Katharine Hayhoe
Katharine Hayhoe, atmosfer bilimci ve Texas Tech Üniversitesi’nde İklim Bilimi Merkezi’nin müdürü. Hayhoe, 125’i aşkın bilimsel makaleye katkıda bulundu ve bilim iletişimi alanındaki çalışmalarıyla çok sayıda ödül kazandı. İklim bilimi iletişimi alanında yaptığı olağanüstü çalışmalar nedeniyle Stephen H Schneider ödülünü aldı ve 2018 yılında ABD Ulusal İklim Ölçümü’ne katkıda bulundu.
Geçtiğimiz yıl içinde Kuzey Kutup Dairesi’nde orman yangınları; Avustralya, Afrika ve ABD’nin bazı bölgelerinde rekor seviyede yüksek ısı dereceleri; Hindistan’da sel baskınları ve Güney Afrika ve Arjantin’de tahrip edici kuraklılar yaşadık. Bu bir dönüm noktası mı?
Bu yıl iklim değişikliği, doğal olarak ortaya çıkan hava olaylarını daha da kuvvetli ve etkili hâle getirerek olumsuz koşullara neden oldu ve bizi can evimizden vurdu. Artık aşırı hava olaylarının, insan emisyonlarının bir sonucu olarak nasıl daha olası ve daha aşırı olduğunu gösteren bilimsel çalışmalar var artık elimizde. Örneğin, ABD’nin batısındaki kontrol edilemeyen yangınlar, şu anda, iklim değişikliğinin olmaması durumunda yanmasına neden olacakları alanın iki kat fazlasını yakıyor ve Harvey Kasırgası sırasında, yine iklim değişikliğinin olmaması durumunda yağacak olandan yüzde 40 daha fazla yağmur yağıyor. Dolayısıyla, etkileri gerçekten hissediyoruz ve insanlığın bundan ne ölçüde sorumlu olduğunu biliyoruz.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Ekim ayında 1,5ºC raporunu yayınladı. Bir ay sonra ABD hükümetinin sizin de katkıda bulunduğunuz iklim ölçümü açıklandı. Bu iki büyük çalışma iklim değişikliği konusundaki kavrayışımızı nasıl geliştirdi?
Bu ölçümler önemli, çünkü iklim değişikliğinin etkilerini çalışmanın bir Schrödinger’in kedisi boyutu var. Gözlemleme eylemi, sonucu etkiliyor. Eğer insanlar ne olduğunun farkında değilse neden değişsinler? Bu tür ölçümler bize, eğer şu anda gittiğimiz yolda ilerlemeye devam edersek gelecekte ne olacağını söylüyor ve böylece bir çoğumuzun rağbet ettiği en yaygın ve tehlikeli efsaneye değiniyor: İklim biliminin gerçek olmadığı efsanesine değil, iklim değişikliğinin kişisel olarak beni ilgilendiren bir mesele olmadığı efsanesine.
Geçmişte yapılan çalışmalarla karşılaştıracak olursak, bu raporlar medyada ne kadar yer buldu?
Medya bu raporlara geniş yer verdi, ancak medyanın çoğu tartışma yaratarak ayakta kalıyor, dolayısıyla bilimsel gerçekleri açıklamak yerine birbirine zıt görüşlere yer veriyor. İklim değişikliği, bilimi bulandırarak fosil yakıt endüstrisinin çıkarlarını temsil eden yorumculare yem edilmemeli. Bir insan ve aynı zamanda bilim insanı olarak, medyanın fikir ayrılıklarına odaklanma merakını çok rahatsız edici buluyorum. Bir termometre liberal ya da muhafazakâr değildir.
Amerika’da ve başka yerde insanların fikirlerini değiştirdiğine dair bir işaret var mı?
Yeterli düzeyde eyleme geçmek için gelinmesi gereken kritik noktaya henüz gelmedik. Ancak bir değişim var. On yıl önce çok az sayıda insan kişisel olarak iklim değişikliğinden etkilendiğini düşünüyordu. İklim değişikliği ile kişisel hayat arasında çok uzak bir ilişki varmış gibi görünüyordu. Bugün çok sayıda insan iklimin günlük yaşamlarını somut olarak nasıl etkilediğini görebiliyor. Bu çok önemli, çünkü harekete geçmeyi sağlayacak üç adım şunlar: İklim değişikliğinin gerçek olduğunu kabul etmek, bizi etkilediğini farketmek ve iklim değişikliğini onarmak için bir şey yapma konusunda motive olmak. Amerika’da yapılan kamuoyu araştırmaları insanların yüzde 70’inin ikimin değiştiğini kabul ettiğini gösteriyor, ancak hâlâ büyük çoğunluk iklim değişikliğinin kendilerini etkilemeyeceğini düşünüyor.
Trump bu raporları önemsemedi ve iklim değişikliğiyle aşırı havalar arasındaki ilişkiyi sürekli inkâr ediyor. Bu inkârın arkasında yatan politika nedir?
Burada bir kısır döngü var. Bilim insanları daha fazla sayıda felaket habercisi rapor yayınladıkça, gücü, ideolojisi ve malî kaynakları statükoyu korumaya dayanan ve iklim değişikliğinin etkilerinden değil de iklim değişikliğine dair çözümlerden korkanlar tarafından desteklenen politikacılar daha da şiddetli inkârcılık yapıyor. İklim değişikliğini inkâr etmek, geçmişe takılıp kalanlar ile daha iyi bir gelecek ihtiyacını görenler arasında politik olarak kutuplaşmış bir toplumun sonucu. Fosil yakıtların bize çok faydası oldu – ve hayatıma sundukları katkılar için minnettarım – ancak şu an yaşadığımız krizin çözümü artık bu yakıtların kullanımına son vermekten geçiyor. Bu değişiklik, özellikle bu değişimden dolayı malî açıdan kayba uğrayacaklar için korkutucu olabilir. Kendilerini tehdit altında hissediyorlar ve tabii verdikleri ilk tepki inkâr etmek oluyor.
Mevcut eğilimlere bakarak, 2100 yılı itibariyle aşağıdaki dört sonucun ortaya çıkma olasılığı konusunda bir yüzde vermeniz gerekse, ne verirsiniz? a) 1,5ºC artış b) 2ºC artış c) 3ºC’nin üzerine çıkmak ve d) 4ºC’yi aşmak.
Giderek biriken ve kötüleşen iklim felaketleri bizi, insanların iklim değişikliğinin etkilerinin çözümlerden daha büyük bir tehdit oluşturduğunu farkettikleri “Eyvah!” noktasına getirinceye kadar daha kötü bir senaryodan – ki aslında şu anda bu daha kötü senaryoyu yaşıyoruz – yavaş yavaş uzaklaşma yöneliminde olacağımız tahmininde bulunurdum. O noktada ise dünyanın birdenbire karbon salınımını azaltacağını ve nihayetinde gerçek bir ilerleme sağlayabileceğimizi umut ederdim. Trilyon dolarlık soru ise, bu varsayımsal kritik noktanın ne zaman geleceği ve o zaman geldiğinde bildiğimiz anlamda medeniyet için çok geç olup olmayacağı. Bütün kalbimle 1,5ºC’nin altında kalmamızı dilerim, ama benim kuşkucu zihnim 3ºC diyor. Belki de gerçeklik aklım ile kalbim arasında bir yerde, 2ºC’de olacak.
İklim krizinden kurtulmanın en iyi yolu nedir? Hangi politikalar fark yaratır?
En önemli şey, harekete geçmemiz gerektiğinin farkına varmak. Bu, iklim değişikliğinin etkilerinin artık uzakta olmadığını göstermek anlamına geliyor: Bu etkiler burada ve hayatlarımızı etkiliyor. Bu ayrıca, çözümler hakkında konuşmak anlamına geliyor. Teknoloji ve bilgi önümüzde duruyor. Ekonomi bilimi açısından zaten mantıklı. Benim de yaşadığım yer olan Texas’ta en büyük askerî üs olan Fort Hood geçen sene yenilenebilir enerjiye geçti, çünkü doğal gazdan daha ucuz. Ve son olarak, kendimizi fosil yakıtlardan uzak tutmak anlamına geliyor. Bu konudaki en büyük sorun, dünyanın en zengin şirketlerinin büyük çoğunluğunun fosil yakıt ekonomisinden para kazanıyor olması – dolayısıyla zenginliğin ve gücün çoğu onların elinde.
Potansiyeli olan iklim mühendisliği planları ya da denemeleri var mı?
Tartışılan çözümlerden biri, gezegegene bir jeomühendislik (küresel ısınmayı azaltmak amacıyla dünyanın atmosferinde değişiklik yapmanın yollarını bulmak için gerçekleştirilen çalışma) müdahalesi yaparak atmosferdeki karbondioksiti ortadan kaldırmak ve/veya gezegeni soğutmak. Bu teknolojileri etraflıca tartışmanın ve bunlar üzerine çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü bazılarını uygulamak aşırı derecede riskli (mesela güneş radyasyonu yönetimi: volkanik bir patlama simulasyonu yaratmak için havaya parçacıklar püskürtmek ve dünyaya ulaşan güneş ışınlarının bazılarını engellemek). Bu, dünya üzerinde yaşayan herkese önceden test edilmemiş deneysel bir ilaç vermek gibi. Ben havadaki karbondioksidi ortadan kaldırmak, karbonu çelik ya da yakıta ve hatta Bhutan’da olduğu gibi devasa ağaç dikme çalışmalarına dönüştürmek için Climeworks tarafından yapılan denemeler gibi daha küçük çaplı, daha az riskli jeomühendislik projelerinden daha umutluyum.
Küresel finansın rolü nedir? Parayı yönetenler, hissedarlar ve çokuluslu şirketler baskı uygulayabilir ve kısa vadeci, oy peşinde koşan politikacıların yapamadığı şekilde, olumlu yönde harekete geçebilir mi?
Evet, yaşadığımız dünyada, paranın sözü geçiyor. Giderek büyüyen boykot hareketi sayesinde, İrlanda örneğinde olduğu gibi, fosil yakıtlara yaptıkları yatırımı geri çeken şehirler, üniversiteler ve hatta ülkeler görüyoruz. Bu sadece etik nedenlerle değil, aynı zamanda pratik nedenlerle de gerçekleşiyor. Temiz enerji büyümeye devam ettikçe, bu diğer yatırımlar başarısız olacaktır. Para konuştuğu zaman, dünya dinler.
Geçtiğimiz yıl iklim alanında gördüğünüz en olumlu gelişmeler neler?
Bana her gün umudumu nereden bulduğum soruluyor. Verdiğim yanıt şu: Ben umudu yaptığım bilimde bulmuyorum, insanlarda buluyorum. Geçtiğimiz son birkaç yılda, iklim hakkında konuşmak ve bu konuda bir şey yapmak isteyen insan sayısı katlanarak arttı. Ardından, İklim Eylemi için Genç Evanjelikler (Young Evangelicals for Climate Action), RepublicEN, yakıt ve inşaat sektöründe çalışan ve fosil yakıtlardan kurtulma hareketinin parçası olmak isteyen gençlerden oluşan Demir ve Dünya (Iron and Earth) grubu gibi beklenmedik örgütlenmelerin sayısı da arttı. Ayrıca, şu anda elektirik ihtiyacının yüzde 20’sini rüzgâr ve güneş enerjisinden karşılayan Texas gibi muhafazakâr eyaletlerde bile yenilenebilir enerjiye yönelik ilgi artıyor. Son olarak, güneşin bütün dünyada en hızlı büyüyen enerji kaynağı olması, Hindistan’dan Amerika’ya kadar her yerde temiz enerji ile ilgili iş alanlarının artması ve fosil yakıt alternatiflerinin fiyatlarının ucuzlamasını sağlayacak ve bu tür alternatiflere erişimi artıracak yeni teknolojinin her yıl gelişiyor olması gibi yüreklendirici haberler var.
İklim değişikliğini geciktirme olasılığımız var mı?
İklim değişikliği, doğal değişimin üzerine eklenmiş uzun süreli bir eğilim. Tıpkı uzun süreli bir hastalığı olan hastada olduğu gibi iyi ve kötü yıllar olacak, ancak ortadan kalkmayacak. İklim değişikliğini dengede tutmak için karbon salınımını ortadan kaldırmak zorundayız. Ve hâlâ bundan çok uzağız.
Çeviren: Arife Köse
Jonathan Watts tarafından yapılan bu söyleşi 6 Ocak 2019 tarihli The Observer gazetesinden alınmıştır.