Ahmet Eken
İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar – 1672-1673 (1672), cilt 1
Antoine Galland
Çev. Nahid Sırrı Örik
Türk Tarih Kurumu, 1987
İstanbul’a Ait Günlük Anılar – 1672-1673 (1673), cilt 2
Antoine Galland
Çev. Nahid Sırrı Örik
Türk Tarih Kurumu, 1973
Osmanlı İmparatorluğu diplomatik ziyaretçisi bol bir ülke; gelenlerden bazıları aylarca, bazıları yıllarca kalmış. 18. yüzyılın ortalarından sonra burada diplomatik misyonu olmayan belli başlı hiçbir Avrupa ülkesi yok. Bu diplomatik heyetlerin mensuplarından bazıları raporlar dışında kitaplar da yazmış; yaşadıklarını, gördüklerini, düşüncelerini kâğıda geçirmişler. Bu yazılanlar, günümüzde tarihsel birer belge, ama o günlerde olduğu gibi bugün de okuması güzel. Bunlardan birini de Fransız heyetiyle İstanbul’a gelen Antoine Galland (1646-1715) yazmış.
Stefanos Yerasimos, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde yer alan makalesinde, Fransa’nın kuzeyinde küçük bir kasabada doğan yazarın yaşamı ile ilgili şu bilgiyi veriyor: “Sorbone’dan mezun olduktan sonra kütüphaneci olarak çalıştı ve 1670’te İstanbul’a elçi tayin edilen Charles-Francois Olier de Nointel’in sekreterliğini üstlendi. Asıl görevi Ortodoks ile Katolik kiliseleri arasındaki dogmatik çelişkileri araştırmak olmasına rağmen, İstanbul’da Türkçe, Rumca, Arapça öğrendi, Fransa Kralı için yazmalar ve antika eşya satın aldı.”
Başka kaynaklardan öğreniyoruz ki Galland, daha istanbul’a gelmeden önce Latince, Eski Grekçe ve İbranice öğrenmiş ve İstanbul’da geliştirdiği Doğu dilleri bilgisinin temellerini orada atmış. Bu bilgisi sayesinde Kraliyet Koleji’nde ders almasına izin verilmiş. Yine Yerasimos’un makalesine dönersek, “22 Ekim 1670’te elçilik heyetiyle İstanbul’a geldi. (Kısa bir süre sonra) Elçi Nointel’le birlikte, kapitülasyonların yenilenmesini görüşmek için Edirne’ye gitti. Başarısızlıkla sonuçlanan ilk görüşmelerden sonra İstanbul’a dönüldü.” Aynı heyet bir yıl sonra bir kez daha Padişah’ın oturduğu Edirne’ye döner, ancak yine hiçbir gelişme olmaz. Son yıllarda Fransızların Osmanlıların çatıştığı devletlerin yanında yer alması nedeniyle iki devlet arasındaki ilişkiler limonî bir dönem geçirmektedir. Ancak Fransız Elçi işin ucunu bırakmaz ve nihayet 1673 yılının haziran ayında kapitülasyon antlaşması imzalanır.
Bu konu kapandıktan sonra denizyoluyla Ege adaları, Yunanistan, Lübnan ve Kudüs’ü kapsayan bir geziye çıkar. Galland da yanındadır. Fransız kolonilerinin bulunduğu Osmanlı limanlarını ziyaret ederler. Ancak Galland Elçi ile geri dönmez, bir süre daha Ortadoğu’da kalır, Paris’e 1975’te döner. Bu ilk doğu seyahatini 1679 yılında yapılan bir ikincisi izler. Yine bir elçilik görevlisidir, elçinin ölümüne kadar İstanbul’da kalır, 1685’te yeni bir yolculuğa çıkar ve 1688 yılında Paris’e döner. Ölümüne kadar kütüphaneci ve çevirmen olarak çalışır.
Kitapsever İstanbullular
Galland, 1670’ten ölümüne kadar günlük tutmuş, ancak bu günlüğün büyük bölümü kaybolmuş, bugün elimizde yalnızca 1 Ocak 1672 ile 29 Eylül 1673 tarihleri arasında yazdıkları bulunuyor. Yani birinci İstanbul yolculuğunun bir kısmını içeren bölümü. Bu günlük, Doğu bilimci Charles Schefer tarafından 1881 yılında yayımlanmış. 1949-1973 yıllarında da iki cilt olarak Türkçe yayınlanmış. Kitabın çevirmeni Nahid Sırrı Örik.
Günlüğün önemli bir özelliği, burada bulunduğu sırada yazarın gördüğü, aldığı, okuduğu Türkçe, Arapça ve Farsça kitaplar hakkında içerdiği bilgiler. Kraliyet kütüphanesinin (bugünkü Millî Kütüphane) Doğu dilleri bölümünün ilk nüvesini oluşturan bu bölüm halen şarkiyatçılar için vazgeçilmez bir yer. Ayrıca kitaplara olan bu ilgisi dolayısıyla Galland birçok kitapsever İstanbullu ile tanışmış. Onlar ve başkentin kültür hayatı konusunda günlükte hayli bilgi bulunuyor.
Bunun dışında, kritik bir dönemde görev yapan bir diplomatik misyonun üyesi olsa da Galland’ın politik olaylar hakkında bilgileri hayli az, daha çok dedikodu düzeyinde. Görevlerinden biri olan Hristiyan cemaatlerin dogmatik sorunlarını ve bunların çelişen taraflarını araştırma konusunda ise günlükte hayli bilgi var. Ayrıca Rum ve Levanten cemaatlerin adetleri, bayram ve düğünleri hakkında ayrıntılı bilgiler okuyoruz.
Yazarın dikkatini çeken bir başka konu Türklerin hikâye ve masallara gösterdiği ilgi olmuş: “Türklerin malik bulundukları hikâye ve masalların çokluğu hayrete layık bir şeydir. On, on iki cilde kadar varan romanlarımızın uzunluğuna hayret edilir. Türklerin yüz yirmi ciltlik İskender romanları vardır, daha başka elli, altmış ciltlik romanları mevcuttur. Bedestende bu kitapları dört yahut beş akçe mukabilinde okutmak üzere iare etmekten (ödünç vermekten) başka bir işleri olmayan bazı kitapçılar mevcuttur ve bunlara bilhassa kışın, geceler uzayınca çok kalabalık gelir. Çünkü Türklerin mevsimdeki adetleri, pek ziyade sevdikleri bu masalları dinlemek üzere toplanmaktır.’’
Bu ilgiyle alakalı olarak bir başka gün şu gözlemini yazıyor: “İstanbul’da Hafız Ahmed Paşa camii denen bir cami mevcuttur. Burada üçü de Sûdi tarafından tefsir edilmiş olan Gülistan, Bostan ve Hafız divanlarını okumak yahut birer suretlerini çıkarmak isteyenlere vermek üzere kurulmuş bir vakıf var. Bu maksatla her bir eserden yedişer cilt mevcut olup bu nüshalar iki kuruş bırakan herkese verilmekte ve cilt iade edilir edilmez para iade olunmaktadır. Çünkü paranın alınmasındaki gaye, cilt geri getirilmediği takdirde yenisinin tedarikini temindir.”
Denizci Sinbad
Fransa’ya döndükten sonra Galland Osmanlı ülkesinde duyduğu, okuduğu masalları araştırmayı sürdürmüş ve incelediği pek çok eser arasındaki Binbir Gece Masalları’nı çevirmeye başlamış. Doğu edebiyatının bu eşsiz eserini Fransızca’ya kazandırması hem masalları dünyaya tanıtmış hem de Galland’ı. Ayrıca çeviri sürecinin ilginç bir hikâyesi var.
Eser hakkında bir makale kaleme alan Ulrich Marzolph şöyle anlatıyor: “Doğu yazmaları üzerinde çalışırken Galland, Denizci Sinbad’ın hikâyelerini öğrenme fırsatı buldu… Sonra olağanüstü hikâyelerden oluşan daha geniş bir koleksiyonun, Binbir Gece Masalları’nın varlığını öğrenmiştir. Bu buluşun ardından 1701’de bahsi geçen koleksiyonun Suriye kaynaklı bir yazmasını ele geçirmeyi (başardı). Birkaç yıl sonra Sinbad hikâyelerini üçüncü cilde ekleyerek o yazmadaki hikâyeleri toplam yedi cilt halinde bastırdı.”
Ancak 1704 yılında başlayan basım serüveninin öyküsü, bundan sonra karışmaya başlar. Karışıklığı başlatan, Galland’ın elindeki malzemenin tükenmiş olmasıdır. Okuyalım: “Diğer taraftan yayımcısı, eserin ismi üzerine ‘tam’ binbir gecelik bir hikâye koleksiyonundan oluşması gerektiğini düşünen okuyuculardan gelen baskı karşısında eserin devamını getirme zorunluluğu hissetmiştir. Galland’ın rızası olmadan Masallar’ın sekizinci cildi basılmıştır.” Bu ciltte yer alan Galland’ın başka el yazmasından çevirdiği bir hikâye ve Galland’ın Fransız meslektaşı doğu bilimci François Petis de la Croix’nın çevirisi olan bir başka yazmadan iki hikâye bulunmaktadır. Bir başka deyişle, Binbir Gece küçük bir hasar görür. Ancak bu henüz bir ilktir.
Galland bu işe çok sinirlenir ve yayıncısını değiştirir. Aynı zamanda kendi çevirisini sürdürmek ve tamamlamak için yeniden masasına döner. Ve bu arada Suriyeli Hanna Biyap’la tanışır. Biyap ona birçok eseri anlatır ve Galland bunları not eder. Ve bu notlardan yararlanarak hikâyelerini yeniden kurgular, iki cilt daha hazır hâle gelir: 9. ve 10. ciltler 1712 yılında, 11. ve 12. ciltler ise ölümünden sonra 1717 yılında basılır.
Masalların Fransızca’ya çevrilmesi yeni bir dönemin başlangıcı olur. “Doğu”nun bu en etkili koleksiyonu art arda diğer Batı dillerine de çevrilir. Ancak her çevirmen bunu kendi meşrebine göre yapar, çıkarmalar, ifadeleri değiştirmeler, eklemeler yapılır. 19. yüzyılda yapılanların pek çoğunu artık araştırmacılar sayesinde biliyoruz.
Bu meraklılardan bir tanesi de Jorge Luis Borges. O da bu tercümelerle ilgili bir çift laf ediyor. “Binbir Gece Masalları’nın Çevirmenleri” başlıklı denemesinde, masalların Avrupa’da başına gelenleri anlatıyor. Denemenin ilk paragrafları doğal olarak Galland’a ayrılmış, ben sadece bu bölümü aktaracağım: “Galland Arap dilleri ve kültürü uzmanı bir Fransız’dı ve İstanbul’dan gelirken beraberinde hatırı sayılır para koleksiyonu, kahvenin yayılımı üzerine bir monografi, Binbir Gece’nin Arapça basımını ve ayrıca belleği en az Şehrazat kadar esrik bir Maronit getirmişti… Akıl hocasına esas hikâyede bulunmayan, aslı astarı olmayan kimi hikâyeleri borçluyuz; Alaaddin’in, Kırk Haramilerin, Prens Ahmet ve Peri Banu’nun… hikâyelerini… Sırf bu isimlerin sayılması bile, Galland’ın zamanla vazgeçilmez hâle gelecek, kendisinden sonra gelen tercüman nesillerinin ortadan kaldırmaya cesaret edemeyecekleri hikâyeleri derlediğini kanıtlamaya yeter de artar.”
Borges’in bir başka iddiası da, Coleridge, Thomas de Quincey, Stendhal, Tennyson, Edgar Allan Poe ve Newman gibi yazarların Binbir Gece Masalları’na yaptıkları övgüler eserin bu tercümesini kaynak olarak yapılmış. “Üzerinden iki yüz yıl ve daha iyi yapılmış on tercüme geçmiş olmasına rağmen, Avrupa ya da Amerika’da Birbir Gece Masalları dendi mi insanların aklına gelen bu ilk tercüme. Kelimesi kelimesine, Galland’ın yapmış olduğu tercüme içlerinde en kötü kotarılmış, en uydurma olanıdır, ama aynı zamanda en çok okunan da odur.”
Borges’in yazısının ilerleyen bölümlerinde eserin başka Batı dillerinden bazılarına çevrilirken geçirdiği serüvenleri okuyoruz. Her yeni çevirinin hikâyesi, yeni bir hikâye barındırıyor.
Meraklısı için:
Binbir Gece’ye Bakışlar, Haz. M. Kalpaklı – N. D. Sönmez. , Turkuaz Yayınları, 2016.