Tithi Bhattacharya
Amerika’da devlet okullarında bir grev dalgası sürüyor. 8 Mart günü gerçekleştirilen Uluslararası Kadın Grevi’nin örgütleyicilerinden biri olarak, “Nihayet!” diye eklemek isterim.
Ana akım medya grev hakkında genellikle olumlu haberlere yer veriyor. Onyıllardır uygulanmakta olan neoliberal ekonomik politikalar çerçevesinde, eğitime ayrılan bütçede sürekli kesintiler yapıldığını ve greve bunların neden olduğunu yazıyorlar. Öğretmen maaşlarının artmaması nedeniyle öğretmenlerin gelirinin giderek artan sağlık sektörü fiyatlarının çok gerisinde kaldığını, sağlık masraflarını karşılayamadığını anlatıyorlar. Ama hiç sözünü etmedikleri bir şey de var: Grevlerin başını hemen hemen tümüyle kadınlar çekiyor.
Öğretmenlerin yüzde 77’si kadın
Greve çıkan ve eyalet parlamentolarının önünde gösteri yapan öğretmenlerle pek çok saat geçirdim. Bu grevleri bir kadın hareketi olarak anlamak gerek. Ve bütün kadınların öğretmenlere destek vermesi gerek.
Şu nedenlerle:
1) Amerika’da devlet okullarındaki tüm öğretmenlerin yüzde 77’si kadın. Bazı eyaletlerde bu oran yüzde 80’i aşıyor.
2) Eğitim sektöründe kadın öğretmenlerin böyle bir çoğunluk oluşturması daha karmaşık bir sorunla ilişkili: Okul öğretmenliği “kadın işi” olarak görülüyor.
Eskiden öğretmenlerin çoğunluğu erkek olmakla birlikte, sektör çalışanlarının “kadınlaşması” yaklaşık 1900 yılında başladı. Bazı araştırmacılar bu kadınlaşma sürecinin, devlet eğitiminin yaygınlaşmasıyla birlikte okul saatleri çoğaldıkça okul yönetimlerinin erkek öğretmenlere ödedikleri nispeten yüksek maaşları ödemek istememelerinden ve bu nedenle kadın öğretmenleri tercih etmelerinden kaynaklandığını düşünüyor. Araştırmacılar ayrıca, sektör çalışanlarının çoğunun kadın olmasının “öğretmenlerin davranışlarının üzerindeki bürokratik denetimi güçlendirmeye ve öğretmenlik mesleğini vasıfsızlaştırmaya katkıda bulunduğunu” göstermiş bulunuyor.
3) Öğretmenlik “kadın işi” olarak görüldüğü için, “bakım işi” olarak sınıflandırılıyor. Bakım işinin değersizleştirilmesi ile ilgili birçok çalışmaya imza atmış olan ekonomist Nancy Folbre, bu değersizleştirmenin başlıca örnekleri olarak öğretmenleri, hemşireleri ve çocuk bakımı görevlilerini sayıyor.
4) İster ücretli bir işte çalışıyor olsun, ister olmasın, kadınlar hem evde hem genel toplumda bakım işinin büyük çoğunluğunu yapıyor. Bu, öğretmenlerin kendi grevlerine bakışına da yansıyor. Grevcilerin arasında, öğrencilerinin çıkarları için grev yaptıkları düşüncesi çok yaygın. Niye yüzde 20 ‘lik bir maaş artışı istedikleri sorulduğunda, Arizona’da öğretmen olan Rebecca Garelli şöyle cevap verdi: “Bizim iş koşullarımız öğrencilerimizin öğrenme koşullarıdır.”
Bu öğretmenler için “bakım” sadece sınıfta verdikleri bir şey olmanın çok ötesinde. Grevlerin çoğu ülkenin en yoksul bölgelerinde yer alıyor. Bu öğretmenlerin sınıflarındaki çocukların pek çoğu günün tek sıcak yemeğini öğle zamanı okulda yiyebiliyor. Grev yapılan bütün okullarda öğretmenler öğrencilerinin yemek yemesini örgütledi.
Batı Virginia eyaletinde başarıyla sonuçlanan greve katılan ve Blacksville adlı küçük bir şehirde yaşayan Jackie adlı bir öğretmen bana grev boyunca belediye binasını açık tuttuklarını ve çocuklara orada yemek verdiklerini anlattı. Başka bölgelerde öğretmenler kiliselerle işbirliği yaparak sıcak yemekler hazırlıyor ve öğrencilerinin evlerine dağıtıyor.
Bu nedenledir ki, veliler ve öğrenciler grevci öğretmenlere müthiş destek veriyor. Batı Virginia’da Charleston şehrinde grevin başını çekenlerden biri olan Olivia Morris, öğrenci velilerinin “Sakın teslim olmayın, grevi bırakmayın. Çocuklarımız için mücadele veriyorsunuz, sonuna kadar yanınızdayız” dediğini anlatıyor.
5) Evde bakım kadınların sırtında olduğu için, hükümetin sağlık hizmetlerine ve çocuk bakım servislerine karşı yaptığı her saldırı kadınları doğrudan ilgilendiriyor.
Biliyoruz ki, öğretmenlerin halen grevde olduğu Oklahoma eyaleti geçtiğimiz yıllarda zihin sağlığı alanında devlet yardımlarını sürekli kesti ve en yoksul ailelerin vergi iadesi haklarını ellerinden aldı. Batı Virginia ve Montana ile beraber, Oklahoma şu anda ‘olumsuz çocukluk deneyimi’ göstergelerinde ülkede başı çekiyor.
Kentucky eyaletinde, grevi tetikleyen yasa tasarısı öğretmenlerin emekli maaşlarını kesmenin yanı sıra yoksul aileler için çocuk yardımlarını ve aile yardım merkezlerinin fonlarını kesmeyi öneriyor. Batı Virginia’da ise grevi tetikleyen, öğretmenlerin sağlık sigortalarında yapılan acımasız değişiklik oldu: Maaşlarda hiçbir değişiklik olmadan, sigortanın ödemediği muafiyet miktarı beş kat arttırıldı.
Kadın düşmanı politikalar
Grevlerin yapıldığı eyaletlerin siyasetçileri yıllardır kadınların yaşamını doğrudan etkileyen kadın düşmanı politikalara ne kadar düşkün olduklarını kanıtlıyorlar:
- Oklahoma, cezaevlerinde kadın oranının en yüksek olduğu eyalet.
- Arizona, Americans United for Life (Yaşam için Birleşik Amerikalılar) adlı kürtaj karşıtı örgüt tarafından kürtaja karşı en etkili yasaların bulunduğu eyalet olarak niteleniyor.
- Kentucky’de eyaletin tümüne hizmet veren sadece tek bir kürtaj kliniği kalmış durumda.
- Batı Virginia’da, önerdikleri yasa tasarılarıyla grevi tetikleyen aynı politikacılar şu anda eyaletin anayasasından kürtaj hakkını silmeyi amaçlayan bir tasarıyı tartışıyorlar.
Arizonalı Rebecca sadece bir grev lideri değil. Aynı zamanda dört yaşının altında üç çocuk sahibi bir anne. Batı Virginialı Carol Roskos evlerinde kötü muamele gören çocuklarla özel olarak ilgileniyor, ama eyalet yönetimi bu çocukların sorunlarına çözüm bulmak için gerekli fonları kesmiş durumda. Kentucky’de bir öğretmen gizli bir Facebook grubuna şöyle yazmış: “Evimde oturuyor, ailemdeki 15 aylık bir kız çocuğu hakkında düşünüyor ve bebeğin geleceği hakkında panik yaşıyorum.”
Öğretmen grevleri ücret zammı ve iş koşullarıyla ilgili, evet, ama aynı zamanda cinsiyetçilik ve ırkçılığın kol gezdiği toplumsal koşullardan da kaynaklanıyorlar. Grevlerin liderleri çalışma koşullarının şekillendirdiği işçiler değiller sadece; kadın olmanın sorunlarını da yaşıyorlar.
Bu kadınlar en geniş anlamıyla onur ve güvenli bir gelecek için de mücadele ediyor. Kadın olmaları bu grevin ikincil ve tesadüfî bir özelliği değil; aileleri ve sağlık koşulları bir ücret mücadelesinin ikincil ve tesadüfî unsurları değil. Bu “arka plan” unsurlarını grevlerin temel ve merkezî unsurları olarak düşünmek gerekir.