Roni Margulies
Kenan Evren ve diğer 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını ‘sol’ yıllardır talep eder. Aynı zamanda, 12 Eylül cuntasının yargılanmayacağını yıllarca iddia eden ve yargı süreci şimdi nihayet başladığında “Ne önemi var ki?” tutumunu dile getiren de yine ‘sol’. Bu ilginç, ilginç olduğu kadar da anlaşılmaz ve vahim bir tutum.
12 Eylül referandumunda Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kalkmasını sadece bir “yem” olarak gören ve “hayır” oyu veren ulusalcı ‘sol’, o günlerde anayasa değişikliği paketini AKP’nin “oyunu” olarak görmenin yanı sıra, zamanaşımı nedeniyle 12 Eylülcülerin zaten yargılanamayacağını da söylüyordu. Eğer mümkün olmayacaksa, eğer bu iddiaları doğru idiyse, neden referandumdan kısa süre öncesine kadar 12 Eylülcülerden hesap sorulması istenmekteydi, bunu da anlamak zor!
Referandumda “hayır” oyu veren ‘solcu’lar açıkça kendi işkencecilerinin yargılanmasına karşı çıkıyordu!
Ankara’da savcılık tarafından 12 Eylül cuntasının hayatta kalan iki generali hakkında soruşturma süreci başlatıldığında, bu defa da “İşte seçimlerden önce göz boyanıyor, nasıl olsa yargılamayacaklar, zaten zamanaşımı var” diyerek karşı çıkıldı!
Memnunsuzlar
Şimdi, savcılık iddianamesi tamamlandı ve 2012’nin ilk günlerinde mahkeme bu iddianameyi kabul etti. Şimdi sıra Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın 4 Nisan günü yargıç önüne çıkmasında.
Ama bu kez “hayırcı” ulusalcılar “İddianame 12 Eylülcüleri değil sosyalistleri yargılıyor” diye itiraz ediyor. Bazıları da KCK operasyonlarıyla OdaTV davası sürerken iki yaşlı generalin yargılanmasını önemsiz buluyor. Yine generallerin yargılanmasından memnun değiller!
İddianamenin 12 Eylülcüleri değil sosyalistleri yargıladığı iddiası tek kelimeyle gülünç.
İddia iki unsura dayandırılıyor. Biri, iddianamedeki Fatsa bölümü; diğeri işkence iddialarının Muhsin Yazıcıoğlu ile başlaması.
Bunları kısaca ele alalım.
İddianamede bir Fatsa anlatımı var. Şöyle: “Fatsa ilçesi, sokaklarında rahatça dolaşılamayan, resmî dairelerinde Türk bayrağı asılmayan, camilerinde namaz kılınamayan, okullarında mini mini öğrencilerine dahi sol yumruklar havada enternasyonal marşı söyletilen, devlet gücüne karşı, barikatlarla çevrilmiş, hiçbir adlî ve devlet organı faaliyet gösteremeyen, bütün meseleleri 11 halk-direniş komitesi tarafından çözülmeye çalışılan, milliyetçi vatandaşların mallarının istimlak edilerek göçe zorlandığı, gitmeyenlerin acımasızca öldürüldüğü bir yer haline geldi.”
Tamam, bunlar olumsuz ve yalan.
Ama aynı iddianamede Fatsa’yla ilgili şunlar da var: “Terzi Fikri, karaborsa döneminde gençlerle birlikte stokçulara yaptığı baskınlarla nam kazandı.. Belediye başkanı Terzi Fikri, halkın desteği ile düşüncelerini uygulamaya başladı. Fatsa’da 11 halk komitesi kurdu. Yönetim bu komiteler aracılığıyla idare ediliyordu. İlçeye giriş ve çıkışlar halk komitesinin denetimi altındaydı.”
Fatsa, Kenan Evren’in Genelkurmay Başkanı iken verdiği emirle basıldığı ve başta Terzi Fikri olmak üzere ilçedeki devrimcilerin tutuklandığı, oysa Fatsa’nın bağlı olduğu Ordu’da sıkıyönetim olmadığı, ama buna karşılık sıkıyönetim olan Maraş’ta katliam olmasına rağmen Evren’in buraya müdahale etmemesi nedeni ile iddianameye girmiş.
Ayrıca, Fatsa’nın yanı sıra 1 Mayıs, 16 Mart, Sivas, Maraş, Çorum katliamları, Abdi İpekçi suikastı ve bu suikastı gerçekleştiren Ülkü Ocaklı militanın hapisten kaçırılışı da iddianamede yer alıyor.
İşkence ifadeleri
İşkence ifadelerine gelince, evet, Muhsin Yazıcıoğlu’nun işkence ifadesi iddianamede var, ama onun yanı sıra Dev Yol/ÖDP’den Oğuzhan Müftüoğlu’nun, EMEP’ten Mustafa Yalçıner’in, 78’lilerden Nimet Tanrıkulu ve Celalettin Can’ın, idam edilen Erdal Eren’in kardeşi Gökhan Eren’in, Diyarbakır Cezaevinde yatmış olan Orhan Miroğlu’nun da ifadeleri var.
Şimdi, her ikisi de “hayır” oyu vererek geçici 15. Madde’nin kalkmasına karşı çıktığına göre, Oğuzhan Müftüoğlu’nun ve Mustafa Yalçıner’in maruz kaldığı işkencelerin hesabı Müftüoğlu ve Yalçıner’e rağmen sorulacak!
KCK operasyonları
Evren’le Şahinkaya’nın yargılanmasına bir itiraz veya küçümseme de, mevcut koşullarda iki generalin yargılanmasının anlamsız olduğu iddiası. Bunu söyleyenler KCK operasyonlarının arkasına sığınıyor.
Operasyonlara elbette karşı çıkmak gerekir. KCK operasyonlarının bir an önce durdurulmasının ve tutukluların derhal serbest bırakılmasının barışa giden yolda en önemli adımlar olduğunu sürekli vurgulamak ve bunu protesto eylemleriyle ifade etmek gerekir.
Hem KCK operasyonlarına karşı çıkmak hem de 12 Eylülcülerin yargılanmasını talep etmek, hem mevcut yargılama adımlarını desteklemek hem de 12 Eylül yargılamasının genişlemesini talep etmek mümkündür; yapılması gereken budur.
Bugün “Yetmez ama Evet” tutumunun doğruluğu bir kez daha kanıtlandı. Görev başındaki askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabilmeleri de referandumun sonuçlarından biri. Böylece Balyoz Davası bugünkü haliyle gerçekleşebiliyor. Eski bir Genelkurmay Başkanı tutuklandı, bir diğeri hakkında soruşturma başlamak üzere.
Ulusalcı ‘sol’, gerek referandumdaki “hayır” oylarıyla, gerek darbelere karşı ses çıkarmaması ve hatta “Sorun darbe değil, sivil darbe” iddiasıyla darbecileri korur duruma düşüyor. O gün de düşüyordu, bugün yine düşüyor.