir silaha dokunmamışken katledildi. Bu süreçte, halka ateş açmayı reddettikleri için Suriye ordusu tarafından infaz edilen bin kadar askerin yanı sıra, ordunun bazı birlikleri…
Ozan Tekin Suriye’deki devrim sürecini karalamak isteyenlerin popüler argümanlarından biri, Esed’in çetelerine karşı savaşanların El Kaide bağlantılı Selefiler olduğu. Bu söylem, silahlı direnişin içinde yer alan birkaç küçük grubu devrimin bütününün yerine ikame ediyor ve Suriye’deki halk ayaklanmasının dinamiklerini yok sayıyor. Bahsi geçen grupların en çok bilineni olan El Nusra Cephesi ise geçtiğimiz haftalarda ABD tarafından “terörist örgütler” listesine alınarak tekrar gündeme geldi. El Nusra, Suriye’deki halk ayaklanması rejimin katliamlarına karşı silahlı direnişi başlattıktan birkaç ay sonra, Ocak 2012’de yayınladığı bir videoyla cihat çağrısı yaparak sahneye çıktı. Başlangıçta 500 kadar üyesi vardı ve oldukça mezhepçi bir dil kullanıyor, kendisini Sünni…
Suriye, Ortadoğu’nun en büyük devletsiz halkı olan Kürtler için on yıllardır büyük bir hapishane. Toplumun yüzde 9’unu oluşturdukları tahmin edilen ve Suriye’deki en büyük etnik azınlık olan Kürtlerin, Baas rejimi altında bırakın temel insan haklarını, kimlik belgeleri dahi yoktu. Hafız Esed döneminde Batı Kürdistan’a Araplar yerleştirilerek bölgedeki Kürtler asimile edilmeye ve kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Kürdistan dört ayrı ülkenin işgali altında. İran, Türkiye ve Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Kürtler yıllardır ulusal haklarının tanınması için örgütleniyor. Ülkede, irili ufaklı 15 kadar farklı Kürt siyasî hareketi bulunuyor. Bunun yanı sıra, 2004 yılında Kürtler Baas rejimine karşı oldukça etkili bir ayaklanma başlatmıştı.
Şenol Karakaş Doğu Bloku rejimleri 1989 yılında peşi sıra devrilirken Stalin heykelleriyle birlikte Lenin heykelleri de yıkıldı. Milyonlarca insan stalinizmle, Stalin döneminin emperyal ve baskıcı politikalarıyla Lenin’i özdeşleştirdiği için, kurtulmak istedikleri rejimin simgesi olarak gördükleri için yıktılar Lenin heykellerini. Heykeller Lenin’in umurunda olmazdı muhtemelen. Ama baskıcı bir rejimin simgesi olarak görülmeyi, tüm mücadele tarihine yapılacak en berbat aşağılama olarak değerlendirirdi diyebiliriz. Aynı şekilde, 1917 Ekim devriminin de tek parti diktatörlüğüyle idare edilen bir zorbalık rejimiyle ilişkilendirilmesi, leninizmin üzerine yapışan bir lanet. Bu, gerçeklikle alakası olmayan bir suçlama ve leninizmi en başından beri diktatörce eğilimler barındıran bir düşünce ve eylem birliği…
Nihat Kentel Uluslararası pazarlar, 2008-2009 malî krizinden bu yana garip ve oldukça yeni bir hastalığın belirtilerini göstermeye başladı. Yaklaşık dört yılda çok net olarak ortaya çıkan o ki, içinde kendimizi hergün yeniden ürettiğimiz ve varolma mücadelesi verdiğimiz toplumsal kurulumun pazarları oksijen çadırı benzeri müdaheleler olmadan ayakta duramıyor. Sürekli artan özel ve kamusal borçlanma olmadan yeterli talep ve dolayısıyla sermaye birikimi oluşamıyor. Büyümeye mahkûm kapitalist ekonomi, yaratıcılarının muhayyilesini zorlayan yeni yeni parasal kaynaklar yaratmak zorunda kalıyor. Parasal kaynakların oluşturulması Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı gibi kamu kurumlarının ana görevi haline geldi. Pazarların artı değer üretme kapasitesi bu kurumların müdahelesi sonucu yaratılan…
İştar Gözaydın Birleşmiş Milletler Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı çerçevesinde 25 Mayıs 2012’de Uluslararası Parlamenterler Konferansı’nın kapanış oturumuna katılan Başbakan Erdoğan’ın, “Sezaryenle doğuma karşıyım, kürtajı cinayet olarak görüyorum. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra. Hiçbir farkı yok” beyanı ile Türkiye’de konuyla ilgili yoğun bir tartışma başladı. Kürtaj, sağlık hukuku kapsamında en tartışmalı konulardan biridir. Bu konuda birbiriyle tam zıt iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki, kadının gebeliğine son verme hakkını/özgürlüğünü savunurken, diğeri bunun ana rahminde başlamış olan hayata müdahale etmek olduğunu ve cinayete eşdeğer olduğunu kabul eder. Temelde tartışılan iki nokta vardır: Biri rahim içindeki…