Şenol Karakaş
AKP’yle MHP arasında kurulan ve giderek tüm milliyetçi güçlerin açıktan ya da örtülü bir parçası olduğu “yerli-millî ittifak” zor günler geçiriyor. İktidar koalisyonunda gizlenemez ve siyasal gelişmelerin her bir adımında kendisini gösterecek, daha da derinleşecek bir çatlağın oluştuğu çok açık.
20 Kasım’da yapılan meclis grup konuşmalarında, önce Bahçeli, sonra daha sert vurgularla Erdoğan beka sorunundan söz etti.
Beka meselesi
Mevcut iktidar ittifakının sözcülerinin beka vurgusunda bu denli ısrarcı olmalarının nedeni bu koalisyonun birleştirici ideolojik çekirdeğinin beka kavramı etrafından örülmesinden kaynaklanıyor.
Türkiye’de son dört yılın tüm gelişmelerinin temelinde, Suriye’de yaşanan olayların değerlendirmesindeki farklılaşma yatıyor.
Kobanê’de IŞİD kuşatmasının ABD yardımıyla aşılması, PYD-ABD arasında derin bir muhabbetin başlaması, Suriye’nin kuzeyinde geniş bir bölgenin Kürtlerin denetimi altına girmesi, Suriye’de ve Kürt sorununun çözümünde kontrolün Türkiye’nin elinden kayıp gitmesi anlamına gelmiyordu sadece. Bu aynı zamanda, gelişmelerin Türkiye’de de Kürtleri ayrılıkçılık temelinde etkileyeceği paniğini yarattı. Devletin uzun süredir dile getirdiği ‘beka sorunu’ bu anlama geliyor.
Devlet giderek bu kavrayışı geliştirirken, Türkiye’de Kobanê eylemleri, hendekler süreci, HDP’nin 2015 seçimlerinde üçüncü parti olması, devlet yöneticilerinin zihninde yeni bir şemanın belirmesine neden oldu. Bu şemada, çözüm süreci devletin değil HDP’nin ve Kürtlerin işine yarıyordu. Türkiye’nin Suriye politikasının değişmesiyle Kürt sorununda geleneksel devlet yaklaşımının devreye girmesi ve Kürt sorununda diyalog yerine askerî çözümün devreye girmesiyle beka kaygısının bir resmî devlet tezi haline dönüşmesi eşzamanlı ilerleyen süreçler oldu.
Bu süreçte Erdoğan’ın devasa kitlesel desteği ve devlet bürokrasisinin kadro gücü her iki kesimin birbirine yaklaşmasına ve özellikle 15 Temmuz girişiminin ardından birbirine daha da muhtaç hale gelmesine neden oldu. Bu yakınlaşmanın sürmesi, ilerlemesi, milliyetçi bir otoriter siyasetin tüm soğukluğuyla hegemonya kurması anlamına geldi. Giderek, beka kaygısı anlatısı, bölünme korkusuna bir tepki olmaktan çıkıp yerli-millî iktidar koalisyonunu pekiştiren çimentoya dönüştü.
Koalisyon zorlanıyor
Bir yıldır, AKP-MHP koalisyonu kendi içinde bazen sert, bazen yumuşak, ciddi tartışmalar yaşıyor: 24 Haziran seçimlerinden önce yaşanan af tartışması, Çakıcı tartışması, Bahçeli’nin bu konuda hayıflanması, McKinsey’den danışmanlık hizmeti alınması ve Bahçeli’nin bunu eleştirmesi, Katar’dan hediye uçak tartışması, Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını Bahçeli eleştirirken Erdoğan’ın bağımsız yargının takdiri olarak değerlendirmesi, Danıştay’ın “Andımız” kararına AKP ve MHP’nin farklı tutumlar alması, yerel seçimde ittifak yapıp yapmama meselesi, Diyanet İşleri Başkanı’nın Kadir Mısıroğlu’nu ziyareti…
Bu farklılıkların temeli, MHP’nin farklı ve özel siyasî yapısında gizli. Yerli-millî ittifak en çok Bahçeli’nin işine yaradı. Bahçeli bir yandan referandum, seçim gibi önerileriyle öne çıkar ve AKP’yi parmağında oynatan lider olarak sivrilirken, partisi büyük bir bölünme yaşamış olmasına rağmen bu ittifak sayesinde 2018 seçimlerinden de şaşırtıcı bir başarıyla çıkabildi.
Açık ki MHP, hem fikirlerinin iktidarda olmasından hem de hiçbir şekilde iktidar uygulamalarının sorumluluğunu almama lüksünden oldukça memnun. 24 Haziran seçimlerinin hemen ardından Bahçeli milletin MHP’ye denge ve denetleme görevi verdiğini açıkladı.
Üstelik Bahçeli, zaman zaman koalisyonu da zorlayan çatlaklarıyla ve ekonomik ve siyasal alanlarda huzursuzluk yaratan uygulamaların uygulayıcısı olmamanın rahatlığıyla, hem büyük sermayeye hem de küçük burjuvazi ve yoksullara aynı anda istikrarın adresinin MHP’nin varlığı ve büyümesi olduğunu gösteriyor.
Ekonomik tüm göstergelerin yoksulluğun daha da derinleşeceğini gösterdiği koşullarda Bahçeli’nin zaman zaman en sert muhalefet lideriymiş gibi yaptığı konuşmalarla AKP’nin üstüne üstüne gitmesi çatlağın oluştuğunu, bu çatlağın yaşanan yönetememe sorununu daha da büyüteceğini, önümüzdeki dönemde yerel seçimlerde zımni AKP-MHP ittifakı gerçekleşse de bu çatlağın büyümesinin önüne geçmenin mümkün olmadığını gösteriyor.
Çatlağın bir siyasal kırılmaya yol açıp açmadığını ise ‘beka sorunu’ etrafında sürdürülen propagandanın Erdoğan ve AKP açısından kârlı olmaktan çıkmaya başlayıp başlamadığı belirleyecek. 31 Mart 2019 yerel seçimleri bunun da test edileceği bir anket olacak.