Yazar: Lewoxx

Ahmet Yıldırım  “Gidiyoruz. Teşekkürler Türkiye.” Ağustos 2007’de gözaltında alındığı karakoldan 17 dakika sonra cansız bedeni çıkan Festus Okey’in cenazesi ülkesine yollanırken tabutuna asılan bu sözler yalın bir tokat olarak acaba kaç kişinin yüzünde patladı? Festus Okey Nijeryalı bir göçmendi. Açlık, yoksulluk ve şiddetten kaçmış, yollara düşmüştü. Yeni bir yaşam hayali kurarken, tüm umutları Türkiye’de ırkçı bir şiddetle paramparça edilmişti. Festus’u öldüren polis dört yıl ceza aldı. Mahkeme, yüce devletimizin Uludere’de söylediği gibi aynen bir yol kazası olarak tarif etti cinayeti. Ne bu cinayetin arka planındaki düşünceyi ne de bu düşüncenin elini kolunu sallayarak bir insanı katletmesini göz önüne aldı. Çünkü…

Read More

Özellikle Van depreminin ardından gerek ana akım medyada gerek sosyal medyada söylenen ve yazılanlar topluma büyük ve net bir ayna tuttu. Yardımlaşma, empati kurma duygusu ağır basmış olmasına rağmen, aramızda, en hafif haliyle ‘onlar da insan’, en ağır şekliyle ise ‘Allah belalarını verdi, Kürtler de çok şımarmıştı zaten’ diye düşünen insanların olduğu ve bunların sayısının hiç de az olmadığı gerçeği ile yüz yüze geldik. Depremin hemen öncesinde Kürtlere yönelik linç girişimleri bu aynadaki bir başka görüntüydü. Öte yandan devletin “Kürtler de fazla oluyor canım, biz ne gerekiyorsa vereceğiz onlara” tavrı tüm bu olayların yeşil ışığıydı sanki. Biz de, milliyetçilik ve…

Read More

Volkan Akyıldırım  Taraf gazetesinde geçen sonbahar başlayan “Savaşı kim başlattı?” tartışması Kürt sorununa bakıştan şiddet sorununa, oradan da sosyalizm tartışmasına doğru ilerledi. Halil Berktay’a göre devlete karşı Kürt hareketinden yana olan tutum alan Roni Margulies ve Nabi Yağcı’nın yaklaşımı “Sadece devlet ile silâhlı isyan örgütünden oluşan ikili bir çerçevede, her şey gelip, ezen devlet karşısında ezilen milletin haklı şiddetini mazur göstermeye dayanıyor.” 1 Sorun Berktay’ın ileri sürdüğü gibi Marksist gelenekte mi? 

Read More

Doğan Tarkan  Doğu Avrupa ülkelerindeki 1989 devrimlerinin sonucunda  iyice hararetlenen bir tartışma var. Sosyalizme ne oldu? Bir yandan “ideolojiler öldü”, “tarihin sonu” gibi fikirleri ileri sürülürken, soldan da Leninizm’in yanlışlığı, Leninizm’in Stalinizm’e yol açtığı iddiaları yükseldi. O günlerde Marksizm’e sahip çıkılırken, eleştiri okları daha çok Lenin’e yöneltilmekteydi. İşçi sınıfının devrimci bir rolünün kalmadığı ise daha eski bir tartışma olmasına rağmen 1989’dan itibaren daha sık ileri sürülen bir iddia oldu. Bugün ise yeni bir tartışma var. Belki 1989’da olduğu kadar yoğun ve kapsamlı değil, ama gene de ele alınması gerekli bir tartışma. Bugün ileri sürülen tezler 1989’da ileri sürülen tezler kadar…

Read More

Cengiz Alğan Nefret söyleminin uzun ve ayrıntılı tanımları var, ama çok özetle söylersek: Ortak özellikler taşıyan bir grubun üyelerine karşı salt bu özelliklerine duyulan önyargılardan hareketle işlenen suçlara nefret suçları deniyor. Birine Ermeni olduğu için, eşcinsel, engelli, Kürt, Yahudi, sosyalist, başörtülü olduğu için zarar verirsen, bu bir nefret suçudur. Bu suçlara götüren en önemli unsur da nefret söylemidir. Nefret söylemi var olan önyargıları besler, kaşır; çeşitli grupları ve bunların üyelerini etiketler, damgalar, aşağılar, hedef gösterir. Sonucunda suç oluşur. Nefret söyleminin rolünü görebilmek için, bariz bir nefret suçu olan Hrant Dink cinayetine giden yoldaki söylemi adım adım birlikte izleyelim. 

Read More

Paul Blackledge  ‘İşçi sınıfının dünyayı değiştirme gücü olduğu’ şeklindeki iddiası, Karl Marx’ın sosyalist teoriye yaptığı belki de en büyük katkıdır. Marx’tan önce işçi sınıfı en hafif ifadeyle ‘sistemin kurbanları’ olarak veya daha tipik bir ifadeyle‘uygarlığı tehdit eden bir güruh’olarak görülmüştür. Marx, işçi sınıfının özgürlük için verdiği toplu mücadelenin kapitalizme alternatif olabilecek sosyalizmi işaret ettiğini belirterek, bu varsayımlara karşı çıkmıştır. Bugün bu görüş pek ilgi görmüyor, genellikle olumsuz karşılanıyor. Ancak Marx’a yapılan eleştiriler genellikle hedefini bulmuyor.

Read More

Ferhat Emen Bir insan kuantum fiziğini okuyup şoka girmiyorsa, o kişi kuantum fiziğini anlamamış demektir. Fizikçi Niels Bhor  Uzun süredir Mustafa Kemal hakkında düşünüyorum. Nasıl bir zihni, nasıl bir toplum algısı vardı? Dünyayı nereden tanımlıyordu? Gençliğinde Fransız aydınlanmacı filozoflarını okuduğunu biliyorum. Yeterli sayıda okuma ve deney yaptıktan sonra edindiğim kanaati paylaşmak istiyorum.  

Read More

Besim F. Dellaloğlu György Lukacs 1956’da Macaristan’da İmre Nagy hükümetinin Kültür Bakanı’dır. Sovyetler Macaristan’ı işgal eder. Bir Sovyet subayı elinde silahla Lukacs’ın odasına girer ve bağırır: “Silahlarınızı bırakın ve teslim olun.” Lukacs cebinden kalemini çıkarır ve masanın üstüne koyar ve ellerini kaldırır. Kalem kılıçtan keskin midir? Bilinmez. Ama en azından kalem kılıçtan değerli olmalıdır. Ya da öyle olacağını ummak doğal olmalıdır. Hayır doğal değil, ideal. Realizme onun kadar bulaşmış birinin, neredeyse çocukça bir idealizmi içinde hâlâ taşıyabilmesi ilginçtir. Bu yaşanan sadece Lukacs’ın kişisel trajedisi değildir sanki. Reel Marksizm’in açmazını bu küçük öykü çok güzel anlatır. 

Read More

Yalçın Ergündoğan Soykırımının inkârını cezalandıran yasanın Fransa Parlamentosu’nda kabul edilmesi üzerine başlayan ‘soykırım’ tartışması olanca yoğunluğuyla sürüyor ve her gün yeni bir boyut kazanıyor. Türkiye Fransa’yı protesto ederken izlediği politika ile, özünde, gizliden/açıktan ‘soykırımı inkâr etme hakkı’ istiyor. Gerek tarihle yüzleşme çerçevesinde, gerek resmî tezleri savunma argümanı olarak, Türkiye’de  “soykırım” sözcüğü sıkça tekrarlanır oldu. Soykırım kavramının tanımlanmasının ve Birleşmiş Milletler tarafından suç olarak kabul edilmesinin mimarı Rafael Lemkin’dir. Nazilerin yargılandığı Nürenberg davalarında danışman olarak görev de yapan, bu görevi sırasında tüm ailesini Nazi toplama kamplarında yitirdiğini öğrenen Lemkin’i, sanıldığı gibi gerçekten Nazilerin ‘Yahudi Soykırımı’ mı bu kavramın ortaya çıkmasına yönelik araştırma…

Read More