Atilla Dirim
Küçüklüğümde babamın kütüphanesinde bir kitap vardı. Her ne kadar hayatımı değiştirdiği söylenemezse de, aradan geçen bunca yıl sonra “DAC – Gerçekleşmiş Sosyalizm Cenneti” başlığını unutmadığıma göre, bende birtakım izler bırakmış olmalı. Kitap Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni anlatıyordu, muhtemelen Büyükelçilik tarafından propaganda amaçlı olarak bastırılmış olmalıydı. Doğu Almanya’nın nasıl bir sosyalizm cenneti olduğu sayılarla, istatistiklerle, resimlerle desteklenerek anlatılıyordu. Ne tuhaf! Aynı yıllarda bu ‘gerçekleşmiş sosyalizm cenneti’nden kaçmak için canlarını ortaya koyan insanların hikâyeleri de kulaktan kulağa dolaşıyordu. Peter Döbler adlı hekim de bunlardan biriydi.
Bir kapitalistin oğlu
Peter Döbler, Doğu Almanya’dan kaçmayı kafasına koyduğu 1969 yılında 29 yaşındaydı. Doğu Berlin’de yaşıyordu. İyi bir öğrenciydi, ama az kalsın üniversiteye gitme şansı bulamayacaktı. Neden mi? Çünkü babası serbest malî müşavirdi. Bir küçük burjuva, bir kapitalist! Böyle bir insanın çocukları, ‘gerçekleşmiş sosyalizm cenneti’nde üniversiteye falan gidemezdi, isterse okulun en başarılı öğrencisi olsun. Neyse ki (evet, neyse ki), Peter lise son sınıftayken babası öldü, böylece o da tıp fakültesine kaydını yaptırabildi.
Ama bir kapitalistin oğlu olduğu için, gizli polis Stasi’nin gözü üzerindeydi. Okulu bitirdi, evlendi, çocuğu oldu, ama tüm çabalarına rağmen ailesiyle birlikte oturabileceği bir eve sahip olamadı. Sakıncalı bir kişiydi ya. Vietnam savaşı sırasında Amerika’nın Vietnam’ı boşaltmasını talep eden bir belgeyi imzalamayı reddetti; bunu yapmak için Sovyetler’in Çekoslovakya’dan ayrılmasını şart koşuyordu. Bu suç da cezasız kalmadı; bütün gece nöbetleri, en olmayacak görevler Peter’e verilmeye başlandı. Hayat tahammül edilmez bir hal aldı, eşinden ayrılmak zorunda kaldı.
Bu adam buradan gidecek!
Peter Döbler iyi bir yüzücüydü. Denizden, hava şartlarından anlıyordu. Bu cehennemden kaçmaya karar vermişti; ihtimalleri değerlendirdikten sonra bunun en uygun yolunun deniz yolu olacağına karar verdi. Ama nasıl? Kıyılar sıkı gözetim altındaydı. Küçük balıkçı teknelerinden büyük yük gemilerine kadar bütün deniz taşıtları didik didik aranıyordu. Peter, şansını yüzerek denemeye karar verdi.
Doğu Almanya’daki Kühlungsborn’dan, Batı Almanya’daki Fehmarn’a yüzecekti. İki yerleşim arasındaki mesafe 50 km’ydi! Bu kadar uzun bir mesafeyi bu güne dek yüzerek aşmaya çalışan biri olmadığı için, Stasi’nin bölgedeki denetimi daha gevşekti.
Peter hazırlanmaya başladı. Önce uzun mesafe antrenmanlarına girişti. Bilgi topladı, deniz haritaları temin etti, yıldızları okumayı öğrendi, gelgit ve akıntıları, bölgedeki düzenli gemi seferlerini, sahil korumanın devriye saatlerini inceledi. İki yıl boyunca hazırlandı. Kaçma niyetinden kimseye bahsetmedi, sadece annesine bir mektup yazarak, Stasi onu sorguya çekmeye geldiğinde – bunun olacağı kesindi – nasıl davranması gerektiğini anlattı.
Peter 25 Temmuz 1971 günü 16:30 sularında Kühlungsborn plajına gitti. Elbiselerini çalıların arasına gizledi. Vücuduna kalın bir vazelin tabakası sürdü. Suya bir heybe bıraktı. Heybenin içinde dalgıç elbisesi, kurşun ağırlıklar, ağrı kesiciler, iştah kesiciler, çikolata, yapışkan bant, üfleyerek şişirilen bir can simidi, bir pusula ve su geçirmez bir poşetin içinde diplomaları vardı.
Kıyının az ilerisindeki bir kum tepeciğine kadar yüzdü. Burada dalgıç elbisesini ve paletlerini giydi, beline dikkat çekmemesi için onu suyun altında tutacak olan kurşun ağırlıkları taktı, sonra akıntıyı ve rüzgârı hesaplayarak yüzmeye başladı. Yaklaşık 25 saat boyunca hiç durmadan yüzdü. Bir ara arkasından siren sesleri duyar gibi oldu, aldırış etmedi. Deniz analarından oluşan bir sürünün içine daldı, aldırış etmedi. Bacağına bıçak gibi bir ağrı saplandı, aldırış etmedi, deniz suyuyla içilen bir ağrı kesici, biraz masaj, yola devam etti. Fırtına koptu, aldırış etmedi. Dalgaların arasından Batı Almanya bandıralı bir gemi gördü, var gücüyle bağırarak yerini belli etmeye çalıştı, gemi onu görmeden çekip gitti, yine aldırış etmedi.
Sonunda, bir rüya gibi, uzaklarda sahili gördü.
Peşinden gönderilen ekibin başı
Peter Döbler, Batı Almanya’da yeni bir hayata başladı. Gazeteler hikâyesini yazdı, diplomaları kabul edildi, doktorluk yaptı, Maldiv adalarına gitti, turizmle ve balıkçılıkla uğraştı. 1994 yılında Yeşil Burun adalarına yerleşti. Burada da teknesiyle turizm işiyle uğraştı.
Bir akşam bir barda otururken, bir turistle sohbet etmeye başladı. Ona Doğu Almanya’dan kaçtığını anlattı. “Nasıl kaçtın?” diye sordu turist ona. “Kühlungsborn’dan Fehmarn’a yüzdüm”. “Demek öyle,” diye güldü turist, “o halde sen PeterDöbler olmalısın.” Peter başını salladı, “Hakkımda yazılanları mı okudun?”
“Hayır” dedi adam. “O gün saat 23:00 sularında Kühlungsborn’da alarm çaldı. Çalıların arasında giysiler bulunmuştu. Bizi sahil koruma gemilerine gönderdiler. Ben seni yakalamakla görevlendirilen ekibin başıydım!”
Peter Döbler halen Hamburg’da yaşıyor.
***
“1961 ila 1989 yılları arasında ‘gerçekleşmiş sosyalizm cenneti’nden yaklaşık 53.000 kişi kaçmaya çalıştı. Birçoğu yakalanarak hapse atıldı ve uzun yıllar güneşi göremedi. 236 kişi cesaretinin bedelini canıyla ödedi.”