Ecem Albayrak
Tarihin önemli bir noktasındayız. Eylem ve grevlerle dolu haftalar yaşıyor, çok hareketli, dönüm noktası olabilecek dönemlerden geçiyoruz. İsveçli 16 yaşındaki Greta Thunberg’in geçtiğimiz yıl İsveç Parlamentosu önünde tek başına yapmaya başladığı Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) adlı okul grevi, iklim krizi ve ekoloji üzerine dünya genelinde bugüne kadar yapılmış en büyük greve ev sahipliği yapan küresel bir harekete dönüştü.
20-27 Eylül küresel eylem haftasından önce 15 Mart ve 24 Mayıs tarihlerinde iki küresel iklim grevi daha gerçekleşmişti. Bu grevlere onlarca ülkeden 2 milyondan fazla genç aktivist ve öğrenci katılmıştı. 20-27 Eylül haftasında ise bu kez dünya çapında 160’tan fazla ülkede 7 milyondan fazla insan sokaklardaydı. Bu kez çocuklar tek başlarına değildi, yanlarında büyükler, işçiler, ekoloji örgütleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar da vardı. Sokağa çıkan insanların talebi basitti: Hükümetlerin ve firmaların artık hiçbir şey olmuyormuş gibi işleyişe devam etmeyi kesip bilime göre hareket etmesi. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), hükümetler derhal radikal tedbirler alma yoluna gitmediği takdirde 10 yıl sonra dünyanın artık geri dönüşü olmayan bir yola gireceğini açık bir dille ifade ediyor.
Türkiye’deki grevlerden bahsedecek olursak, toplam yaklaşık on bin kişi sokaklardaydı. İstanbul’da 3500 kişilik bir kalabalık vardı ve etkinlik Kadıköy’de gerçekleşti. Organizasyonu yürütmek için beş ay öncesinden ‘Sıfır Gelecek’ adında, aralarında Yokoluş İsyanı, 350 Türkiye, Antikapitalistler, Yeşil Düşünce Derneği, Kuzey Ormanları Savunması gibi 12 hareket ve ekoloji örgütünün dahil olduğu bir platform kuruldu. İstanbul’daki grevi merkezî bir şekilde Sıfır Gelecek örgütledi. 20 Eylül günü boyunca basın açıklamaları ve yürüyüşün ardından Yoğurtçu Parkı’nda atölyeler, standlar ve konuşmalar yapıldı, akşam da çeşitli müzik grupları sahne aldı.
İstanbul’un yanında İzmir, Bursa, Ankara, Balıkesir, Muğla, Antalya, Eskişehir gibi birçok şehirde de grevler gerçekleşti.
Çok aktif olan bir başka küresel hareket de Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı). İçinde bulunduğumuz iklim değişikliği krizine, biyolojik çeşitlilik kaybına, sosyal ve ekolojik çöküş riskine karşı devletlerin hareketsizliğini şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemleriyle protesto etmek amacıyla geçtiğimiz yıl Ekim ayında İngiltere’de hükümeti aleyhine bir isyan beyanı ile başladı. Kısa süre içinde 72 ülkede yerel grupları olan küresel bir harekete dönüştü. Talepleri arasında kısaca iklim ve ekoloji krizi hakkında gerçeğin söylenerek iklim acil durumu ilan edilmesi, karbon emisyonlarının sıfırlanması ve süreci denetlemek için yurttaşlar meclisinin kurulması yer alıyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında, yaşam savunucusu olan her yaştan insan Londra’nın önemli noktalarını 11 gün boyunca tutarak işleyişe engel oldular, bini aşkın kişi gözaltına alındı. Bu eylemler sonucunda İngiltere’de İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’nin önerisiyle parlamentoda iklim acil durumu ilan edildi. Böylece İngiltere iklim acil durumu ilan eden ilk ülke oldu. O zamandan beri birçok ülke ve şehir meclisi çok önceden alınmış olması gereken aynı kararı verdi.
İklim krizinden ırk, cinsiyet, milliyet, yaş veya dil gözetmeden herkes etkilendiği ve bir sistem değişikliğine gidilmediği takdirde daha milyonlarca can etkileneceği için, Extinction Rebellion 7 Ekim itibariyle tekrar küresel isyana çıktı. Hayatın her kesiminden, çocuklarının, torunlarının geleceği için endişelenen ve Yokoluş İsyanı’nın değerlerini benimseyen, kapitalizmin hem doğamızı hem de emeğimizi sömürdüğünün farkında olan ve sistem değişikliği gerekliliğine inanan herkes gelecekte yaşamın var olabilmesi için bugün kendi özgürlüklerini feda ediyor ve ekoloji alanında bugüne kadar yapılmış en büyük sivil itaatsizlik eylemlerinde yer alıyor.
Bu sokak hareketlerinin sebep olduğu en iyi gelişme ve kazanımlardan biri Amerika’da ve İngiltere’de iki farklı Green New Deal (Yeşil Yeni Düzen) ilanı olabilir. Amerika’da özellikle Fridays for Future hareketinin etkisiyle Demokrat Partili başkan adayı Bernie Sanders ve kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez Ağustos ayında 16 trilyon dolarlık Yeşil Yeni Düzen planlarını açıkladılar. İngiltere’de de İşçi Partisi, hem Fridays for Future hem de desteklerini verdikleri Extinction Rebellion hareketinin yarattığı baskılarla 19-23 Eylül tarihlerinde gerçekleşen yıllık kongrelerinde sendika ve delegelerin katılımlarıyla uzun tartışmalar sonucu büyük çoğunluğun kabulüyle parti içerisinde yıllardır tartışılan ama bir türlü kabul ettirilemeyen kendi Sosyalist Yeşil Yeni Düzenlerini ilan ettiler.
Plana göre, 2030 yılına kadar İngiltere’deki karbon salımını sıfıra indirmeyi, fosil yakıtlara dayalı üretimi kademeli olarak azaltmayı ve bu sektörlerde çalışan işçileri yenilenebilir enerji sektörüne kaydırmayı, istihdam kaybına yol açmayarak adil bir geçiş gerçekleştirmeyi hedefliyorlar. Tüm bu süreçte, bedeli karşılamada yükün işçi sınıfında değil, iklim krizinin asıl sorumlusu olan açgözlü şirketler ve zenginlerin üzerinde olması gerektiğini savunuyorlar.
İklim krizi sadece karbon salım oranlarını düşürmek değil, aynı zamanda bir iklim adaleti, toplumsal adalet meselesi de olduğu için plan, hak ve özgürlükleri artırmak, demokrasiyi yukarı seviyeye çıkarmak, göçmenlere açık kapı politikası gibi politikalar da içeriyor.
Bu gelişmelerin bizlere radikal, güçlü sokak hareketinin ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlattığı bir dönemden geçerken, iklim ve ekolojik krizin emeğimizi, gezegen üzerindeki tüm yaşamı ve geleceğimizi tehdit ettiği bilincini aklımızdan çıkarmayarak her zaman olduğumuzdan daha fazla bir araya gelmeli ve sonunda kapitalist sistemin değil, gezegenin yaşamaya devam ettiği günlerimizin olabilmesi için birlikte çabalamalıyız!