“Bitti diye üzülme, yaşandı diye sevin” Bu sözler karşılıyor sizi mahallenin girişinde. İçeriye giriyorsunuz. Biraz daha ileride, sokağın sonunda, yanında genişçe bir otopark bulunan polis karakolu görünüyor. Bugün sadece tabelası kalmış. Kapısı ise muhteşem bir ahşap işçilik eseri. Kendine hayran bırakıyor. O kapı bir zamanlar, çok değil 70-80 yıl önce öğrencilere açılırmış. Otopark alanı ise eğitim gördükleri sınıflar ve o sınıflara açılan koridorlarmış. Eski okuldan sağa doğru ilerlediğinizdeyse sinagogun bulunduğu sokak çıkıyor karşınıza. Bugün harabe olsa da geçmişinin tüm ihtişamını taşıyan köşkler, konaklar… Bahçelerini sokağa bağlayan bugün eşine zor rastlanır güzellikte kapılar… İncelikle işlenmiş korkuluklar… Kırık camlarının arasından görünen duvar bezemeleri…
Burası Ankara’nın İstiklal Mahallesi diye anılan Yahudi Mahallesi. Bu mahalleyi Ulus’un ara sokaklarında unutulmaktan kurtarmaya çalışan, son durumunu belgeleyen, eski sakinleri ile görüşerek “Hermana” belgeselini hazırlayansa araştırmacı Enver Arcak…
Türkiye’de çok kültürlü hayat denildiğinde ilk akla gelen şehirlerden biri Ankara olmaz. İstanbul, İzmir, Edirne, Bursa, Trabzon, Diyarbakır, Van gibi şehirler sayılır, ama Ankara o listede yer almaz. Sizce neden?
İlk aklıma gelen sebebi: Cumhuriyet. Bize Ankara, Cumhuriyet ile var olmuş gibi gösteriliyor, anlatılıyor. Halbuki geçmişi çok köklü. Roma dönemine dayanıyor. Çok kültürlü yaşama deneyimi de 100-150 yıl öncesine kadar var olan bir şeydi. Hristiyanlarla başlamak gerekirse, özellikle Ermeniler Ankara’da yoğun bir nüfusa sahipmiş. Yangına kadar da izleri bulunuyormuş. Yahudi toplumu özelinden bakarsanız Ankara yoğun bir nüfusun bulunduğu yerlerden değil. Fakat bu şehirde Yahudi yerleşimi tahmin edilenden çok daha önce başlamış. Benim konum kapsamında 16. yüzyıldan itibaren ulaşılabilen belgeler var. Bu mahallede kimler yaşamış, hangi işleri yapıyorlarmış diye kayıtlar var.
O dönem Ankara’nın durumu nasıl?
Ankara, 15. yüzyılda Anadolu’da nüfusu Bursa’dan sonra en kalabalık Osmanlı şehri. Bunun nedenlerinden biri de ticaretin olması. Özellikle de tiftik keçisi çok önemli bir meta. Sadece ülke içi değil. Uluslararası alanda da ticareti yapılıyor. Ermeniler ve Yahudiler de bu ticarette etkililer. Bu da doğal olarak çok kültürlü yaşamı getiriyor. Yakın zamana kadar da bu devam ediyor.
Peki bu bugün Ankaralılar tarafından biliniyor mu?
Bugün Ankaralılara 1900’lü yıllardaki demografik yapıyı sorsanız yüzde 99’u bunu bilmez. Eğer özel ilgi alanı değilse…
Bir Ankaralı şehrinin geçmişindeki mirasla nasıl karşılaşır?
Buna şöyle bir kişisel anlatı ile yanıt vermeye çalışayım. Bir arkadaşım evlendikten uzun zaman sonra eşine Ermeni olduğunu söylemiş. Eşinin bu konuda bir takıntısı olmayacağına inansa da anlatmamış işte. Bu belki başka şehirlerde de yaşanabilir. Fakat Ankara için farklı bir yanı var. Burada bir “Cumhuriyet ütopyası” var. Bu ideale göre şehir baştan yapılmış. Bir motivasyon var. Bu dönemde dışarıdan göç alıyor. Ve bu potanın içinde herkes eritilmek isteniyor. Tek bir vatandaşlık tanımı içinde. Ve bir cazibe merkezi de oluşturuluyor. Yahudi toplumu da bundan etkilemiş. En yüksek nüfusa bu dönemde çıkıyor.
En yüksek nüfus ne kadar oluyor?
Ankara’daki Yahudi varlığının geçmişi MÖ 2. yüzyıla uzanıyor. Hristiyan havarilerinden Aziz Paul’ün Ankara’ya iki kez gelip vaaz verdiğini biliyoruz ki İncil’de “Galatyalılar’a Mektuplar”da bir bölümde bahsi geçen Ankara’daki Yahudilerdir. Ancak o Yahudiler nerelerde yaşıyorlardı bilemiyoruz. Şerri Sicil kayıtları ve Tahrir Defterleri gibi Osmanlı dönemi yazılı kaynakları 16. yüzyıldan itibaren bize isimleri de kapsayacak şekilde detaylı bilgiler sağlamakta. 1598’deki bir kayıt 85 evli 16 bekâr vergi yükümlüsü Yahudi’nin Ankara’da yaşadığını gösteriyor. Benzerlik gösteren diğer kayıtlarla birlikte yaklaşık 450-500 Yahudi yaşıyordu dönemin Ankara’sında. 1908’deki nüfus 1265 ve 1914’teyse 1026 olan nüfus Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın başkent olmasıyla dışardan aldığı göçlerle 3000-5000 kişiye kadar çıkmış. 1960’lardaki sayısı yaklaşık 500 civarındaymış. Bu nüfusun içinde Trakya Olayları döneminde bölgeden gelenler de var, öncesinde Selanik’ten gelenler de…
Selanik’ten gelenler böylece geleceklerindeki Holokost’tan da kurtulmuş oluyor değil mi?
Evet. Ve bu projede konuştuklarım arasında Avrupa’dan kaçıp gelenler de var. Fotoğrafları ve belgeleri ile. Böylece Ankara’daki Yahudi toplumu farklı kesimlerin bir araya gelmesinden oluşuyor. En eski cemaatse “Romanyot” denilen Roma’dan kalma topluluk. Bugün Ankara Yahudi toplumu içinde kendisine Romanyot diyen kimseye ulaşamadık. Anlatılara göreyse Ankara’da üç sinagog bulunuyor. Bu sinagoglardan ikisi Portekiz ve İspanyol, diğeri ise Romanyot diye anılıyor.
Projeniz kapsamında Ankara’daki Yahudi toplumuna ulaştınız mı?
Bugün kökenleri de Ankara’da olan Ankaralı Yahudiler 50-100 civarında. Çok az kalmış durumda. 1960’larda 500-600 kişilik bir nüfus var. 1970’ler ve 80’lerdeyse 10 erkeği toplayamayacak kadar az bir toplum vardı. Belgesel kapsamında hâlen Ankara’da bulunan kişilerden konuştuklarım oldu. Ancak filmdeki söyleşilerde İstanbul’da ve İsrail’de yaşayan göç etmiş kişiler yer alıyor. Amerika’ya göç etmiş kişilerden de ulaşabildiklerim oldu.
Neden bu kadar azalmış?
İsrail’in kuruluşuyla özellikle oraya göçler olmuş 1940’ların sonunda; sonraki yıllarda da devam etmiş oraya gidişler. İstanbul’un 1950’li yıllardan itibaren ticaret merkezi olarak önemini artırması, Ankara’nın idarî merkez olarak kalmasıyla oraya da gidişler hızlanmış. Çünkü çoğu ticaretle uğraşan insanlar. Varlık Vergisi’nin de etkisi olmuş, ama İstanbul ve İzmir’dekilere göre daha az etkilenmiş Ankaralılar.
Röportajlarınız sırasında Türkiye’de yaşayan Ankaralı Yahudiler ile İsrail’de olanlar arasında fark gördünüz mü? Mesela belge ve fotoğraf paylaşma konusunda…
Çok fark var, özellikle de bu verdiğiniz örnek üzerinden. İsrail’dekiler aile albümlerini sonuna kadar açtılar. Yastık altı arşivlerinin tamamını verdiler. Kullanmamızdan da çok memnun oldular. Türkiye’de de yardım edenler oldu tabii, ama görsel toplamak daha zordu. Mesela albümlerini atanlar vardı. Sonuçta herkes aynı şekilde bakmıyor aile albümlerine. Bu benim işiminse belkemiği.
Ailelere kendinizi anlatmakta zorlandınız mı?
Başta çekingenlik oldu elbette, ama birileri bana yardımcı oldukça, ne yaptığımı anlamaya başladılar. Çok kısa sürede oluşturduğum bir proje de değildi. Yıllar boyu uğraştığınızda ne yaptığınız fark ediliyor. İsrail’deki Ankaralı Yahudiler için memleketten biriydim. “Hoşgeldin hemşehrim” kontenjanındandım. Üstelik sadece röportajla da sınırlı kalmadık. İlişkimiz sonra da devam etti. Hâlâ görüşüyoruz. Hayatları Türkçe üzerine kurulu zaten. Türkiye’den kopmadan yaşıyorlar.
Bu işe başlama motivasyonunuzu ailelere nasıl açıkladınız?
İyi ki arkeoloji okumuştum. Bizim prensibimizde bir amaca yönelik değil, ilginç olan, boşta olan her şey araştırılır. Ben 40 yaşındayım. Doğma büyüme Ankaralıyım, ama 6-7 sene önce haberim oldu Yahudi toplumunun buradaki varlığından. Meraklı bir arkeolog olarak bu kadar geç keşfetmeme de şaşırdım. Öğrenmeye başladıkça daha da uğraşmaya başladım.
Ankaralı Yahudilerin varlığını siz ilk nasıl “keşfettiniz”?
Mahalleden dolayı. Açıkçası ben bir şehir rehberi hazırlamak istiyordum. Ankara’da en çok ilgimi çeken yer Ulus. Çünkü burası eski şehrin merkezi ve pek çok güzel binayı barındırıyor. İnsanların bilmemesine şaşırıp kendim bilmediğimde de utanıyorum. Merak edip bilmek gerekiyor. Ben bu mahalleye gittiğimde bir şey hissettim. Bir dokusu vardı. Çok özel bir dokusu. Köhne duruyordu, ama geçmişi belliydi. Yaşanmışlığını hissettiriyor. Ayrıca burası pek çok değişikliği de yaşamış. Adı da buna dahil. 1523’te “Hacendi”, 1785-1840 arasında “Hacendi Hoca Hindi”, 1891’de “Müslim-Hoca Hindi GayriMüslim”. Daha yakın zamanlarda, Yeğenbey, Sakalar olarak adlandırılmış. Günümüzdeki resmi adı “İstiklal”.
İstanbul’daki Tarlabaşı gibi…
Evet. Ankara’da böyle yerleri bulmak da zor. Ermeni Mahallesi zaten yanmış. İzmir’den İstanbul’dan alıştığımız o mimarî üslup aslında yangın öncesinde Ankara’da da varmış. Kartpostallar bize bunu gösteriyor. Ve kalan Yahudi Mahallesi olmuş. Bu mahallede bir sinagog da hâlâ varlığını sürdürüyor. Sinagogun olduğunu belki daha önce duymuştum ama gitmemiştim, görmemiştim. Kapalı olması beni daha fazla arayışa itti. Ankara sinagogu güzel bir sinagog. Dışarıdan, hatta avludan bile çok mütevazı duruyor. İçi ise çok güzel, ilgi çekici. Araştırmaya başladıkça oradaki yaşanmışlığı görmeye başlıyorsunuz. Bir kolon artık sadece kolon olmuyor. Orada sizden önce kimlerin durduğunu fotoğraflarda gördüğünüzde bir başka anlam kazanıyor.
Projeye başladığınızda size yönelik tepkiler neydi?
Birçok kişi bana “Sinagogu açmazlar. Seni kabul etmezler” gibi motivasyon kırıcı şeyler söyledi. Beni bunlar yıldırmak yerine daha çok tetikledi. Sonuçta kent kültürüne dair bir şey yapıyordum. Bu iyi bir şey. Mesela bir ev yandı gitti. Bunu önceden kaydedebildiysek bir kazanç olurdu. Belki de bu nedenle tahmin ettiğimden daha çok yardım gördüm.
Sizinle bağlantıya geçenler de oldu mu?
Tabii… Sadece İsrail’de değil dünyanın dört bir yanında Ankaralı Yahudi var. Duyan yardıma koştu. Tamamen İngilizce yazıp sonuna “Umarım bu malumat yardımcı olur” diye mesaj atanlar var. Ben de yanıt olarak “This ‘malumat’ is great!” diye yanıt veriyordum. Beni motive eden şeylerden biri de buydu. Biri mesela afişin fotoğrafını görüp “Oradakilerden biri benim babam” dedi. Sonra da bana bilgi ve belge gönderdi.
Ankara’daki Yahudi Mahallesi’nin bugünkü sakinleri sizi nasıl karşıladı?
O bölge otantik bir yer zaten. Fotoğrafçılar için Ankara’da çok fazla alan da yok. O nedenle fotoğrafçılara alışkınlar. Bunu bağımsız tek başıma yaptığım için kimsenin ilgisini de çekmedi. Ciddi bir prodüksiyon olarak gitmeyince göze batmadım. Bir de ben Ankaralıyım. Burayı iyi biliyoruz. Oradakiler başka yerlerden göç edip geldikleri için bölgenin dengesini belki onlardan da iyi biliyorum.
Ankaralılar bu bölgeyi nasıl görüyor?
Ankaralıların çoğunluğu böyle bir yerin varlığından bile habersiz. Ankara’da tarihi dokusunu koruyan mahallenin çok az olması sebebiyle sadece haftasonu nadiren fotoğrafçıların geldiği bir yer. Onların da bu yerin tarihiyle ilgili kısıtlı bilgiye sahip olduğunu söyleyebilirim. Mahallede yaşayanlar sinagogu kilise olarak biliyorlar mesela…
Projeye kuşku ile yaklaşan olmadı mı?
İsrail’den ayrılırken 1,5 saat ne yaptığımı sordular. Kimden destek aldığımızı merak ettiler. O zaman hiçbir yerden de fon almamıştık.
Türkiye’de bunu merak eden olmadı mı?
Olmaz mı? Türkiye’de şüpheyle yaklaşanlar oldu. Neden bu konuyu seçtiğimi sorguladılar. Ya da o imalar vardır, bilirsiniz. Yaftalamalar çok rahatsız etti. “Önün açık” diye imalarda bulundular. Şaka yollu bile yapılanlar iyi hissettirmiyor insanı.
Filmin adı neden “Hermana”?
Hermana, Yahudi İspanyolca’sında “kız kardeş” anlamına geliyor. Ankara’daki Yahudiler bir sesleniş kelimesi olarak kullanırmış. Bunu Beki Bahar’ın Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri kitabından öğrenmiştim.
Ankaralı Yahudilerin kuşakları arasında Yahudi İspanyolcası bilgisi nasıl?
Yahudi İspanyolcası “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyalarından etkilenmiş. Sadece eskiler biliyor, ama lisanı konuşmamaya dikkat ettiklerini, kaçındıklarını söylediler bana. Sonraki nesillerde pek bilen yok zaten.
Belgeselinizin tanıtımında müzikle olan ilişkileri de güçlü görünüyor? Şarkılar kültürü taşımada nasıl bir rol üstlenmiş?
Şarkılar neşeyi, hüznü yaşatan ve anlatan önemli belgelerden. Ulaştığım belgeler arasında 1980’lerde kaydedilmiş, Ankara’daki Yahudilerin söylediği Ladino şarkılar da var. Belgesel için Aydın Akın’ın yaptığı müziklerde o havaya yakın tınılar var. Yanı sıra, Ankara’da 1960’lı yıllarda hahamlık yapmış Avram Kohen bir Ladino, bir Türk Sanat Müziği şarkısı söyledi. Alaturka makamlar dinî ibadetlerde de kullanılan bir form ve elbette bu toprakların etkileşimi müzikte de görülebilir vaziyette.
Röportajlar sırasında Ankaralı Yahudilere mahallelerinin son halini gösterdiniz mi? Ne hissettiler?
Mahalledeki çekimlerimi gösterdiğimde büyük bir nostaljiyle izledi göç etmiş kişiler. Onlar da bana mahalleyi sonradan 1990’larda ziyaret ettiklerinde yaptıkları çekimleri izlettiler. Evlerin bugünkü tahribatı bu videolardan kolayca anlaşılabiliyor maalesef.
Proje ile ilgili İsrail’deki ilgi nasıldı?
Tel Aviv’e gittiğimde kayıtlarda Ankaralı Yahudilerle ilgili hiçbir şey çıkmıyordu. Böylece yaptığım şeyin değerli olduğunu hissettim. Bu işi özel kılan, az araştırılmış bir alan olması. Mevcut kaynak araştırmasının yanı sıra yastık altı arşivlerini ortaya çıkarttık. Bu sadece fotoğraf da değil. Şirket kuruluş belgeleri, kartvizitler, referans mektupları gibi belgeler. Bir belge buldum mesela, şirket tasfiye belgesi. Aile bu bulduğum belge üzerinden kendi geçmişini tamamladı, “Demek ki buna kızıp Ankara’dan ayrıldılar” diye.
Bu mahallenin geleceği ne olacak?
Bu mahallenin Hamamönü gibi bir yer olmasını istemiyorum. Bir fotoğraf ve video kaydı şu an çok değerli. Köhne de olsa. Hâlâ bu hâliyle dokusu duruyor. Mesela Ulus’ta bir başka bina vardı. Çok hoşuma giden bir bina. Macar mimarlar geleneği vardır Ankara’da. Onlardan biri tarafından yapılmıştı. İyi durumda değildi. Restore ettiler. Güya. Bambaşka bir şey oldu. Tiyatro dekoruna dönüştü. Bir de tabela yerleştirdiler. O köhne hâli daha güzeldi. İçine girdim. Ruhu kalmamıştı. Bazen bu nedenle bilinmemesi iyi bir şey diye düşünüyorum bu mahallenin. Çözüm bu şekliyle bir değişim değil.