Kürt sorununu tartışabilmek için, önce Kürt sorununun ne olduğunu tanımlamak gerekir. Aksi takdirde ufak tefek bazı tavizler çözüm doğrultusunda adımlar olarak öne sürülebiliyor.
Kürt kimliğinin kabulü
Sorunun ne olduğunun tespiti Kürtlerin bir ulus olduğunun kabul edilmesi ile başlar. Bütün Kürt isyanları bu gerçeğin şu veya bu sonuca ulaşarak kabul edilmesi amacını taşır. Kürtler kendi tarihleri, kendi dilleri, kendi kültürleri olan bir ulustur. Coğrafi bir bütünlük içinde yaşarlar ve dört parçaya bölünmüşlerdir. Önce İran ve Osmanlı arasında bölünmüşler, sonra Osmanlının ortadan kalkmasıyla Türkiye, Irak ve Suriye arasında bölünmüşlerdir.
Kürtlerin bir ulus oldukları kabul edilmez ve bu kabul yasal olarak ifade edilmezse, çözüme ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenle, daha öncesinden bu adıma yol açacak birçok başka adım atılabilir ve bunların hepsi olumlu olabilir, ama asıl önemli olan Kürt kimliğinin tanınmasıdır.
Osmanlı döneminde Kürtlerin yaşadığı bölgeye Kürdistan denmekteydi. Aynen Almanların yaşadığı bölgeye Almanya, Fransızların yaşadığı ülkeye Fransa denmesi gibi. Bugün Kürdistan’ın hiçbir parçasında bağımsızlık talebi yok, ama her parçada Kürt ulusal kimliğinin tanınması için uzun süredir yoğun bir mücadele sürmektedir.
Demokratik özerklik
Kürt hareketi uzunca süredir demokratik özerklik istemektedir. Son günlerde demokratik özerklik daha biçimlenmiş bir biçimde tartışmaya açılmıştır. Tartışma, hareketin önderi Abdullah Öcalan, Kandil Dağı’ndaki askerî kanat, Türkiye’de de Demokratik Toplum Kongresi, Barış ve Demokrasi Partisi, kimi Türk aydınları ve Devrimci Sosyalist İşçi Partisi tarafından yapılıyor. Tartışmaya henüz burjuva partileri, diğer sol partiler ve hükümet katılmadı.
Ancak, kim ne derse desin, demokratik özerklik artık tartışılmaya başlandı, hatta bu doğrultuda adımlar atılmaya başlandı ve eninde sonunda bu tartışma gerekli bütün unsurları kapsayacak, daha açık bir hale geçecek ve bir sonuca ulaşacaktır. Demokratik özerklik tartışması bir yandan sürerken atılması gereken bir dizi ön adım var. Bu adımlar çözüme doğru, yani Kürt kimliğinin tanınmasına doğru olan süreci ilerletecek, hızlandıracaktır.
Bugün Kürt hareketi çözüme doğru oldukça önemli adımlar attı. Kısa süre önce ağıza alınması bile mümkün olmayan konular artık tartışılabilir durumda. Bu, devletin demokratikleşmesinin bir sonucu değil, esas olarak Kürt hareketinin kazanımıdır. Öte yandan, Kürt hareketinin her kazanımı toplumun genel olarak demokratikleşmesine de büyük katkıda bulunmaktadır.
Bu bakış açısıyla Kürt kimliğinin anayasal ve yasal olarak tanınması ve garanti altına alınması doğrultusunda atılacak adımlar savaşın yeniden başlamasını engelleyecek, çözüme doğru yürünmesini sağlayacaktır.
İki dilli yaşam
Demokratik özerklik tartışması ile birlikte süren bir diğer tartışma iki dilli yaşam konusundadır. Kürt hareketi önce iki dilli yaşamın bazı alanlarda uygulanmasını talep etti, ardından fiilen uygulamak için adımlar atmaya başladı.
Asıl adım Kürtçe’nin eğitimde ve kamu kuruluşlarında kullanılması olacaktır. Kürt bölgelerinde eğitimde Kürtçe ikinci dil olmadan ve yargıda, devlet dairelerinde, belediyelerde Kürtçe ikinci dil olarak kabul edilmedikçe iki dilli yaşam yetersiz kalır. Kürtler zaten sivil yaşamın her alanında kendi dillerini kullanmaktadır, Belediyelerde Kürtçe konuşulması, bazı tabelaların Kürtçe ve Türkçe haline getirilmesi olumlu, ama yetersizdir. Asıl mücadele, Kürtçe eğitim ve kamu kuruluşlarında Kürtçe kullanımıdır.
Siyasî tutuklular serbest bırakılsın
Bugün KCK davalarından dolayı hapishanelerde olan siyasî tutukluların serbest bırakılması en acil ilk adımdır. Böylesi bir adım başka gelişmelerin yolunun açılmasına yardımcı olacaktır.
Bu doğrultuda hareketin liderinin, Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının düzeltilmesi, ardından serbest bırakılmasının yolunun açılması gerekir. Onunla birlikte, hareketin bütün unsurlarının normal toplumsal ve siyasî yaşama katılabilmesinin olanakları tartışılmaya başlanmalıdır.
Bu doğrultuda bir ‘hakikatleri araştırma komisyonu’nun kurulması son derece önemlidir.
Bunlara ek olarak, ateşkesin uzaması için devlet üzerine düşeni yapmalı ve Haziran ayında, verilen süre dolduğunda sürecin uzamasını talep ettiğini bildirmeli, aynı sırada bir taraftan korucu örgütlenmesinin sona erdirilmesi için adımlar atılmalı, diğer taraftan da TSK’nın bütün Türkiye’de kentlerden çekilmesinin yolu açılmalıdır.