Şenol Karakaş
Avrupa’da 1848 devrimlerinin yenilgisi, Marx ve Engels’in , marksist teorinin temellerini nihaî olarak şekillendirmek için devrimci sektlerin bitmek bilmez iç çekişmelerinden kaçınmalarına da neden oldu. Bu gönüllü izolasyonu Marx, Engels’e yazdığı bir mektupta şöyle ifade ediyordu: “Tutum ve ilkelerimizi bu sayede bütünüyle birbirimize iletebiliyoruz.”
Marx ve Engels 1850’lerden, Enternasyonal’in kurulduğu 1864’e kadar, işçi sınıfı sosyalizminin teorik temellerinin her düzeyde şekillenmesi için çalıştı. Meşhur, “Anlatılan senin hikâyendir” vurgusunu içeren önsözüyle Kapital bu çalışmaların en önemli meyvesi oldu. Bu çalışmalarda, tarihin nasıl yapıldığını göstermek için tarihin harekete geçirici güçlerini açığa çıkartmak istediler ve toplumsal sınıfların durağan varlıklar değil, tarihsel süreçler içinde var olan ve çeşitli gelişmişlik ve olgunluk aşamalarından geçen toplumsal gruplar olduğunu açığa çıkarttılar. Onyıllar sonra Lenin, bu çalışmaların değerini şöyle özetleyecekti: “Marx’ın tarihsel materyalizmi, bilimsel düşünüşte erişilmiş büyük bir başarıydı. Tarih ve siyaset düşüncesinde daha önce hüküm süren kaos ve keyfîlik yerini, üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olarak bir toplumsal hayat sisteminden bir başka ve daha yüksek sistemin nasıl doğduğunu gösteren çarpıcı bir bütünlük ve uyumluluğa sahip bilimsel bir teoriye bırakmıştı.” Bütün bu teorik zenginliğin odağında, işçi sınıfı ve onun hareketi, onun kendi eylemiyle tüm ezilenlerin topyekûn kurtuluşunu gerçekleştirme potansiyelleri yer alıyordu.
Sektler ve gerçek hareket
Marx, işçi sınıfının devrimci partisiyle eski nesil sosyalistler arasındaki farkı şöyle anlatacaktı: sektler, “kendilerine ait sekter ilkeleri, işçi sınıfı hareketini biçimlendirmek ve kalıba dökmek için dayatır”. Engels’le birlikte yazdıkları bir metinde, “İşçilerin kendilerini kurtaracak kadar eğitimli olmadıklarını ve hayırsever küçük ve büyük burjuvalar tarafından yukarıdan kurtarılmaları gerektiğini açıkça söyleyen insanlarla birlikte yürüyemeyiz” diyeceklerdi.
İşçi sınıfının gerçek hareketi, 1860’lı yıllara gelindiğinde önceki yılların deneylerini de özümseyerek gelişmiş, dünya çapındaki politik gelişmelere yanıt verme ihtiyacını yakıcı bir şekilde hissederek güçlü bir birleşik mücadele arzusunu dile getirmeye başlamıştı. Almanya’da sanayi üretiminin gelişmesi, işçi derneklerinin örgütlenmesine ve yeniden canlanmasına neden olmuş, Fransa’da III. Napolyon’un iktidarı altında işçi sınıfı sayısal olarak hızla yükselişe geçmiş ve 1857-1858 krizine karşı grev hareketleri yaygınlaşmıştı. Ücretlerin yükselmesi, çalışma saatlerinin düşürülmesi, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin yok edilmesi grev hareketlerinin talebi haline gelmişti. Fransa’da geçmiş dönemin devrimci hareketlerinin artık yeraltında faaliyet sürdüren öğeleri de bu hareketlere katılmaya başlarken, İngiltere’de Chartist hareket yeniden canlanmış, ekonomik koşullardaki refah artışına paralel olarak işçi sınıfı içinde kooperatifler şeklinde örgütlenme eğilimi yükselmiş, Marx’ın da yakın ilişki içinde olduğu Ernest Jones’un girişimleriyle 1855’te Uluslararası Dernek kurulmuş, 1859 yılında inşaat sektöründe başlayan grev tam bir yıl sürmüştü.
Uluslararası İşçi Derneği
Sadece ekonomik taleplere değil, siyasî sorunlara da yanıt vermek isteyen gerçek bir hareket geliyordu. Avrupa’da işçiler Amerikan İç Savaşı’nda ırkçı Güney’e karşı savaşan Kuzey’in desteklenmesi, Polonya’nın Rus despotizmine karşı ulusal kurtuluş hareketinin yanından yer alınması, İtalya’nın birliğinin sağlanması, göçmen işçilerin grev kırıcı olarak kullanılmasının uluslararası dayanışmayla engellenmesi gibi politik talepler, gerçek bir hareketin gerçek ihtiyaçları olarak belirginleşmeye başladı. Fransız ve İngiliz işçi delegasyonlarının zaman zaman uluslararası buluşmalarda yan yana gelmeleri uluslararası bir işçi örgütlenmesi fikrinin oluşmasını sağladı.
I. Enternasyonal, 28 Eylül 1864’te Polonya halkıyla dayanışmak için Londra’da düzenlenen bir toplantıda şekillendi. Toplantıya davetli olan Marx’ın “boğucu derecede kalabalık” olduğunu söylediği toplantıda, Polonya’nın Rusya’ya karşı bağımsızlık mücadelesini desteklemenin yanı sıra İngiliz işçilerinin hitabı ve Fransız işçi hareketinin bu hitaba yanıtı okundu: “Biz bütün ülkelerin işçileri, insanlığı iki sınıfa, cahil sıradan halk ile bolluk içinde yüzen şiş göbekli mandarinler sınıfına ayıran bu ölümcül sistemin barikatlarına karşı birleşmeliyiz. Kendi kurtuluşumuzu dayanışmayla kendimiz yaratalım!” deniyordu.
Fransa’da dönemin burjuva yayınlarından bazıları Enternasyonal’in kuruluşunu yüzyılın en önemli olayı olarak anlatırken Marx, Enternasyonal’in kurulduğu toplantıya neden katıldığını Engels’e şöyle açıklıyordu: “Biliyorum ki, bu kez Londra ve Paris’teki ‘gerçek’ güçler saflara katıldı ve bu yüzden, bu tür davetleri geri çevirme şeklindeki alışılmış tavrımı bozmaya karar verdim… işçi sınıflarının yeniden canlanmaları şimdi açıkça gerçekleştiği için.” Marx Genel Konsey’e girdi ve Enternasyonal’in tüzüğünü yazma görevini üstlendi. Marx’ın kaleme aldığı Kuruluş Hitabı ve Tüzük, işçi sınıfının mücadele tarihinde Komünist Manifesto kadar önemli bir tutar.
Aşağıdan sosyalizmin vücut bulması
“Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” ifadesiyle son bulan Hitap, işçi sınıfının uluslararası dayanışmasının, sendikal mücadelesinin ve ekonomik kurtuluşunun önemine dikkat çekerken, aynı zamanda işçi sınıfının siyasî iktidarı ele geçirme mücadelesi olmadan emeğin ekonomi politiğinin sermayenin ekonomik politiği üzerindeki zaferinin nihaî olarak gerçekleşemeyeceğini de ekliyordu.
Tüzük ise, aşağıdan sosyalizm geleneğinin en önemli vurgusuna sahiptir: “İşçi sınıfının kurtuluşu işçi sınıfının kendisi tarafından gerçekleştirilmek zorundadır.”
Gerçek ismi Uluslararası İşçi Derneği olan I. Enternasyonal, Amerika’dan İspanya’ya, İtalya, Belçika ve Almanya’dan Hollanda’ya kadar bir dizi ülkede şubeler açtı. Kitlesel sendikaları üye olarak kazandı ya da sendikalarla işbirliği içinde oldu. İşçilerin uluslararası dayanışma ağı, politik eylemlerini birleştiren saygın bir odak oldu. Temel politik her konuda işçi sınıfının çıkarları açısından müdahalede bulundu. Prusya-Fransa savaşına karşı Enternasyonal, “Resmî Fransa ile Resmî Almanya kardeşin kardeşi öldürdüğü bir savaşa girerken, işçiler birbirlerine barış ve arkadaşlık mesajları gönderiyor. Tarihte eşi olmayan bu büyük gerçek, aydınlık bir geleceğin umudunu gösteriyor” açıklamasını yapıyordu.
Komün’ün Enternasyonal’i
Ama Enternasyonal açısından en önemli sınav, 1871’de gerçekleşen Paris Komünü’ne yaklaşım olacaktı. Marx, daha 1860’larda Fransa’da bir devrimin beklenenden de önce yaşanabileceğini vurgulamıştı. Paris devrimi gerçekleştiğinde, Marx, Enternasyonal adına Komün’ü sonuna kadar savunan iki çağrı kaleme aldı. Komün ne doğrudan Enternasyonal’in ne de Marksistlerin etkili olduğu bir girişim olmasa da, en kesin desteği Enternasyonal’den ve Marx’tan aldı. Marx’ın Komün üzerine yazdığı yazılar, işçi sınıfının eylemine duyulan inancın, işçi devrimlerinin yaratıcı örgütsel gücünden alınan ilhamın, devrimin tüm Avrupa dengelerini sarsma potansiyellerinin, ama en önemlisi bir işçi demokrasisinin aşağıdan yukarı örgütlenerek geliştirdiği özgürlük alanlarının kapitalist devlet aygıtıyla kıyaslanamayacak kadar sınırsız olduğu yönündeki gerçeğin tarihsel belgeleri haline geldi. Paris Komünü’nden çıkarttığı sonuç, Marx’ın Komünist Manifesto’nun sonraki basımlarında sadece şu düzeltmeyi yapma hakkını kendisinde bulmasına neden oldu: “İşçi sınıfı mevcut devlet mekanizmasını ele geçirip onu basitçe kendi çıkarları için kullanamaz.” Bu askerî-bürokratik aygıt parçalanmalı ve yerine devlet olmayan devlet, yani işçi sınıfının Komün devleti geçirilmelidir.
Anarşizm bulamacı
Paris Komünü’nün yenilgisi, Enternasyonal’in gerilemesinin de başlangıcı oldu. Komün’e verdiği destek, Avrupa’da tüm devletlerin öfkesini üzerine çekti. Enternasyonal “Nefret örgütleyen odak” olarak tanıtılmaya başlandı. Ama daha önemlisi, bir dizi tartışma Komün’den sonra Enternasyonal’i derinden etkilemeye başladı.
Enternasyonal’in gücü de güçsüzlüğü de gevşekliğinde yatıyordu. Örgütsel gevşeklik, bir yandan Marx’ın, sosyalizmin temel tezlerini Enternasyonal’in temel tezleri haline getirmesine yardımcı olur ve anarşistler, ütopik sosyalistler, sendikalistler, Proudhoncular yan yana durmayı başarırken, hizipçi, komplocu ve dar çıkarları savunan maceracı gruplar da Enternasyonal’e rahatça girebiliyordu. Enternasyonal’in Komünü desteklemesi, sendikalistlerde korku yarattı ve Marx’la ittifaklarını bozdular. Bu arada devreye Bakunin girdi ve bir dizi tartışma ve eylemle Enternasyonal’i tümüyle etkisiz hale getirdi.
Bakunin’in Marx’la tartışmaları, anarşizmin doğasını açığa sermesi açısından önemlidir. Bakunin, kendisi komplocu eylemler içindeyken Marx’ı otoriterlikle suçlarken, devrimi, iyi eğitimden geçmiş adanmış devrimcilerin eyleminin ürünü olarak algıladığı için, Marx’ın eski nesil dediği sosyalistlerin en önemli simgelerinden biri olarak sivriliyordu. “Romantik bir maceracı ve komplocu” olarak sınıfların eşitliğini savunuyordu. Bakun’in görüşlerindeki sorun, devletin derhal, şimdi ortadan kaldırılması gerektiğini savunmasıydı. İstisnaları hariç, anarşist geleneğin örgütsel otoriterizme karşı çıkar gibi görünüp despotik gizli örgütler kurma eğilimi, Bakunin’de berraklaşır. Paris Komünü gibi bir deneyim yaşanmışken, devrimle aynı anda sınıfsız bir topluma geçişi savunması ise Marx’ın Bakunin hakkındaki şu görüşlerini daha da önemli kılıyor: “Sağdan soldan yapay olarak bir araya getirilmiş bir bulamaç… bu çocuklar için okuma kitabı… Proudhon’un, Saint Simon’un ve ötekilerin parçalarından alıp kaynattığı bir çorba.” Enternasyonal, marksizmle anarşizm ayrımını anarşizmin sınıf mücadelesinden soyutlanmasını sağlayacak bir şekilde netleştirmişti. Anarşizm, fikir üretip eyleme geçerek sınıfsız topluma ulaşılabileceğini iddia ederken, marksizm, işçi sınıfının kendi eylemiyle sınıfsız topluma ulaşılabileceğini savunur. Bu köklü ayrım, sınıf mücadelesine her günkü müdahale biçimini de belirler.
Enternasyonal artık güç kaybetmeye başlamıştı. Gerçek bir hareketin ürünü olarak kurulan Uluslararası İşçi Derneği, görevini yerine getirmişti. Enternasyonal dev bir miras bıraktı. Marksizmin en temel görüşlerinin, uluslararası bir işçi hareketi ağı içinde gelişmesine yardımcı oldu, sosyalist hareketin gelişmesi için mücadele deneylerine dayalı bir zemin sundu, birçok ülkede ama özellikle Almanya’da kitlesel sosyalist partilerin kurulması için bir başlangıç oldu.
Her şeyden önemlisi, sosyalizm mücadelesini kurtarıcılardan kurtarmak gerektiği yönündeki vurgusuyla, aşağıdan sosyalizm geleneğinin en önemli başlangıç noktasını, sonraki işçi kuşaklarına aktardı: “Sosyalizm, işçi sınıfının kendi eylemidir.”