Ozan Tekin
Suriye’deki savaşın yıllardır bu ölçekte sürüyor olmasının emperyalizm açısından iki anlamı var. Birincisi, Arap Baharı’nın yarattığı değişim havasına ilgi duyan herkese karşı bir gözdağı, yani “Egemenlerinize karşı ayaklanırsanız, sonunda bunlar olur” fikrinin yaygınlaşması. İkincisi ise; daha büyük resimde, kapitalizmin insan toplumlarının örgütlenebileceği tek model olduğunun kanıtlandığı “nihaî zafer” döneminde, üstelik bizzat Batı emperyalizminin doğrudan müdahil olduğu bir bölgede bu denli bir vahşet, dünyanın çivisinin çıktığı hissiyatını veriyor. Bir tarafta ABD ve AB, diğer tarafta Rusya-Çin ve iki emperyalist blokun yerel müttefikleriyle birlikte verdikleri mücadele, Suriye’de durumun bu iki algı arasındaki salınımını sürdürmesini sağlıyor.
Onlarca ülkenin bir biçimiyle müdahil olduğu bu savaşta, taraflardan biri diğerlerine bariz bir üstünlük kuramadığı sürece, bu “kanlı denge” durumu devam edecek gibi gözüküyor. Tıpkı birincisi ve ikincisi gibi büyük badirelerle gerçekleştirilebilen Cenevre-III görüşmeleri bunun iyi bir örneği oldu.
“Düşmanlıkların sonlandırılması”
Tarafların aynı odada bulunmaktan dahi kaçındığı haftaların sonunda, ABD ile Rusya öncülüğünde bir “düşmanlıkların sonlandırılması” anlaşmasına varıldı. Bu, söylendiğine göre, tam anlamıyla bir ateşkes değildi. Ancak muhalifler ile rejimin, olası bir geçiş sürecine hazırlık olarak, belli şartlar dahilinde birçok bölgede çatışmalara son vermesi anlamına geliyordu.
IŞİD ve El Nusra’nın anlaşmanın kapsamı dışında tutulması, çatışmasızlığın ne kadar uygulanabileceği konusunda soru işaretleri oluşturuyordu. Çünkü, Rusya zaten bu iki örgütü bombaladığı iddiasıyla, muhalifler ve sivil halk dahil herkesi hava saldırılarıyla hedef alıyordu.
Nitekim, “düşmanlıkların sonlandırılması” anlaşması başladıktan sonra, bazı bölgelerde insanî açıdan ciddi bir rahatlama yaşandı. Çatışmalar durdu, yardım malzemeleri gönderildi. Ancak savaşın durmaya yaklaştığı da söylenemez. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin raporuna göre, sürecin ilk bir ayında savaş nedeniyle ölümlerin sayısı 2369 oldu. Aynı kurum, 2011 Mart’ından beri ölümlerin sayısının 273 bin ile 368 bin arasında olduğunu söylüyor. Yani günde ortalama 152 ile 204 arasında olan ölü sayısı, ABD-Rusya anlaşmasıyla birlikte 79’a düştü.
Rusya, anlaşmadan bir süre sonra, Suriye’deki askerî güçlerinin önemli bir kısmını geri çekme kararı aldı. Bunun, ABD ile varılan uzlaşma nedeniyle mi olduğu, İran’ın rolünün Rusya’yı rahatsız mı ettiği veya savaşın ekonomik maliyetinin Putin yönetimi için kaldırılamaz hâle gelip gelmediği sıkça tartışıldı. Fakat Rusya, birincisi, askerî güçlerini tamamen çekmedi, Lazkiye’deki üssünü ve savaş uçaklarının bir bölümünü koruyor; ikincisi, zaten birkaç ay öncesinde Baas rejiminin kaynakları tükenmeye başlayana kadar sahada zaten bu kadar aktif değildi. Dolayısıyla bu hamlenin de gidişatta bir kırılma yaratacağı söylenemez.
Geçiş süreci denilen şeyin nasıl tarif edildiği belirsizliğini korurken, bir hamle de Türkiye’nin baskıları sonucuyla Cenevre sürecinde dahil edilmeyen PYD’den geldi. Rojava’da federasyon ilan edildi. Baas rejimi, ABD ve Türkiye buna karşı çıkarken, son dönemde Kürt hareketiyle ittifak hâlinde olan Rusya da açıktan destek beyan edemedi. Ancak Suriye’deki genel durumda kalıcı bir değişiklik olmadıkça, PYD’nin Rojava’yı fiili yönetme durumunun, uluslararası güçlerle fazlaca zıtlaşmadığı ölçüde devam edeceği söylenebilir.
Dolayısıyla tablo şöyle: Suriye’de Esad rejimi belli bir ölçüde gücünü koruyor, bazı yerlerde ufak tefek ilerlemeler kaydediyor ve ülkenin bir kısmındaki hakimiyetini kaybedecek gibi değil. IŞİD, onca ülkenin saldırısına rağmen, iki yıllık emperyalist müdahale sonucunda topraklarının %22’sini kaybetti. Bazı bölgelerde geriletilebiliyor, ancak söküp atılması ihtimali kısa vadede yok. Silahlı muhalif örgütlerin dağınıklığı sürüyor, rejim ve IŞİD dışında El Nusra gibi örgütlerle de sorun yaşıyorlar ve kontrolleri altında tutabildikleri bölgeler sınırlı. Kürtler, yaşanan boşlukta kendi bölgelerini kaptırmayacak güce sahip. Ülkeye müdahale eden iki emperyalist blok, kendi içerisindeki çelişkilerle birlikte, birbirlerine karşı dengeyi değiştirebilecek ölçüde güç üstünlüğüne sahip değil.
Bölgesel bir ayaklanma dalgası
Dolayısıyla, Cenevre çözümü değil çözümsüzlüğü ortaya koyuyor.
Suriye’deki krizin kestirme bir çözümü yok. Daha demokratik ve özgür bir Suriye için ancak Arap Baharı çapında bölgesel bir ayaklanma dalgasının yeniden başlaması gerekiyor.
“Düşmanlıkların sonlandırılması” anlaşmasının belki de en olumlu etkisi, çatışmaların hafiflediği bölgelerde, Suriye Devrimi’nin erken safhalarındaki kitlesel gösterilerin geri dönmesi oldu. Bombardımanlar azalınca, Suriye halkı her hafta en az 100 noktada Esad rejimine, IŞİD’e ve emperyalizme karşı sokağa çıkmaya başladı. Büyük toplumsal dönüşümler, mücadele eden sınıflardan birinin diğerine göre elinde olan silah sayısıyla belirlenmez. Tarihte nice diktatör, elinde en iyi silahlar olan bir sürü despot, kitlelerin gücü karşısında kaçmak zorunda kaldı.
Suriye halkı Esad’ı istemiyor. Sokağın sesine göre devrim devam ediyor.