Metin Demir Siyah nokta temizliği, anti-aging, cilt bakımı, ameliyatsız yüz gerdirme (lifting), vücut sıkılaştırma, selülit giderme, protez tırnak, kaynak kirpik ve saç, lazer epilasyon… Artık İstanbul’un herhangi bir sokağındaki güzellik merkezinin önünde, tüm bunların yazıldığı bir afiş görmek mümkün. Ülkemizde güzellik salonları hızla artıyor, güzelliğe olan teveccüh ve buraya akan sermaye hızla büyüyor. Kozmetik kelimesinin kökeni “kosmos”tur. Kozmos eski Yunanca düzen ve evren anlamına gelir. Kozmetik, maddesi beden, ilkesi güzellik olan yeni bir kozmostur. Beden üzerine yazılan bu yeni düzenin doğası nedir? Beden üzerinde inşa olunan bu yeni evren nasıl işler?
Yazar: Lewoxx
Asuman Türkün Sanayisizleşmenin ve tüketime dayalı bir gelişmenin yaşandığı kentlerde, 1990’lı yıllardan itibaren “yeni kent politikası”nın en önemli unsuru olarak “kentsel dönüşüm” olgusu gündeme geldi. Kentsel mekânın kendisi en önemli sermaye birikim aracı haline gelmiş durumda. Çoğu zaman gerçek ve acil ihtiyaçlar nedeniyle değil, sermayeye yeni yatırım ve birikim imkanları yaratmak üzere kentin rant potansiyeli yüksek bölgelerinde ciddi bir dönüşüm baskısı yaşanıyor.
Turgay Fişekçi Deneyenler bilir, şiir yazmak zor iştir. Mutlak bir yalnızlık ve yoğunlaşma ister. Çoğu şairin bu nedenle aile bireyleriyle, işyeri çevreleriyle nasıl çekişmeler yaşadıkları anlatılagelir. İstediği çalışma ortamını bulamayan şairlerin nasıl bir huzursuzluk içine girdikleri de bilinir. Şiir yazan biri olmamdan belki, şairlerin hayatlarına yakından ilgi duyarım. Nasıl yazdıklarından nerede çalıştıklarına, sevdikleri yemeklerden oturdukları evlere dek hayatlarının her alanını kapsar bu ilgi. Bütün genellemeler gibi, içindeki yanılma paylarını bir yana bırakıp, şairlerin birlikte yaşanması zor insanlar oldukları söylenebilir.
İrvin Cemil Schick İkiz Kuleler Saldırısının sorumluluğunu el-Kaide üstlendikten sonra, kendini İslâmî bir örgüt olarak tanımlaması nedeniyle Batı’da İslâm’a karşı müthiş bir nefret uyandı. İslamofobi denilegelen bu nefret, sarıklı olduğu için zavallı bir Sih benzincinin öldürülmesinden, Arapça konuşan insanların yolcu uçaklarından yaka paça indirilmesinden tutun da, gazetelerde Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin yayınlanmasına, televizyon dizilerindeki kötü adamların Müslüman kimliği taşımasına kadar toplumsal hayatın her yanını etkisi altına aldı. Ama İslamofobi 2001’de başlamadı. İslamofobinin şahit olduğumuz bu son aşamasının 1979 İran devrimiyle başladığı söylenebilir. Fakat tarihi aslında bundan çok daha eskidir, Ortaçağ’a kadar, yani neredeyse İslamiyet’in ilk ortaya çıkışına kadar gider. Bunu…
Ozan Tekin Tunus’taki isyan dalgasıyla 2010 yılının Aralık ayında başlayan Arap Baharı, Mısır, Libya, Suriye ve bir dizi diğer Ortadoğu ülkesinde yaşanan ayaklanmalarla sürdü, onyıllardır hüküm süren kralların, hanedanların, diktatörlerin ya devrildikleri ya da siyasî hegemonyalarını sürdürmekte çok zorlandıkları bir sürecin yaşanmasıyla 2011 yılının bütününe damgasını vurdu. Bu mücadele dalgasının en önemli halkası, hiç kuşkusuz, ABD’nin İsrail’den sonra en fazla askerî yardımda bulunduğu, bölgede Batı’nın en önemli müttefiki olan Mübarek’in devrildiği Mısır Devrimi’ydi.
Mehmet Demiröz Felsefe söz konusu olduğunda, bu uğraşın gündelik yaşam pratiklerinden ve politik gündemden kopuk saf bir teorik çaba olduğu izlenimi toplumda yaygındır. Oysa durum hiç de sanıldığı gibi değildir. Ve hatta felsefecilerin, gündelik yaşama ve politik gündeme müdahale etmek için özel bir çaba içinde olduklarını kendi tanıklıklarıyla da görmek mümkündür. Ferda Keskin, Kült dergisinde kendisiyle yapılan söyleşide şöyle diyor: “Ben daha ziyade felsefenin içine hapsolmak istemediğim, felsefe denen şeyin gündelik yaşam pratiklerinin ya da kültürel faaliyet dediğimiz şeyin anlaşılmasında da faydalı olabileceğini düşündüğüm için felsefeci kimliğimi bir ölçüde kültürel incelemeci kimliğimle paylaşıyorum.”
Lütfi Sunar Herhangi bir sosyoloji tarihi kitabını açan birisi Marx ve Weber’in sosyolojinin iki karşıt ucu olarak konumlandırıldığını görür. Özellikle Weber’in Marx’ın karşısına konumlandırılması ve Marksizm’e bir cevap olarak sunulması sosyolojik teoride önemli bir yere sahiptir. Ancak Marx ve Weber’in sosyolojilerinin esas amacı bu karşıtlık ekseninde anlaşılamaz. Zira karşıtlık tezleri onların siyasî düzlemde farklılaşan bakış açılarını odağa taşır. Marx ile Weber’in sosyolojik çözümlemelerinin esas amacı modern toplumun gelişiminin ve karakterinin açıklanmasıdır. Bu açıklama sürecinde Doğu toplumlarına dair incelemeler her ikisinde de önemli bir konumdadır. Onlar, Şarkiyatçı incelemelerin kendilerine sağladığı imkânlar çerçevesinde, Antik Yunan’dan beri Batı’da Doğu’yu tanımlarken başvurulan despotizm tezlerini…
Mehmet Şarman 1- Çoğunluk muktedirdir, bencildir, suskundur zulmün karşısında, dahası hep görmezden gelendir. Bazen baba, çoğu zaman devlet, sonuçta hep egemen olandır. Ama azınlık onun vicdan azabıdır, kâbuslarıdır, köşe başlarında, gecekondularda, arkadan çarpılmış kötü model bir arabada, çamurlu yollarda, bir inşaat başında karşısına çıkar çoğunluğun, durmadan kendini hatırlatır. Bir şey değişir mi? Bir şeyler değişirse çoğunluk olmaktan çıkar. Türkiye açısından bu değişim maalesef çok yavaş ve sancılı oluyor.
Nihat Kentel Başta Avrupa Birliği olmak üzere, OECD ülkelerinin borçlarında gözlenen hızlı artış onyıllardır süren bir geçmişe sahip ve yalnızca son ekonomik krizle ilişkilendirilemez. Kapitalist rekabetin şiddetlendiği son yıllarda, sürekli yükselen ve hayatta kalmak için yükselmek zorunda olan özel ve kamusal harcamalara destek amaçlı borçlanma yapılmadan, kapitalist pazarlar ihtiyacını karşılayacak yeterli talebi yaratamaz, büyümeye mecbur olan kapitalist ekonomiler, gitgide daha fazla borçlanmadan büyüyemez, hayatını sürdüremez hale geldi. Son ekonomik krizin rolü ise, borçlanmanın bu ataklarına yalnızca önemli bir katkıda bulunmak oldu. Ekonomik büyüme ile borçlanma gereği arasında birebir değil ikiye bir, hatta üçe bir oranında bir ilişki vardır. Ülke ekonomilerinin…
Karin Karakaşlı İnsan tarihî eşiklerden geçtiği bilgiyle yaşamaz. Kendi biricik hayatını yaşarken, ait olduğu zamana mesafelenmek kolay iş değil. Ama işte fark etsek de etmesek de her gün bir ölüm kalım mücadelesi ile başlıyor. Biz bir yandan ömrümüze bahşedileni yaparken, o büyük toplumsal dönüşümün de öznesi, nesnesi ve bitmek bilmez şahidi oluyoruz. Daha yeni girdik yeni bir yıla. Takvim değişiklikleri bahane aslında. İhtiyacımız olan bir parça hayat umudu. Yeni bir yılın arifesinde bombalanan, katledilen işte o umudun ta kendisi oldu.