Ümit İzmen Türkiye 4+4+4 eğitim sisteminin kızları eve kapatacağını tartışadursun, AB şirketlerin yönetim kurullarında her iki cinsin de dengeli temsil edilmesinin yollarını arıyor. Kadının kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı açık. Her gün kadına karşı şiddetin yeni bir örneğine tanık olmamız, kadına karşı ayrımcılığı unutmamıza engel. Her kesimden, her sınıftan, her milletten kadın, sırf kadın olduğu için bir erkeğin karşılaşmayacağı ilave haksızlıkla karşı karşıya. Fakat bu gerçek, işin sınıfsal boyutunu da unutturmamalı. Bu yazı, Türkiye’de kadının ekonomik hayata katılımında bazen gözden kaçabilen eğilimlere dikkat çekmek için yazıldı.
Yazar: Lewoxx
Melih Mol Geçtiğimiz ay (Şubat 2012) İngiliz yazar Charles Dickens’ın doğumunun 200. yıl dönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı; dünya çapında pek çok edebiyat sever çağının tanığı büyük İngiliz yazarı saygıyla andı. Geride klasik edebiyatta erişilmesi güç bir külliyat bırakan Dickens’ın şüphesiz en ayırt edici yanı özellikle de yoksulların gündelik hayatını en çıplak haliyle tasvir etmesi ve mükemmel bir karakter yaratıcısı olmasıydı. Oliver Twist, David Copperfield, Mr. Gradgrind, Ebenezer Scrooge, Mr. Micawber bu karakterlerden yalnızca birkaçı. Dickens 1812 yılında Portsmouth’ta doğdu. Babası borç batağına düşüp hapse girene kadar görece mutlu geçen çocukluğu, babasının iflasını takiben çalımak zorunda kalmasıyla değişti. Küçüklüğünde bir asilzade…
Ceyda Akaş Kabadayı Evdeki çalışma odasının balkonunda bir zaman kapsülü olsa, geleceğe götürecek düğmelerde bir aksaklık olduğu için sadece geçmişe gidilebiliyor olsa, yolculuğu hiç düşünmeden 19. yüzyılın ikinci yarısından başlatıp “Hadi gelmişken Ekim Devrimi’ni de görelim” diyerek 1920’lere sürüklerdi insan herhalde. Bu zaman dilimini bir 50 yıl daha geriye götürmek içinse tek bir isim yetebilir: Fourier. Şöyle bir adam olsa: Yaşadığı dönemden, yaşama şeklinden, içinde bulunduğu toplumdan ve dayattığı koşullardan son derece şikâyetçi, tamamen farklı bir yapı kuruyor, inanılmaz detaycı olduğu için bu toplum yapısını oluşturacak kişileri uzun matematik kombinasyonlarını elden geçirerek saptıyor; bununla kalmıyor, toplulukların yaşayacağı mekânları çiziyor, şehir…
Roni Margulies Cahit Külebi hiç kuşkusuz Cumhuriyet döneminin en büyük şairlerinden biri ve değeri en az teslim edilenidir. Kanımca Yahya Kemal, Nazım Hikmet ve Edip Cansever ile aynı nefeste anılması gerekirken, Külebi “anılmayan” bir şairdir. Turgut Uyar 1968’de kaleme aldığı bir yazısında şöyle der: “Külebi bir ‘vakıa’dır, bir açıklanmaz olaydır Türk şiirinde. Oysa gündeşi Orhan Veli kuşağı açıklanabilir; birtakım toplumsal koşullara bağlanarak, yetişme, oluşma, yaşama düzenlerine bakarak açıklanabilir… Ya Külebi? Külebi, durup dururken çıkar”. Oysa Külebi tam da toplumsal koşullara bağlanarak açıklanabilir: 1950’lerde başlayarak günümüze dek süren ve bu dönemin özellikle ilk 20 yılında Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve siyasi yaşamının en…
Yaprak Zihnioğlu I. Takuhi, Vartuhi, Vartanuş, Anuş, Hayganuş, Sırpuhi, Hripsime, Keğeszik, Mari, Maryani, Maresa, Azat, Htantuhi, Homosi, Anahid, Şuşan, Şuşanig, Bayzar, Arev, Arevig, Hınaz, Hınazand’a… Arkadaşıma Dokunma… Doksan yedi yıldır reddettiğimiz, görmek, kabul etmek istemediğimiz 1915-1916 Ermeni tehciri/katliamı, 2012’de hâlâ Türkiye’nin önünde tartışılması, aydınlatılması, açıklanması gereken karanlık bir sayfa olarak duruyor. Bu konudaki gerçeklerin açığa çıkmasında az da olsa katkısı olacağını düşündüğüm kişisel bir tarihçeyi, iki Ermeni kız çocuğunun öyküsünü anlatmak istiyorum.
Cengiz Alğan Soykırım kavramının mucidi Rafaël Lemkin çalışmalarına 1915-17 Ermeni Soykırımı’nın ilham verdiğini söyler. Lemkin’e göre soykırım iki aşamadan oluşur: Ezilen gruba has özelliklerin ve niteliklerin ortadan kaldırılarak yok edilmesi; ardından ezen güçlünün ulusal niteliklerinin ezilen gruba zorla kabul ettirilmesi. Bu durum yaşamasına müsaade edilen ezilen gruba uygulanır; ya da bu grubun yaşadığı bölge tamamen boşaltılarak, ezen gruba ait kişiler buralara yerleştirilerek kolonileştirme başlatılır. Aşağıda Ermenilere reva görülenleri resmî tarihin bize anlattıklarından farklı bir yaklaşımla ele alıyoruz. “1915’te Ermenilere olan neydi?” sorusunun cevabını da okuyucuya bırakıyoruz.
Şemsi Dinç KCK Türkiye Meclisi’nin İstanbul’daki örgütlenme ve faaliyetleriyle ilgili davanın iddianamesi hazırlandı. 2403 sayfalık iddianamede, Prof. Büşra Ersanlı hakkında 22,5 yıl, Ragıp Zarakolu hakkında 15 yıl hapis cezası isteniyor. KCK davalarının binlerce tutuklusu var. Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, BDP İl Başkanları ve yüzlerce BDP üye ve yöneticisi tutuklu. “Terör örgütü”ne sempati İddianamenin özü, BDP’nin KCK’nin organik bir parçası olduğunu kanıtlamaya ayrılmış. Bu iddianın kanıtı ise, telefon dinlemeleri. Bir suç işlendiğine dayanak yapılacak hemen hiçbir delilin gösterilmediği iddianame, esas olarak siyasî bir iddiayı kanıtlamaya adanmış. Bu iddia ise açık alanda, siyasî partiler yasasına uygun bir şekilde faaliyet gösteren BDP…
Şenol Karakaş AKP bir burjuva partisidir. Bu, AKP ile ilgili hem çok şey açıklayan hem de hiçbir şey açıklamayan bir tespit. Bir yandan çok şey açıklıyor: AKP liderliğini nobranlığını, İdris Naim Şahin’i, 2023 projesi süslemesiyle anlatılan büyük sermayenin hedefleri doğrultusunda adım adım ilerleyişin acısını işçi sınıfından çıkartışını, KCK tutuklamalarını, herbiri bir diğerinden iddialı açılımların kofluğunu, askerî harcamalarda dünyanın on beşincisi olmasını, “Afedersiniz Rum” özlü nefret söylemini, umarsız kentsel dönüşüm hırsına eklenmiş benzersiz bir inşaat patlaması faciasını, nükleer santral kurma hırsını, KESK’e yönelik özel gıcığını, hemen tüm akarsuların tepesine hidroelektrik santral kurma tutkusunu… Liste daha da uzatılabilir. İşsizlik eklenebilir, gelir adaletsizliği…
Hüseyin Çakır Ne oluyor, neden oluyor sorusu sorulmaya devam edilirken, çok farklı görüşler varmış gibi görünüyor olsa da, olup bitenler iki zihniyetin çatışması etrafında toplanıyor. Birinci zihniyet değişim, ikinci zihniyet değişime şu ya da bu gerekçelerle karşı çıkma ve direnme. Her iki zihniyetin militan, kemikleşmiş, radikal savunucusu ve taraftarı yok. Olsaydı, devrim, karşı devrim, “Anadolu Baharı” gibi şeyler olurdu. Bu nedenle değişim süreci dura kalka, tökezleyerek, sürünerek ilerliyor. Süreci her iki zihniyetin aktörlerinden çok, somut durumlarda/olaylarda her iki zihniyet etrafında yer alışlar belirliyor. Bir olayda değişimden yana olanlar, başka bir olayda statükodan yana olabiliyor. Vesayetçi, otoriter devletin ideolojik, siyasî ve…
Bu toprakların kadîm sorunlarından birisi olan Kürt sorunu, tarafların üzerinde anlaştığı gerçek bir çözüm bulunana kadar ‘sorun’ olarak kalmaya devam edecek. Sorunun adı aynı olunca içeriğinin de aynı kaldığını sanıyoruz belki, ama yanılıyoruz. Bu sorun, çözülmediği her gün kronikleşiyor, derinleşiyor, en önemlisi daha fazla cana mal oluyor. Dolayısıyla sorunu çözmekten kaçtığımızda olduğumuz yerde durmuş olmuyoruz… Peki yıllardan beri etrafından dönüp durduğumuz ve bir türlü içinden çıkılamayan Kürt sorununun çözümünde hangi noktadayız? Çözümün önündeki engeller neler? Kürt sorununu çözmek ne demek? Tüm bu soruları, Son Kürt İsyanı, Devlet Söyleminde Kürt Sorunu ve Müstakbel Türk’ten Sözde Vatandaşa kitaplarının yazarı, İstanbul Şehir Üniversitesi…