“Boşuna mı Okuduk?” – Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği
Tanıl Bora, Aksu Bora, Necmi Erdoğan, İlknur Üstün
İletişim Yayınları, 2011.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım işsiz kaldı. Çalıştığı sektörde üst düzey bir unvan ve öncekinden üçte bir oranında yüksek maaş ile transfer olalı üç ay olmamıştı. Sabah yönetici olarak çıktığı evine akşam işsiz olarak döndü. Bir gün önce yaz tatili için plan yaparken, ertesi gün iş bulamazsa kaç ay dayanabileceğinin hesabını yapmaya başladı.
Arkadaşımın başına gelenin tekil bir olay olmadığını bilen beyaz yakalılar için bir işte çalışıyor olmak uzunca süredir sadece o ay sonunda maaş alacağının güvencesini sunuyor; ertesi ay çalışacağının güvencesi yok. Özellikle ekonomik krizden etkilenmiş sektörlerde çalışanlara yıllar içerisinde edindikleri iş deneyimi gelecek için güvence anlamına gelmiyor. İş hayatlarının böyle olacağından kimse söz etmemişti onlara. Aksine, çok çalışıp kendilerini geliştirdikleri sürece geleceğe daha güvenli bakacakları söylenmişti. Unvan aldıkça, deneyim kazandıkça iş bulmanın zorlaşacağı uzak bir ihtimaldi.
Birkaç sene önce de başka bir hikâye duymuştum. Finans danışmanı bir tanıdığım gördüğü herkese krizin kapıda olduğunu söyleyip krizin büyümesi halinde bundan nasıl kazançlı çıkacaklarını anlattığı günlerde kendini işsiz buluvermişti. Öğüt verdiği insanlar gibi bir köşeye koyduğu birikimi olmadığı için “krizi kazanca dönüştürmek” sözü onun için geçerli değildi.
Keyfî koşullar
Boşuna mı Okuduk? başlığı bu durumdakilerin hissiyatına tercüme oluyor. Çalışmanın girişinde kapitalizmin bugünkü aşamasının klasik kapitalizmden hangi noktalardan ayrıldığı ve bunların istihdam politikalarıyla ilişkisi ele alınıyor. Teknolojik gelişmelerin de etkisiyle ekonomik büyüme artık istihdam artışını gereksinmediği gibi istihdamın artmasını da sağlamıyor. Böyle bir sistem içerisinde işsizliğin arızî olmaktan çıktığı ve yapısal bir hal aldığı rahatlıkla söylenebilir. Bunun sonucunda kapitalist sistemi ayakta tutan orta sınıfın büyük bir rahatsızlık duyması ve ayaklanması beklenebilir, ama öyle olmuyor. Bunun bir nedeni, Necmi Erdoğan’ın Denning’den alıntıladığı şu sözde gizli belki de: “Kapitalizmde sömürülmekten daha kötü tek bir şey varsa, o da sömürülmemektir.” Ya da “Bourdieu’nun işaret ettiği üzere, neoliberal ‘bireysel özgürlük’ ve ‘hür teşebbüs’ düzeninin nihaî temeli ‘işsizliğin, güvencesiz çalışmanın yapısal şiddetidir ve işsiz kalma tehdidinin yarattığı korkudur.” Ama kapitalizm bu durumu da allayıp pullamayı çok iyi başarıyor. “Esnek istihdam” çalışanlar için büyük bir tehdit, ama kapitalizmin guruları bunu bir özgürlük biçimi gibi pazarlıyor; müşterisi de hiç az değil.
Bora ve Erdoğan’ın vurguladığı gibi, “emek rejimi açısından kapitalizmin ‘vahşi’ dönemi ile bugünün kapitalizmi arasında” hayli benzerlik var. Emek rejiminin esnekleşmesinin, çok standartlı hale gelip bir anlamda hukuksuzlaşmasının yanı sıra, geniş bir nüfusun kendisini giderek daha da lüzumsuz hissetmeye başlamış olması noktalarında bu iki dönem birbirini andırıyor. Güvenceden yoksun, keyfî koşullarla istihdam edilen, kronik olarak geçici işlere mahkûm, bir işi varken de işsizlik tehdidini her an hisseden günümüz emekçilerini tanımlamak için “prekarya” tabirinin uygun olduğu belirtiliyor. Uzunca bir süredir bir zamanların ayrıcalıklı görünen üst-orta sınıfa mensup beyaz yakalıları da prekaryalaşmakta.
Boşuna mı Okuduk?’un giriş bölümde bu konular tartışılmakla birlikte kitapta odaklanılan konu sadece kapitalizminin günümüzdeki istihdam politikaları ve bunun beyaz yakalılar üzerindeki etkisi değil. Bu koşullar altında işsiz kalan beyaz yakalıların kendi durumlarını nasıl değerlendirdikleri ve dillendirdikleri konusu da yapılan mülakatlar ve internet üzerinden ulaşılan kaynaklar taranarak tartışılıyor. Tanıl Bora, kitabın sunuşunda “hissedilen işsizlik” sözüyle tanımlıyor kitabın bu yanını.
SETA’nın geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırmasında eğitimli ve varsıl kesimin mesleksiz ve yoksul kesimlerden daha ırkçı olduğu sonucuna ulaşıldığı vurgulanmıştı (Taraf, 4 Mayıs 2011). Eğitimli orta sınıfın zihniyet dünyasındaki bu durumu eğitim sistemiyle ilişkilendirmek yanlış değil – “bu kadar cahillik ancak eğitimle olur” sözü akla geliveriyor. Bu zihnî pozisyonun bu kesimin yaşamındaki maddî koşullarla da bir ilgisi olduğu yadsınamaz. Kendilerini geleceğe dönük güvenceden yoksun hissetmenin, sürekli güvenlik arayışında olup bunu bir türlü temin edememenin bu kesimdeki yaygın tehdit algısıyla arasında doğrudan ve açık bir ilişki olduğu düşünülebilir. Nitekim, Boşuna mı Okuduk?’ta analiz edilen mülakatlarda yaşadıkları mağduriyetin başkalarına yönelik nasıl bir hınç yarattığını görmek mümkün. Kendilerini toplumun elitleri olarak görürken “elitin çoğullaşması” sonucunda yitirdikleri itibar kaybının bu hınçta etkisi çok açık.
Özsaygı yitimi
Kitapta işsizliğin nasıl hissedildiğinin yanı sıra nasıl dile getirildiği konusu üzerinde de duruluyor. Alt sınıftakiler ile orta sınıflara mensup olanların işsizliklerini anlatış tarzlarındaki farklılık gerçekten dikkat çekici. Necmi Erdoğan orta sınıftan beyaz yakalıların anlatılarındaki gayrişahsi dilin, dışsallaştırma ve soyutlamanın “analize direnmenin analizi” olduğunu belirtiyor. Aksu Bora’nın işsizlerin duygusal dünyasını ayrıntılı olarak ele aldığı yazısı ile Erdoğan’ın yazısı pek çok noktada birbirini tamamlıyor. Sözü edilen “gayrişahsi dil” işsizliğin yarattığı özsaygı yitimi gibi duygusal travmalara karşı bir korunma stratejisi belki de.
Kitapta beyaz yakalılar hakkında yapılan çalışmaların aynı zamanda orta sınıf ve ideolojileri üzerine yapılmış çalışmalar olarak değerlendirilebileceği vurgulanıyor. Şu da eklenebilir: Beyaz yakalıların işsizliği hakkındaki bir çalışma aynı zamanda beyaz yakalıların çalışma hayatı hakkında da çok şey söylüyor. İşsiz bir beyaz yakalının iş bulabilmek için geliştirmesi gereken stratejiler çalışmakta olan bir beyaz yakalının istihdam edilebilirliğini koruyabilmesi için yapmak zorunda olduklarından çok farklı değil. Her iki durumdaki kişi de güvencesizliğin yarattığı kaygılarla birlikte yaşamak zorunda. Belki işsiz kalan kişi daha sert ve ani bir psişik yıkım yaşıyor, ama benzerlerinin sürekli işsiz kaldığı bir ortamda sabah işe giderken akşam eve işsiz dönme kaygısı duyanların da ciddi anlamda manevi şiddete maruz kaldığı çok açık.
Boşuna mı Okuduk?’ta yukarıda değinilenlerin yanı sıra, beyaz yakalı işsizliğin ayrımcılıkla ilişkisi, iş bulma ve geçinme stratejileri, bir tür işsizlik sigortası işlevi gören aile desteği gibi konularda makaleler de yer alıyor. Beyaz yakalıların işsizliğinin sorun ve görünümlerine ilişkin yazılardan oluşan çalışmanın bütünü şehirli orta sınıfın işsizlik anındaki portresini sunuyor. Bu portre orta sınıfın ideolojileri hakkında da ipuçları taşıyor, bu konularda yeni sorular sorduruyor.