Roni Margulies
Cumhuriyet’in ilk yıllarından söz ederken İsmet İnönü anılarında şöyle der:
“İçinde bulunduğumuz meseleler dediğimiz zaman, bunların hepsini bir anda saymaya imkân yoktur. En başta, bir defa memleket fiziksel bir bütünlük içinde değildi. Her tarafın birbiri ile irtibatlı olduğu bir bütünlük yoktu. Her mevsimde memleketin içinde dolaşamıyorduk. Daha muharebe zamanında bu irtibatsızlık çok insanın zihnini ve hayalini aciz bırakan güçlükler göstermişti. Demiryolu yapılmadan memleketin ne emniyetinin, ne idaresinin bütünlüğünü sağlayamayacağımız kanaati sarsılmaz bir hâldeydi.” (Hatıralar, İsmet İnönü, haz. Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, 2006, s. 529.)
Birkaç yıl sonra İnönü, Dersim ile ilgili olarak şu yorumda bulunur:
“Dersim meselesini nihayet demiryolu halletti. Bölgenin güneyinden, kuzeyinden demiryoluna kavuşturulmasından sonra, memleketin herhangi bir yerinde olacak bir asayişsizlik hareketi ile Dersim’de olacak asayişsizlik hareketinin hiçbir farkı kalmadı. Dersim’i bu muvasala [ulaşım] imkânı kurtardı. Oraya iki koldan demiryolu gitti ve Dersim’in her tarafına yol yapılarak içindekiler dışarı çıkar ve dışındakiler içeri girer hâle geldi. Bu mevzuda kimsenin bilmediği başka asıl tesirli bir nokta daha vardır: Biz 1950’de iktidarı bıraktığımız zaman bütün Türkiye illeri içinde ilkmektebi en çok olan vilayet Dersim’di. Kızları mektebe gittiler, erkek çocukları mektebe gittiler ve yetiştiler. Çocuklar Dersim içinde tahsil görmeye başladılar. Bütün bu tedbirler neticesinde Dersim’de yalnız asayiş sağlanmış olmakla kalmadı. Dersimli vatandaşlar görgülü ve akıllı olarak her yerde Türklere iyi örnek teşkil edecek misaller verir hâle geldiler.” (Hatıralar, İsmet İnönü, s. 518.)
“Görgülü ve akıllı” Türkler
İnönü’nün vurguladığı noktalar şunlar: “Görgülü ve akıllı” Türkler yaratmak için, birincisi, söz konusu bölgenin nüfusunu ülkenin geri kalanına bağlamak, “içindekiler dışarı çıkar ve dışındakiler içeri girer hâle” getirmek, yani demiryolu inşa etmek gereklidir; ikincisi, ulusal bir eğitim sistemini, yani resmî ideolojiyi bölgeye taşıyan okullar yapılmalıdır.
Samet Ağaoğlu’nun anılarında yazdığına göre, 1944’e kadar yaklaşık 20 yıl Genelkurmay Başkanlığı yapan Fevzi Çakmak’ın kafası pek çalışmamaktadır: “Mareşal Fevzi Çakmak, Doğu ve Güney illerinde sanayi kurulmasını, yollar yapılmasını istememiş, yol yapıldığı takdirde bir savaş halinde bu sınırlardan geçecek düşmanın memleketi kolaylıkla işgal edebileceğini ileri sürmüştür… Mareşal’a göre, Doğu illerinde okul açılması bu iller halkını uyandıracak, Kürtlük gibi bir takım bölücü akımlara yol verecekti.” (Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri, Samet Ağaoğlu, Baha Matbaası, 1972.)
Çakmak’ın tersine, İnönü şunun çok açık bir şekilde bilincindedir: “fiziksel bir bütünlük” sağlanmadan “memleketin ne emniyetinin, ne idaresinin bütünlüğü” sağlanabilir. Açıkça ifade etmemiş İnönü, ama fiziksel bütünlüğün yanı sıra ideolojik bütünlüğün de sağlanması gerektiğini biliyor. Fiziksel bütünlüğü yaygın bir demiryolu ağının inşa edilmesi sağlar, ideolojik bütünlüğü ise tek dil ve tek eğitim sisteminin dayatılması. Bunlar gerçekten de hem ulusun hem ulus-devletin yaratılmasının temel taşlarını oluşturur. Bu taşlar Avrupa’da 19. yüzyılda yerlerine oturtulmuş, Türkiye’de ise süreç, çok gecikmeli ve çok daha sancılı bir şekilde 1920’ler ve sonrasında yaşanmıştır.
Örneğin, Kürt illerinin Türkleştirilmesi ve ülkenin geri kalanına entegre edilmesi ile ilgili kitabında Ercan Çağlayan şöyle yazar: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha çok ‘asayiş’ kaygısıyla demiryolu ulaşımına önem verildiğinden söz konusu yıllarda demiryolu hatları büyük oranda Vilayat-ı Şarkiye’de inşa ediliyordu. ‘Millî ittihadı sağlamak’ amacıyla inşa edilen demiryolları, aynı zamanda sosyal ve iktisadî sirkülasyona da ivme kazandırıyordu… Bu bağlamda, Fevzipaşa-Diyarbakır ve Diyarbakır-İran-Irak demiryollarının hem bölgeyi devletin erişimine açma, hem de toplumsal, kültürel ve iktisadî sirkülasyon işlevi görerek modernleşmeye kapı aralama gerçeği akılda tutulmalıdır. Açıkçası Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük oranda Doğu’da inşa edilen demiryolları insanın zaman ve mekân ile ilişkilerinde köklü değişikliklere yol açarak modernleştirici ve en nihayetinde sekülerleştirici bir işlev görüyordu.” (Ercan Çağlayan, Cumhuriyet’in Diyarbakır’da Kimlik İnşası – 1923-1950), İletişim, 2002.)
Demiryolunun Sivas’a ulaştığı ve açılış töreninin yapıldığı 30 Ağustos 1930 günü İnönü’nün yaptığı 16 sayfalık konuşma yer yer konunun marksist bir özeti gibidir! Şöyle der: “Millî devlet için şimendifer ihtiyacı, millî vahdet [birlik], millî müdafaa [savunma] ve millî siyaset meselesi, asırların muhassalası [sonucu] olan millî istiklalin muhafazası meselesidir.” Ve şöyle ekler: “Demiryolu memleketin tüfekten, toptan daha mühim bir güvenlik silahıdır… Ulusal birliği sağlayan araçtır.”
Demiryolu önce, İnönü’nün sık sık “asayiş” diye vurguladığı sorunun çözümü açısından önem taşır. Kısacası, sorunlu bölgelere asker taşımak için gereklidir. Türkiye’de bu asayiş unsuru öne çıkmış olmakla birlikte, demiryolunun kapitalizmin gelişmesi açısından daha temel işlevi ulusal pazarın oluşmasında oynadığı roldür. Avrupa’da 19. yüzyılda bu işlev çok daha ön plandadır, çok daha belirgindir, ama Türkiye’de de tarım ürünlerinin İstanbul ve İzmir limanlarına ulaştırılması ve maden bölgelerine erişimin sağlanması önemli olmuştur.
“Türklük dünyasının kükreyişleri”
Demiryolunun 1920’li ve 1930’lu yıllarda ulaştığı her yeni durak, sadece bir ulaşım ağının genişlemesi olarak değil, millî bir zafer, adeta askerî bir zafer olarak duyurulmuş ve kutlanmıştır.
Ankara’dan doğuya doğru uzanan hattın özellikle 1930’da Sivas’a ve 1939’da Erzurum’a ulaşması Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet rejiminin ve Türklüğün başarıları olarak anlatılmış, törenlerle kutlanmış, hatıra madalyonları üretilmiş, fotoğraf albümleri yayınlanmıştır.
20 Ekim 1939’da Erzurum garının işletmeye açılışını yerel Erzurum gazetesinden izleyebiliriz.
Gazetenin bir gün önceki nüshası “Tren törenine yarın saat 9’da başlanacak” manşeti ve “Halk sabırsızlıkla bu mesut dakikayı beklemektedir” alt manşetiyle çıkar. Sayfanın ortasındaki İsmet İnönü fotoğrafının altında “Yaratan, yapan ve koruyan Millî Şefimiz Reisi Cumhurumuz İsmet İnönü” yazar.
Ertesi gün 16 sayfalık gazetenin neredeyse tümü “Garbı şarka bağlayan bu mutlu günde Erzurum halkı en mesut anlarından birini yaşıyor” manşetinin devamı gibidir. Mustafa Kemal ve İnönü fotoğraflarıyla birlikte baş sayfadaki iki yazı “Tren Erzurumda” ve “Izdıraptan saadete kavuşan Erzurum!” başlıklarını taşır. “Size bu nimeti ulaştıran Cumhuriyet rejimi” övülür, “Ankara kâbesi, Türk’ün hayat ve ışık mihrabı” göklere çıkartılır, “Türk milleti dünyanın bu buhranlı zamanında böyle bir Şef’e malik olan talihli milletir” denir.
Üçüncü sayfada, “Memleketi demir ağlarla örmek, milleti refahlı vatandaşlar haline getirmek demektir” başlıklı yazıda demiryoluyla askerî başarılar arasında doğrudan paralellik kurulur: “Demiryolunun Erzurum’u, millî ordunun İzmir’idir. Biri düşmanla, öteki tabiatla çarpışarak zaferden zafere koşmuştur. Lokomotif, ordunun ilk eridir ve bunun içindir ki her ikisi de durup dinlenmeyi ölmek sayarlar.”
Erzurum halkı bu mutluluğunu Cumhuriyet’e ve İnönü’ye borçludur: “Cumhuriyet Hükümeti bu yol için büyük fedakârlık yapmıştır. Her köşesinde bakıma muhtaç bin bir işi bulunan bir memleketin bütçesi Erzurum yolu için senelerce çok cömert davranmıştır.” “Demir yolu siyaseti bugün Millî Şef’liği altında yaşamakla şeref duyduğumuz İnönü’nün siyasetidir. Hergün biraz daha demir ağlarla örülen memleket, o siyasetin yeni ve parlak bir muvaffakiyetini idrak ettiğimiz bu günde Millî Şef’ine karşı duyduğu ölçüsüz sevgi ve saygıyı izhar için yeni bir vesileye kavuşmuştur.”
Beşinci sayfada, “Türk azminin yeni bir harikası önünde” başlıklı yazı Erzurum halkına şöyle seslenir: “Bu aziz milletin en fedakâr nesli: Bütün medeniyet eserlerinde silinmez izlerini ve ebedileşen ismini bıraktığın bu vatanın, kurtaran ve kuran en mutlu evladı sensin. İftihar edersen haklısın!”
Yedinci sayfada, “Dadaşın dili ile” üst manşetinin altında “Erzurumda Trenin ilk düdüğü çalıyor” dedikten sonra şu spot yer alır: “Bu sesin içinde dört yüz seneden beri yolunu kaybetmiş, benliğini unutmuş ve bin bir çeşit toksinlerle uyuşturulmuş Türklük dünyasının uyanış, kıpırdanış ve kükreyişleri saklıdır.”
Yazıda ise genç bir Erzurumluyla yapılan söyleşi vardır. Şöyle anlatır delikanlı: “O zaman yedi yaşımda kadar vardım. Ermeni mezalimini yakından gördüm ve baltalanmak üzre yakalandığım çocuk kafilesinden tesadüfen kaçarak kurtuldum. Onun için yurdun, istiklalin ve nihayet bu gibi hadiselerin [demiryolunun açılışını kastediyor] manası bizim için büsbütün başkadır.” Delikanlı bu noktada “sigarasını pek içten çekti ve gözlerini ta uzaklarda bir şey arıyormuş gibi büzerek biraz nefes aldı.” On ikinci sayfada, Kars Mebusu Zihni Orhon’un kaleme aldığı “Erzurum ve Şimendüfer” yazısı, “Kurtuluş savaşına Erzurum’da başlayan ve buraların kalkınmasını çok arzu eden Atatürk’ün büyük ruhu ve bu kahraman belde uğruna aziz kanlarını akıtan şüheda ruhları da şüphesiz ki bayrama iştirak ediyorlar” diyerek başlar ve “aziz ve mukaddes Millî Şef’e ve bütün büyüklerimize tazim [saygı] ve şükranlarımı sunarım” diyerek biter