L.A. Kauffman
İçinden geçmekte olduğumuz bu korku tüneli günlerinde bir umutlanma sebebi varsa o da Cumhuriyetçi Parti’nin bu kasım ayında neye çarpmak üzere olduğu hakkında hiçbir fikri olmaması.
En koyu ve en kadın düşmanı Cumhuriyetçiler dahi fark etmiş olmalı ki, Anayasa Mahkemesi üyeliğine Brett Kavanaugh’ın seçilmesi ve kendisine yönelik cinsel saldırı iddialarının ele alınış biçimi gelmekte olan ara seçimlerde özellikle kadın seçmenler yönünden kazanma şanslarını azaltacak.
Fark etmedikleri şu ki, çok sayıda kadın sadece öfkeli değil, daha önce görmediğimiz ölçüde örgütlüler ve politik olarak harekete geçmiş durumdalar. Ara seçimlerin temel hikâyesi, seçim sonuçlarının değişmesini sağlayacak olan seçmen kaydettirme, kapı kapı gezme gibi işleri yapan çok sayıda ilerici kadın ve daha az sayıda ilerici erkeğin varlığı. Cumhuriyetçilerin Kavanaugh’ın arkasına dizilmesi ile görünür olan kadın düşmanlığı ise enerjilerini daha da arttırdı. #WhyIDidntReport (Neden şikâyet etmedim) öykülerinde yansıtılan keder ve cesaret kişisel olsa da, sonuçları doğrudan politik oldu. Defalarca cinsel tacizle suçlanan bir Başkan tarafından defalarca cinsel tacizle suçlanan bir adamın ömür boyu Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atanmasından çok önce kadınlar bu sonbaharda gerçekleşecek olan politik hesaplaşmanın temelini atıyordu. Elbette Cumhuriyetçilere olan bağlılığını koruyan (ve çoğu beyaz olan) kadınlar da var, ancak bunların sayısının artması pek mümkün değil. Tam tersine, çoğunluğu beyaz olmayanlardan oluşan milyonlarca kadının öfkesi Cumhuriyetçi Parti üzerine odaklandı ve bu öfkenin kasım ayında seçim sandığına yansıması için bir taban örgütlenmesi altyapısı oluşmuş durumda.
Donald Trump başkan seçildiğinden beri kadınların öfkesi giderek artan bir şekilde aktivizme ve taban örgütlenmesine dönüşüyor. Ocak 2017 tarihindeki Kadın Yürüyüşü’ne milyonlarca kadının katılması gelmekte olanın habercisiydi: Birçok konuda siyasî kararlılıkta kadınların öncülük ettiği görülmemiş bir artış. Trump’ın seçilmesinden bu yana 14 ila 21 milyon kişinin katıldığı yaklaşık 25.000 protesto eylemi örgütlendi. Bu rakamlar, Vietnam Savaşı’na karşı tepkinin en yüksek olduğu dönem de dahil olmak üzere, Amerika tarihinde protesto gösterilerine katılımların hepsinden daha yüksek. Ayrıca, gösterilerin konusu ne olursa olsun, kadınlar sokağa çıkanların hep çoğunluğunu oluşturuyor.
Bu gösteriler, tabanda olanların sadece en görünür olan kısmı. Kadınlar, sessizce ve derinden, hem yaygınlığı hem niteliği açısından şaşırtıcı ve çarpıcı olan bir seçim çalışması yürütüyor. Amerika tarihinin önceki dönemlerinde sokak gösterileri yükselişe geçtiğinde sokaktaki göstericiler ve seçmen tabanı arasında bir uçurum olurdu. Sokaktakiler seçim çalışmasını tavizci bir tutum olarak küçümserdi. Trump döneminde bu uçurum nihayet ortadan kalktı ve yerini açık görüşlü bir pragmatizm aldı. “Oy vermek bir zarar azaltma yöntemidir” diyor bir aktivist arkadaşım.
Günümüzün direniş hareketleri kendilerini seçimlerden uzak tutan dışa kapalılığı reddetmiş olmakla birlikte, anti-Trump söylemini doğrudan eyleme dökmekte isteksiz davranan Demokrat Parti’den de bağımsız duruyorlarlar.
Sonbahardaki ara seçimler için, Trump’ın iktidara gelmesinden sonra oluşan Indivisible (Bölünmez) ağıyla ilişkili 5000 grubun da içinde yer aldığı çok çeşitli yerel gruplar tarafından önemli bir seferberlik gerçekleştiriliyor. Trump’a karşı direnişlerin çoğunluğu gibi bu gruplara da kadınlar önderlik ediyor ve şimdiden bazı başarılar elde ettiler. Örneğin, Doug Jones’un geçen Aralık ayında Alabama senato seçimini kazanması ve geçtiğimiz Temmuz’da sosyalist aday Alexandria Ocasio-Cortez’in ön seçim zaferi gibi. New York Times gazetesi, Virginia’da Kasım 2017 özel seçimlerindeki rollerinin Demokrat partiden bağımsız olmaları nedeniyle pek göze çarpmadığını yazdı ve Demokratların seçim başarısında önemli rol oynadıklarını kabul etmekle birlikte onları “bütünlüksüz bir gönüllüler ordusu” olarak küçümsedi.
Brett Kavanaugh’un Anayasa Mahkemesi’ne atanmasına ve Cumhuriyetçi Parti liderlerinin bildiğini okuma tavrına karşı gelişen öfke, bu gönüllü ordusunun sayıca ve önemce artmasına yol açacak. Cumhuriyetçilerin yarattığı tepkinin seçimlerde önemli etkileri olacak. Soraya Chemaly, kadınların öfkesinin anlamını ve çerçevesini inceleyen önemli yeni kitaplardan biri olan Rage Becomes Her (Öfke Ona Yakışıyor) adlı kitabında kadınların kızgınlığının kontrol edilemez, “tehlikeli ve çılgın” olarak düşünüldüğünü söylüyor.
“Oysa gerçekte,” diyor Chemaly, “öfke yolumuzu kesmiyor, öfke zaten bizzat yolumuz.” Trump döneminde kadınlar öfkelerini son derece bilinçli ve stratejik bir biçimde örgütlü mücadeleye yönlendirdi. Kavanaugh’ın atanması daha çok sayıda kadına mücadele için sebep verdi. Kadınların öfkesi önümüzdeki ara seçimlerde tehlikeli bir güç olacak – o öfkenin kaynağı olan parti için tehlikeli.
LA Kauffman uzun yıllardır taban örgütlenmelerinde çalışmış bir kadın aktivist ve Direct Action (Doğrudan Eylem) adlı kitabın yazarı. Bu yazı 25 Eylül 2018 tarihinde (yani sözü edilen yerel seçimlerden önce) Guardian gazetesinde yayınlanmıştır. Dergi okurlarımızın eline geçtiğinde seçim sonuçlarını biliyor olacağız.
#WhyIDidntReport
Trump’ın Anayasa Mahkemesi’ne aday olarak gösterdiği Brett Kavanaugh’un adaylığı Temsilciler Meclisi tarafından soruşturulurken, Prof. Christine Blasey Ford 36 yıl önce aynı üniversitede okurlarken aday tarafından cinsel tacize maruz kaldığını iddia etti.
Eskiden olsa, konu bile olmazdı Ford’un suçlaması. Bill Clinton’ın başkanken Monica Lewinsky “sorununu” ne kadar kolay atlattığını hatırlamak yeter. Bugün ise, hem Trump’ın açık kadın düşmanlığına karşı kadınların tepkisinin büyüdüğü, hem de #MeToo hareketinin tacize karşı sessiz kalmama ve direnme doğrultusunda kadınlara verdiği müthiş cesaret ve destek ortamında, Ford’un iddialarını görmezden gelmek mümkün olamadı.
Trump’ın ilk tepkisi tam kendisinden beklenecek (ve Amerika’nın her yanında kadınları çileden çıkaracak) tepki oldu. Şöyle bir tweet attı:
“Hiç kuşkum yok ki, Dr. Ford’a yapılan taciz iddia ettiği kadar kötü olsaydı ya kendisi ya da sevgili anne ve babası yerel kanun güçlerine şikayette bulunurlardı. Yapılan o başvuruyu ortaya çıkarsın da olayın tarihini, zamanını ve yerini öğrenelim!” (21 Eylül).
Şunu diyordu yani Trump: Ford polise meseleyi bildirmediğine göre, yalan söylüyor, hiçbir şey olmamış. Ve bunun ardından Trump 56 yaşındaki psikoloji profesörünü kötüleyen, küçümseyen bir dizi tweet daha attı.
Kadınlar bu tweet’lere derhal tepki gösterdi. #WhyIDidntReport (Neden şikâyet etmedim) başlığı altında yüz binlerce kadın maruz kaldıkları taciz ve saldırı olayları hakkında niye resmî mercilere başvurmadıklarını, niye bu olaylar hakkında yıllarca konuşamadıklarını, sessiz kaldıklarını anlattı. Birkaç gün içinde kadınların bu tweet’leri 675.000’i buldu!
Pek çoğu hissettikleri utanç ve güçsüzlük duygularını; polise başvurduklarında söylediklerinin ciddiye alınmadığını; yaşadıkları travmayı aşabilmek ve başlarına geleni unutabilmek için yıllarca çabaladıklarını yazdı.
Tweet atanlar arasında birçok ünlü de vardı.
Hollywood oyuncusu Daryl Hannah: “Bunları yaşayanların hepsi sonra aynı muameleye maruz kalıyor. Hikâyemizi anlattığımız zaman kamusal saldırılara ve küçümsemeye açmış oluyoruz kendimizi. Oysa tek “suçumuz” zaten saldırıya uğramış olmak”
Hollywood oyuncusu Ashley Judd: “Polise başvurdum Hiçbir şey fark etmedi. Ciddiye alınmadım, benimle dalga geçtiler & ve hâlâ sanki suçlu benmişim gibi davranılıyor.”
#MeToo hareketinin de önde gelen isimlerinden, oyuncu Alyssa Milano “İki kez cinsel saldırıya maruz kaldım. Birincisinde 20 yaşının altındaydım. Polise gitmedim; anneme babama ise ancak 30 yıl sonra söyleyebildim.” Milano, daha sonra Vox dergisine yazdığı bir yazıda şöyle yazdı: “Benim için, başıma gelen olay hakkında konuşmak hayatımın en kötü anlarından birini hatırlamak ve tekrar yaşamak anlamına geliyordu. Bana saldıran adamın varlığını tanımak anlamına geliyordu, oysa en çok yapmak istediğim şey adamın bu dünyada yaşıyor olduğunu unutabilmekti.”