Alex Callinicos Dünya ekonomisi krizin en zor kısmını atlattı mı? Borsalar son aylarda bu doğrultuda işaretler vererek hisse fiyatlarını yükseltiyor. Kriz bir aşamada sona erecek. Kapitalizm daima Karl Marx’ın “işlemeyen çevrim” dediği bir genişleme ve çökme çemberini takip eder. Kapital’in üçüncü cildinde ekonomik daralmanın –işsizliğin ücretleri düşürmesi ve kâr getirmeyen sermayeyi yok ederek- ekonomik canlanmanın şartlarını yaratmaya yardımcı olduğunu anlatır. Peki, bu noktaya varmak üzere miyiz? Kuşkuluyum. Çünkü piyasaların toparlanmasının iki temel sebebi var. İlki Mario Draghi Avrupa Merkez Bankası’nı geçen Kasım’da devraldıktan sonra yapılan uzun vadeli yeniden finansman operasyonu. Bu operasyon Avrupa bankacılık sistemine 1 trilyon Avro değerinde üç…
Yazar: Lewoxx
Nihat Kentel 1970’li yıllarda krize giren Fordist işletme ve sermaye birikimi anlayışında devlet, dengeleyici, talep yaratıcı ve gelir dağılımının bozulması baskısına karşı bir işlev yerine getirirken, daha sonra içine girdiğimiz neoliberal sermaye birikimi döneminde devlet, sermaye birikiminin, pazar genişlemesinin baş aktörlerinden biri olarak nerdeyse taraf değiştirmiştir. Devletli pazar yaratma ve sermaye birikim politikaları bu yüzden, 30-40 yıldır gelir dağılımını bozan bir eğilimle gelişiyor. Böyle bir kurulum içinde, devlet yeniden dağıtıcı işlevini gittikçe terkederek, artı değer ve rant kaynaklarını pazara sunma yoluyla büyütücü bir işleve geçiş yapmıştır. Pazar ilişkileri zaten gelir dağılımını bozucu bir karaktere sahiptir. Bu da üst gelir grupları…
Doğan Tarkan Arap Devrimleri’ni küçümseyen, görmezlikten gelen siyasî bakış sıra Suriye’ye gelince daha “sol” bir retorik kullanmaya başladı, ama her zaman olduğu gibi bu aşırı solcu tutum aslında en sağ politik çizgiye denk düşüyor. Suriye’de halk ayaklanmasına karşı Esad rejiminin savunanların argümanlarını şöyle özetleyebiliriz. Birincisi, Suriye’de Esad rejimi antiemperyalisttir. Dolayısıyla ABD bütün bölgeyi yeniden şekillendirirken Suriye’de de bu antiemperyalist rejimi yıkmak istiyor. Ayrıca Suriye İran’ın dostudur ve aslında İran’a saldırmak isteyen ABD emperyalizmi önce Suriye’yi aradan çıkarmaya çalışmaktadır. İkincisi, Esad rejimi laik ve dolayısıyla ilerici bir rejimdir. ABD Suriye’de iktidarı Esad ilericiliğinden alarak politik İslam’a, Müslüman Kardeşler’e vermek istemektedir.
Bülent Somay Lacan bir zamanlar ‘Kadın (diye bir şey) yokur,’ demişti. O zamanlar kendisini yaylım ateşine tutan bir takım feministlerin sandıklarının aksine, kadınların varolmadığını, ya da varsalar bile önemsenmemeleri gerektiğini söylemek istemiyordu kuşkusuz. Onun kastettiği ‘kadın’ kategorisinin erkekler tarafından yaratılmış bir belirleme olduğu, bu haliyle de ‘kadın’ı belirlemenin (ve böylece de sınırlamanın) gene erkeklerin tekeline bırakıldığı, dolayısıyla bunun kabullenilmemesi gerektiğiydi. Kadınlar tabii ki vardır, ama tek ve genel bir şemsiye altına sığdırılamazlar, belirlenemezler ve temel özelliği ‘kadın-olmamak’ olan erkekler tarafından çizilmiş sınırlar içine hapsedilemezler.
Nil Mutluer Biliyorum, başlığı okudunuz ve birçoğunuzun yüzünde bir tebessüm belirdi. Aklınıza ergenlik dönemleriniz geldi. Bazılarımız için serbest, bazılarımız için yasaklı, ama hepimiz için çelişik bir ispat alanını açıklayan bir deyim “millî olmak!”. Benim için genç yaşlarımın, liseli yıllarımın yasaklı deyimi. Cinselliğin konuşulmasının ‘erkek’ler için meşruiyet alanı. ‘Kız’ olarak ikinci sınıf yurttaş olduğumun, bedenimle ilgili özgürlüklerin benden başkalarının denetiminde olduğunun ifadesi. Hal benim için böyleyken “millî olmak” ‘erkek’lere büyük bir özgürlük alanı tanıyordu. Şimdi anlıyorum ki, aslında “millî olmak” üzerine konuşmak da onlara tanınan özgürlük değil, ispat alanıydı. Ve ben de, “millî olmak” üzerine konuşmayarak veya “o” konuşmalara katıldığımı herkeslere…
Ozan Tekin “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” ~Birinci Enternasyonal Tüzüğü, 1867 Karl Marx, felsefeyle ilgilenmeye başladığı gençlik yıllarında, 1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği aydınlanma ve değişim rüzgârıyla, dönemin baskıcı Prusya devletine büyük bir düşmanlık duyan Genç Hegelciler adlı liberal ve ateist bireylerden oluşan bir gruba katılmıştı. Babasının etrafındaki yenilikçi tüccarlar ağının finanse ettiği Rheinische Zeitung adlı gazetede editörlük yaptı. Bu gazete, feodal Prusya’nın muhalifiydi. Bu dönemde, köylülerin geleneksel bir hakları olan ormandan odun toplama, odunun özel mülkiyet olduğu gerekçesiyle, yasaklandı. Ormandan odun toplamak artık hukuken “hırsızlık” kabul ediliyordu. Marx’ın yazdığı gazeteyi finanse eden toprak ağaları ve yeni sanayici sınıflar, yasanın…
Yaşam ve Yazgı Vasili Grossman Can Yayınları, 2012 Rus yazar Vasili Semyonovich Grossman’ın en önemli eseri Yaşam ve Yazgı (Zhizn I Sub’da) Türkçe yayınlandı. Yaşam ve Yazgı Stalingrad savunmasını anlatarak başlıyor ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadarki süreyi anlatıyor. Birçok eleştirmene göre Vasili Grossman Rus edebiyatının en önemli yazarlarından biri. Klasik bir Rus yazarı. Çehov’u beğeniyor ve ondan, onun üslubundan etkilenmiş. Bazı eleştirmenlere ve Yaşam ve Yazgı’yı İngilizceye çeviren Robert Chandler’e göre çağdaş bir Çehovcu. Yaşam ve Yazgı’nın bazı bölümleri Çehov’un hikayeleri gibidir. Kimileri onu Lev Tolstoy ile, Yaşam ve Yazgı’yı ise Harp ve Sulh ile karşılaştırıyor ve kanımca bunlar…
Atilla Dirim “Bu satırları bulan sen, lütfen her yeri iyice ara, toprağın her santimetre karesini elden geçir. Burada daha yüzlerce belge saklı. Kimi bana ait, kimi başkalarına. Ama hepsi de burada gerçekte neler yaşandığını gözler önüne seriyor. Bizden sonra gelecek olan, katledilen milyonlarca insanın varlığını bilsin diye…” Bu satırların yazarı Salmen Gradowski, dünyanın en talihsiz insanlarından biriydi. Aslında sıradan bir insandı. Polonya’nın Suwalki şehrinde yaşayan bir Yahudi’ydi. Babasının dükkânında çalışıyordu. Hayat güzel, işler tıkırındaydı. Nereden bilebilirdi ki, bir süre sonra dünyanın en talihsiz insanlarından biri olacağını?
Zayi – “Harp ve Darp Ülkesinde Bir Selvi” Sibel Oral Turkuvaz Kitap, 2011 Yaşlı bir Ermeni kadın, bir travesti, eski bir solcuyla babası, üvey anne zulmünden kaçmış, kendi ayakları üstünde durmaya çalışan bir kadınla kızı, mezardaki annesiyle konuştuğunu iddia eden genç bir adam. Sibel Oral’ın Zayi isimli romanı bu insanların yaşadığı birbirine yaslanmış birkaç evden ibaret çıkmaz bir sokakta geçiyor. Bu çıkmaz sokak –romanın anlatıcısının tabiriyle– fanilerin hor gördüğü bir sokaktır ve faniler, çıkmaz sokağın elit olduğunu düşündükleri mahallelerinin görüntüsünü bozduğunu düşünmektedir. Fanileri roman boyunca pek tanımayız; ama çıkmaz sokağın yerleşikliklerinin çıkışsızlıklarının, sıkışıp kalmışlıklarının fanilerle aynı ya da eşit görülmemelerinden…
Korhan Gümüş Sorunlu yer diye anılan, suç yuvası olarak gösterilen, burjuva kesiminin (üst ve orta sınıftan Beyoğlu sakinlerinin) “Eğer önüne geçilmezse gelecekte Beyoğlu’nda seçimleri Kürtler kazanacak” diye proje için ikna edilmeye çalışıldığı Tarlabaşı’ndaki binaların son fotoğrafları… Tarlabaşı Bulvarı boyunca inşaat perdeleme çalışmaları başladı. Yakında yol boyunca çelik perdeler yükselecek ve bundan sonraki birkaç yıl içinde artık neler olduğu görülemeyecek. “Kültür mirasının restore edilmesi amacıyla” sağlam demir parmaklıklar hoyratça sökülüyor, kapı kasaları, doğramalar duvarların içindeki takozlarla birlikte koparılıyor, duvarlar yıkılıyor. İnsansızlaştırılan bu bölge proje yöneticilerinin aldığı bir kararla uzun bir süredir açık yağma alanına dönüşmüş durumda. Adeta yıkım kendiliğinden gerçekleşmekte. Sonra…