Rahmi Morgül
Arap Baharı, sadece Ortadoğu’nun değil, başta Amerika olmak üzere dünyanın bütün egemen sınıflarına müthiş bir korku yaşattı. Bölgedeki bütün diktatörler, krallar, şeyhler ve çevrelerindeki asalaklar sürüsü can derdine düştü; zaten istikrarsız olan bölgenin kontrolünü elinde tutmaya çalışan Amerika dizginleri elinden kaçırma kaygısına kapıldı; Amerika’nın bölgedeki jandarması olan İsrail jandarmalık edemeyeceği bir gücün yükselmesi karşısında paniğe kapıldı.
Hep birlikte, vahşice bir şiddet kullanarak, darbeler ve savaşlarla Arap devrimlerini bastırdılar, birer birer yenilgiye uğrattılar. Karşı devrimlerin acısını Suriye, Mısır ve Yemen halkları hâlâ yaşıyor, yenilginin faturasını hâlâ kanla ödüyorlar.
Doğru, 2011’de başlayan ve ülkeden ülkeye yayılan Arap devrimleri 2013’te artık yenilmişti. Ama bu arada Tunus, Mısır ve Yemen’de yirmişer otuzar yıllık diktatörlükler devrilmiş, Suriye’de Esad devrilmenin eşiğine gelmiş, iktidarını ancak ülkeyi yangın yerine çevirerek koruyabilmişti. Bunu artık ne egemenler, ne de diktatörleri devirenler unutabilirdi.
İktidar hedefi
Arap devrimlerinin iki temel sorunu vardı. Hepsi çok kitlesel ve çok kararlı olmakla birlikte (ve diktatörleri tam da bu sayede devirebilmiş olmalarına rağmen), aslen birer sokak ve meydan hareketi olma özelliğini aşamadılar. Hareketler elbette emekçilerle yoksullardan oluşuyordu, meydanlardaki kalabalıkların önemli bir kısmını emekçiler oluşturuyordu, ama bu emekçiler aslen işyerlerinde örgütlü değildi, mücadeleyi işyerlerine taşıyıp grevlere, genel grevlere, rejimleri felç eden eylem biçimlerine dönüştüremediler. Sadece Mısır’da, işçi sınıfının en büyük, en örgütlü, mücadele geleneği en yüksek olan Arap ülkesinde, sınırlı bir genel grev gerçekleşti; Mübarek’e can alıcı darbeyi vuran da bu oldu. Ama grev devam etmedi, yayılmadı, iktidarı hedeflemeye başlayan işçi örgütlenmelerini doğuramadı.
İkinci sorun, bu işçi örgütlerinin gerekliliğini vurgulayan, diktatörü devirmenin yeterli olmadığını, işçilerin kendilerinin kendi kurumlarıyla iktidarı hedeflemesi gerektiğini savunan siyasî örgütlerin yokluğu veya zayıflığıydı. Devrimci siyasî örgütler, özellikle Mısır’da, vardı, fakat işyerlerinde yeterince kök salmış değillerdi, meydanlardaki kitleleri etkileyebilecek kadar büyük değillerdi.
Bir diktatör daha
Yaşanan yenilgiye rağmen Tahrir Meydanı’nın, domino taşları gibi devrilen diktatörlerin kolay kolay unutulmayacağı, kendi güçlerinin bilincine varan kitlelerin bunu kolay kolay unutmayacağı Mısır’daki askerî darbeden altı yıl sonra Sudan’da kanıtlandı.
Yerli ve yabancı egemenlerin vahşi saldırısı karşısında 2013’te yenilen devrim hareketi, adeta bir yeraltı ırmağı gibi görünmeden akmaya devam etmiş ve Mısır’ın hemen güneyinde tekrar yeryüzüne çıkmıştı.
Geçen yılın sonlarında, bu yılın başlarında Sudan’da 1989’dan beri, tam otuz yıldır hüküm süren diktatör Ömer el-Beşir’e karşı bir hareket başladı. Kitlesel gösteriler ülkenin her yanına yayıldı. Beşir’in tepkisi sıkıyönetim ilan etmek, hükümeti lağvetmek ve gösterilere şiddetle saldırmak oldu. Hiçbiri işe yaramadı. Göstericiler, tam Tahrir gibi, meydanları boşaltmayı reddetti. Nihayet 11 Nisan günü askerler Beşir’i devirdi. Onun yerine, Beşir’e yakınlığıyla bilinen General Awad ibn Auf’un başkanlığında on subaydan oluşan Geçici Askerî Konsey yönetime geldi.
Devam
Sudanlılar Mısır’dan gerekli dersleri çıkarmıştı. Meydanlar yine boşalmadı, gösteriler devam etti. Nihayet, bir gün sonra, Awad ibn Auf da istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine yine bir general getirildi, ama bu, gösteri meydanını ziyaret eden, “yumuşak” bir generaldi.
Kitleler bununla da tatmin olmadı. Kitlelerin temsilcileriyle Askerî Konsey arasında, ülkeyi seçimler yapılana kadar yönetecek olan konseyin bileşimi hakkında görüşmeler başladı. Askerler konseyde çoğunluk sahibi olmak isterken, temsilciler sekiz sivil, iki asker talebini dayattı.
Görüşmeler askerlerin istediği gibi gitmeyince, 3 Haziran günü silahlı kuvvetler göstericilere saldırdı; 118 kişi öldürüldü.
Hareket yine geri çekilmedi. Bir hafta sonra üç günlük bir genel grev, iki hafta sonra devasa bir gösteri gerçekleştirildi. Asker tekrar masaya oturmak zorunda kaldı.
Dışarıdan bakınca belli olmaz; işyerlerinde neler oluyor, neler tartışılıyor, hangi örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlıyor? Şu kadarı kesin ama: Sudanlılar 2013 devrimlerinden öğrendiler, bütün Arap emekçileri bugün Sudan’dan öğreniyor. Devamı gelecek.