Utanma sırası şimdi başkalarında
Bizim kuşak azınlıklar meselesinin geçmişi ve sayısal boyutları konusunda çok yakın bir zamana kadar bayağı bir aymazlık içinde olmuştur. Kişisel olarak benim ezberimi ilk bozan 1980’de elime geçen bir kitap oldu: Osman Nuri’nin İstanbul Şehri Rehberi (İstanbul Belediyesi Yayını, 1934). Orada, 1927 nüfus tahririnde “İstanbul’da 690.857 nüfus kaydolunmuştu. Bu yekûnun 447.851’i Türk-İslâm, 243,066’sı ecnebi ve akalliyetlere mensuptur. Akalliyetler arasında 65,335 ecnebi vardır” denmekteydi. Birinci Dünya Savaşı ile İstiklal Savaşı gerilerde kalmış, Cumhuriyet ilan edilmiş. Ve İstanbul’da yaşayan her 100 kişinin sadece 65’i Müslüman vatandaş, 25’i gayrimüslim vatandaş, 10’u da yabancı uyruklu. Bir başka deyişle, İstanbul sakinlerinin yaklaşık üçte biri gayrimüslim.
Benim bunu öğrendiğim yıl 1980. O noktadan itibaren, tarihimize ilişkin derme çatma bilgilerimden ciddi biçimde kuşku duymaya başladım. Özel olarak Ermeni kırımı konusuna gelince… Evet, Ermeni nüfusunun Tehcir sonrası “çok azaldığına” dair muğlak bir fikrim vardı. Ama bu tehcirin kafamdaki boyutlarının tarihsel hakikatten ne kadar uzak olduğunun farkına varmamı Edhem Eldem’den gelen bir uyarı sağladı. Tarih, 1980’lerin sonu. Bir akşam daveti. Yabancılar da var. Bunlardan biri Tehcir sırasında yok olan Ermeni asıllı Osmanlı nüfusunun ne kadar olduğunu sordu. Edhem Eldem’in verdiği sayı benim kafamdakinin neredeyse 10 misliydi. Edhem’e güvenirim. Afalladım. Bu işe yakından bakmalıyım dedim. Ondan sonraki incelemelerim Edhem’i haklı çıkardı.
Yaşım 40’ı bulmuştu. Üstelik sosyal bilimciydim. Cehaletimden utandım. Ben sıramı savdım. Utanma sırası şimdi başkalarında.