Nagihan Haliloğlu Avrupa ve Amerikan üniversitelerinin antropoloji, tarih ve edebiyat bölümlerinde öğrencilere Doğulu kadınları anlamalarına ve tanımlamalarına yardımcı olacak bir eğitim verilir. Bazı hocalar yıllarını Yemen’de aile sağlığı üzerine araştırma yaparak, bazıları Mısır’da kadının eğitime katılımını inceleyerek, ‘Doğulu Kadın’ hakkında engin bilgiler edinmiştir. Bu bilgiler biraz Marksist, biraz feminist teoriyle harmanlanıp duruma göre Doğulu kadın tanımı yapılır ve bu tanıma göre günümüz Doğulu kadınının özgürleşme çabaları genellikle Batılı kadınınkini (ben diyeyim) 50- (siz deyin) 100 yıl geriden takip etmektedir. Doğu, kadın özgürleşmesi konusunda da Dipesh Chakrabarty’nin işaret ettiği ‘tarihin bekleme odası’ndadır.[1]
Yazar: Lewoxx
Bülent Somay “Ayrımcılık” kelimesini kullandığımızda, daha baştan bir açmazla karşılaşırız: “Fark” zaten varolan, aslında varolmasında hayır olan bir şey değil midir? Birbirimizden farklıyız, iyi ki de öyleyiz; ya birörnek, birbirinden farksız, rengi, biçimi, inancı ve yaşantısı aynı bir kalabalık olsaydık? Ancak işin bir de öbür yönü var: Fark her zaman farktan ibaret değil, mutlaka yanında bir hiyerarşik ilişkiyi, bir iktidar ilişkisini de taşıyarak geliyor. Dolayısıyla farka evet demek, aslında insanlık kültürünün binyıllar boyunca yarattığı hiyerarşi ve iktidar ilişkilerine de boyun eğmek anlamına gelebilir.
Barış Uzun “Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.” Honore Balzac “Kapitalist sistemin ekonomiye dinamizm, yaratıcılık sağlayan yanlarını tutarken ahlaki boyutu da unutmamak gidilecek tek doğru yön gibi görünüyor. Bunu Gülen Cemaati’nin gönüllü bağış sistemi şu an yapıyor gibi gözüküyor. En büyük tehlike bu ahlakı unutma eğiliminin yaygınlaşması ve bu tür insanların öne çıkmalarıdır. Buna AKP de cemaat de dikkat etmeliler ve ahlaki boyutu unutup da ön plana çıkmaya başlayan zenginlere prim vermemeliler.”
İlker Karayılan Kabil, Kandahar ve Celalabat’a ilk bombalar düştüğünde takvim sayfaları 7 Ekim 2001 tarihini gösteriyordu. Teröre Karşı Savaş’ın fitilinin ateşlendiği o günden bu yana 10 yıldan fazla bir süre geçti. Bu süreçte ne ABD ordusu ne de batılı güçler “zafer” ilan edebildi. 11 Eylül saldırılarından hemen sonra dönemin ABD Başkanı George W. Bush, “ya bizimlesiniz ya onlarla” ifadesini kullanmış, kongreden geçirilen 40 milyar dolarlık bütçe ile ne kadar ciddi olduğunu dünyaya göstermişti. ABD’nin yeni düşmanı, Sovyet-Afgan savaşında desteklediği mücahitler ve Bush ailesinin ekonomik bağlarının olduğu Suudi Arabistanlı Bin Ladin ailesiydi.
Atilla Dirim Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nı konu eden filmlerde sık sık birtakım atölyelerde ellerinde büyüteçlerle, mikroskoplarla harı harıl çalışan insanlar görülür. Kimi sahte Nazi evrakları hazırlar, kimi sahte para, kimi kurşundan harf veya mühür döker, kimi de sahte vergi levhası. Bu insanların yaptıkları işler kusursuzdur, filmde seyredince insan gerçek hayatta bu kadar kusursuz işlerin çıkartılması asla mümkün olamaz diye düşünür. Oysa bu insanlar gerçek hayatta da varlar, gerçekten de kusursuz işler çıkartırlar. Faşizme karşı mücadelenin adsız kahramanlarından olan Adolfo Kaminsky, hazırladığı sahte belgelerle binlerce insanın hayatını kurtardı.
Roni Margulies Kenan Evren ve diğer 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını ‘sol’ yıllardır talep eder. Aynı zamanda, 12 Eylül cuntasının yargılanmayacağını yıllarca iddia eden ve yargı süreci şimdi nihayet başladığında “Ne önemi var ki?” tutumunu dile getiren de yine ‘sol’. Bu ilginç, ilginç olduğu kadar da anlaşılmaz ve vahim bir tutum. 12 Eylül referandumunda Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kalkmasını sadece bir “yem” olarak gören ve “hayır” oyu veren ulusalcı ‘sol’, o günlerde anayasa değişikliği paketini AKP’nin “oyunu” olarak görmenin yanı sıra, zamanaşımı nedeniyle 12 Eylülcülerin zaten yargılanamayacağını da söylüyordu. Eğer mümkün olmayacaksa, eğer bu iddiaları doğru idiyse, neden referandumdan kısa süre…
12 Eylül’ün 30. yıldönümünde yapılan anayasa değişikliği referandumuna katılanların yüzde 58’nin oylarıyla: 1) 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesi kaldırıldı, böylece 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerin hukukî dokunulmazlığı son buldu; 2) Askerlerin askerî mahkemede yargılanıp aklanmasına son veren değişiklikle darbecilerin sivil mahkemelerde yargılanması mümkün hale geldi; 3) Suç işleyen Genelkurmay başkanlarının, tıpkı seçilmiş bakanlar, başbakanlar ve sivil devlet görevlileri gibi Yüce Divan’da yargılanması yasalaştı. Evet, oylanan 26 maddelik anayasa değişikliği paketi yetersizdi. “Yetmez ama Evet” kampanyasının iddiası, paketin yetersiz ama olumlu olduğu, bir kapı açtığı idi. On dört ay sonra halkın oylarıyla gerçekleşen değişikliklerin niye olumlu olduğunu açıkça görebiliyoruz:
Bu satırlar yazılırken, mahkeme Hrant Dink’in katilleri hakkında kararını açıklamış, bizler de 19 Ocak’ta İstanbul’da Taksim’den Agos’a yapılacak yürüyüşe hazırlanıyoruz. Tıpkı Ermeni soykırımının devlet eliyle işlenmesi gibi, Hrant Dink cinayeti de devlet eliyle işlendi. Beş yıldır süren adalet komedisinin sonucu, işte, tam da bu cinayetin içindeki devlet elini kanıtlıyor. Mahkeme, başlangıçta çizilen sınır ne ise, orada durdu. Birkaç tetikçiye, sıradan bir cinayet suçu ne kadarsa o kadar ceza verildi. Cinayetin işlenmesinde dahli olan bir örgüt bağlantısını bu mahkeme tespit edemedi. Cinayette MİT yok, silahlı kuvvetler yok, emniyet yok, ırkçı-faşist güruhlar yok, Ergenekon’un medya ayağı yok. Cinayet işlendiğinde İstanbul Emniyet Müdürü…
Doğan Tarkan Devrimci bir muhalefetin dayanacağı temelleri tartışabilmek için önce AKP’nin nasıl bir siyasî örgütlenme olduğunu tartışmak gerekir. Bu parti kimilerince faşist, kimilerince şeriatçı, kimilerince ikisinin karışımı olarak İslamcı faşist olarak nitelenmektedir. Bunlar anlamsız iddialardır. Bu tespitlere dayanarak yapılan muhalefet hareketleri hükümeti zayıflatacağına güçlendirmektedir. AKP, 28 Şubat’ın arkasından İslamcı partiden kopan kadroların ANAP ve kısmen de DYP’nin çöküşünden kopan kadrolarla birleşmesinden oluştu. Muhafazakâr olduğu açık. Kadrolarının ağırlıklı olarak dindar kişilerden oluştuğu da açık. Ancak AKP ne şeriatçı bir parti olarak nitelenebilir, ne de faşist. AKP, ANAP’tan sonra yeni liberalizmi en iyi uygulayan siyasî partidir. En belirgin özelliği budur. Bu nedenle…
Ümit İzmen 2012’ye tam bir karamsarlık içinde girdik. Bu karamsarlığın başlıca nedeni siyasetteki gelişmeler. Kürt sorununun yakıcılığı artarken bir de üzerine Uludere katliamı geldi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi, AKP’nin bir sonraki başkanının kim olacağı gibi güncel politik tartışmalar, yeni Anayasa tartışmasını gölgede bıraktı. AKP’nin demokratikleşme konusunda bir işlev taşıdığını düşünenler bile umudu kesti. AKP’nin şimdiye kadar demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü savunanlarla kurduğu yakınlaşma, yerini giderek devletçi, milliyetçi, statükocu kesimlerle ittifak arayışına bırakıyor. Siyasetteki bu manzaranın arka yüzünde, ekonomide ne olup bittiğine bir bakmak lazım. AKP’nin siyasî başarısının çok önemli bir nedeni ekonomideki performanstı. Siyasî zemin dönerken ekonomide de zemin sallanıyor. Ekonomik…