Şenol Karakaş
Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı AKP-MHP ittifakının giderek daha ciddi bir istikrarsızlık kaynağı haline geldiğini MHP liderinin ağzından teyit etti.
Hükümet 15 Temmuz’dan beri yeni bir strateji izliyor. Bu strateji, yeni bir devlet ittifakının ilanı ve devlet itifakının ürünü oldu. Bu ittifakın bir ucunda AKP liderliği ve kitleleri harekete geçirme yeteneğine sahip olan Erdoğan, diğer ucunda MHP ve Devlet Bahçeli yer alıyor. Kuşku yok ki ittifakın bu ucu sadece MHP ve liderinden ibaret değil. 15 Temmuz’dan sonra MHP kişiliğini ve özerkliğini feda ederek güç ve nüfuz kazandı. Devlet bürokrasisinin belli bir kesimiyle iç içe girmiş olan ittifakın MHP kanadı Erdoğan’la net bir uzlaşma içinde. Bu uzlaşma aynı anda iki alanda kendini gösteriyor.
Bu alanlardan biri, yerli-millî ittifakla ifade edilen alan oldu: 15 Temmuz darbesinin ardından, darbeyi püskürten toplumsal hareketten yola çıkarak demokrasi ve çözüm sürecinin yeniden inşası yönünde bir hamle yapmaya değil, demokratik bütün kazanımları askıya alan, yok eden, devletin bekası sorununu gidermeyi merkeze koyan politikalar.
Yerli-millî uzlaşmanın kendisini gösterdiği diğer alan ise, yine beka sorununa çözüm üretmek için topluma önerildiği iddia edilen ‘süper başkanlık’ modeli üzerinde sağlanan uzlaşma. 2017 yıllında gerçekleşen 16 Nisan Anayasa değişikliği referandumu ‘partili cumhurbaşkanlığı’ modelini oylamak üzere, bizzat Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirildi. Bahçeli, bu yönde AKP liderliğinin arzu ettiği bir hedef olduğunun bilinmesi dışında, somut bir tartışma bile yokken, gündeme başkanlık referandumunu yerleştirdi.
Getirilmek istenen başkanlık modelinin nasıl bir yönetim anlayışını ima ettiğini, başkanlığın fragmanı gösteriyor. Bu fragman, OHAL koşulları. OHAL koşullarında yapılan referandumlarda, bu koşulların ağır bir baskı rejimini inşa etmesi nedeniyle, iktidar dışındaki siyasî kesimler seçim yarışına bariz bir dezavantajla katılıyor. Diğer boksörün ellerinin kollarının kelepçelendiği, ağzının bantlandığı bir boks maçı gibi yaşanan referandum yarışmaları. Fragmanlar her zaman filmin bütününü çok iyi temsil etmez, ama başkanlığın OHAL temalı fragmanı nasıl bir yönetim rejiminin hayal edildiği konusunda çok başarılı bir özet sunuyor.
Bu yerli-millî strateji, erken seçimle birlikte girdiği yeni bir aşamada, devletin tüm ısrarına rağmen ters tepmeye başladı. Öncelikle, esas olarak OHAL koşullarına yaslanarak sürdürülebilecek bir dizi siyasî hamle kaçınılmaz olarak istikrarsızlık yaratacaktı ve öyle oldu. Muhalefet ve farklı siyasî görüş ve eğilimler üzerindeki ağır baskı koşullarının yarattığı görünürdeki sessizlik ortamı AKP-MHP liderliğinin pervasızca hareket etmekte kendisini rahat hissetmesine neden oldu. Oysa alttan alta siyasal bir istikrarsızlık derinleşiyordu, bütün alametler bu yöndeydi. Ama pervasızlık, iktidar olmanın avantajları, bu alametlerin görülmesini engelledi. 16 Nisan referandumuna “Atı alan Üsküdar’ı geçti” aceleciliğiyle yaklaşanların kavraması imkânsız olan bir dizi gelişme yaşandı. AKP-MHP koalisyonunun büyükşehirlerin ezici çoğunluğunda azınlıkta kalarak 16 Nisan referandumunu ancak kıl payı kazanması Erdoğan tarafından AKP’nin kadrolarının, il yönetim üyelerinin, belediye başkanlarının “metal yorgunluğu”na yoruldu. Oysa sorun metal yorgunluğu değil, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tercih edilen politik yönelimin toplumun büyük çoğunluğunda yarattığı huzursuzluğun AKP’ye de sıçramış olmasıydı.
Bir diğer problem ise yerli-millî koalisyonunun her başarı hikâyesinin çok kısa ömürlü olması. Örneğin, Afrin harekâtı ile 2017’nin sonlarında yıpranan, bölünmüş AKP imajı bir ölçüde tamir edilmişti. Ancak harekâttan kısa bir süre sonra, Trump’ın yanına İngiltere ve Fransa’yı alarak Suriye’ye saldırması ve askerî bir şov yapması, Rusya’nın Afrin’in denetiminin Esad rejimine bırakılmasını istemesi, bölgede Türkiye’nin dışında ve çok daha güçlü askerî yapıların olduğunun görülmesine neden oldu. Afrin harekâtının iç politikada AKP-MHP koalisyonu için tek önemli sonucu, var olduğu sanılan “Hayır Bloku”nun, bu bloğun esaslı bileşenlerinin Afrin harekâtını desteklemesi nedeniyle dağılması oldu.
Erken seçim kararı, AKP-MHP’ye oy vermeyen kesimleri gayri millî ya da hain ilan ederek nüfusun yarısını karşısına almaktan çekinmeyen AKP-MHP ve devlet koalisyonunun ekonomik, siyasal stratejisinin duvara çarpmasının ifadesidir.
Derinleşen ekonomik ve siyasî istikrarsızlık, 7 Haziran seçimlerinde yaşadıkları gerileme ve 16 Nisan referandumunun kıl payı kazanılmasının hatıraları, duvara çarpan stratejinin sahiplerinin paniklemesine neden oluyor.