Dünyada ve Türkiye’de geçtiğimiz iki üç hafta içinde şunlar yaşandı:
Yemen’de bir intihar bombacısı 49 kişiyi öldürdü. Ölenlerin büyük çoğunluğu bir askerî üssün yakınlarında maaşlarını almak için kuyrukta bekleyen askerlerdi. Yaklaşık 60 asker de ağır ve hafif yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Katliamı IŞİD üstlendi.
Sekiz gün öncesinde yine Aden şehrinde yine IŞİD’in üstlendiği bir başka patlamada 50 Yemen askeri ölmüştü.
Berlin’de bir Noel etkinliğine yapılan saldırıda 12 kişi öldü, 48 kişi yaralandı. Alman polisi saldırının “terör eylemi” olduğunu tahmin ediyor.
Türkiye’de önce Beşiktaş’ta, sonra Kayseri’de üç bomba patlatıldı. Polis ve askerin yanı sıra sivil vatandaşlar da öldü. Beşiktaş bombalarını TAK üstlendi.
Ardından Rusya Büyükelçisi öldürüldü. Ardından İzmir ve Gaziantep’te saldırılar yaşandı.
“Hepsinin hakkından geliriz!”
Türkiye’de saldırılara verilen resmî tepki, Cumhurbaşkanı’nın ağzından, şöyle oldu:
“Türkiye’ye terör örgütleri ve ihanet çeteleri üzerinden savaş açanlar bugüne kadar istedikleri neticeyi elde edemediler. Miletimiz tüm oyunları birer birer bozdu. Bölgemizdeki hiçbir hadise ülkemizde yaşanan darbe girişiminden ve terör eylemlerinden farklı değildir. Hepsi aynı alçak oyunun parçasıdır. Riyakârlıkları deşifre olmuştur. Yaşadığımız dönem, en az İstiklal Harbi kadar önemlidir, kritiktir. Hayatî sonuçlar doğuracak ehemmiyettedir. Ortada daha büyük bir oyun var. Saldırıya uğrayan özgür ve müreffeh Türkiye mücadelesidir.”
Cumhurbaşkanı’nın bu ve buna benzer sözleri, “Bütün dünya bize düşman, biz Türkler hepsinin hakkından geliriz” yaklaşımı, irili ufaklı politikacılar ve bütün medya tarafından iştahla tekrar ediliyor.
Öyle bir hava yaratıldı ki, bütün yabancı gazeteci ve diplomatlar casus, ağzını açan her Türk hain ve suçlu.
Sanki dünyanın geri kalanında her taraf süt liman da, bir tek Türkiye’de bombalar ve ölüm hüküm sürüyor!
Oysa İngiltere’den Malezya’ya, New York ve Paris’ten Kahire ve Keşmir’e, birkaç yıldır keşmekeş, istikrarsızlık ve şiddet at koşturuyor. Türkiye’de yaşananlar dünyada olup bitenlerin sadece bir parçası. Ortada “büyük bir oyun” filan yok.
Ama olayların gerçek nedenini konuşmak yerine, “birlik beraberlik” geyiği yapmak, “millî seferberlik” ilan etmek daha kolay ve daha faydalı.
Oysa, şu basit soruları sormak yeterli olur:
Barış süreci sona erdirilmeseydi TAK bomba patlatıyor olacak mıydı?
Suriye’ye müdahale edilmeseydi IŞİD Türkiye’yle ilgilenecek miydi?
Türkiye’ye karşı bir oyun sahnelenmiyor. Yanlış hesapların, hatalı politikaların bedelini ödüyoruz. Rüzgâr eken Türkiye fırtına biçiyor.
“Türk düşmanı kirli ittifak”
Ortaköy’deki katliamı bir gazete şöyle yorumladı:”Türk düşmanı kirli ittifak, maşalarını üstümüze saldı.”
Niye “IŞİD” değil de “kirli ittifak”? Çünkü bir yandan çeşitli silahlı örgütler, bir yandan da Batı (Amerika, Avrupa Birliği, üst akıl filan) Türkiye’ye karşı hep birlikte davranıyor!
Niye “insanlık düşmanı” değil de “Türk düşmanı”? Çünkü bu kirli ittifak başka hiçbir şey yapmıyor, sadece Türklerle uğraşıyor, sadece Türkiye’ye saldırıyor!
Gerçekte olan ise şu: Türkiye, bütün büyük emperyalist güçler ve küçük bölgesel güçler gibi, dünyanın en istikrarsız bölgesine müdahale ediyor ve bu müdahalenin sonuçlarından etkileniyor. Bölgede Amerika, Rusya veya Suudi Arabistan’ın yaptıklarıya Türkiye’nin yaptıkları arasında bir fark yok. Her biri kendi çıkarlarını dayatmak amacıyla çeşitli ittifaklara giriyor, çıkıyor, tekrar giriyor.
Her biri bölgeye müdahale ettikçe bölgenin istikrarsızlığından etkileniyor, bölgedeki barut fıçısından kendi payına düşeni alıyor.
Türkiye’deki “Türk düşmanı kirli ittifak” söylemi ile Batı’daki “Medeniyet düşmanı İslamcı ittifak” söylemi arasında hiçbir fark yok. Her ikisi de yalan. Her ikisinin de amacı, dış düşmanlara işaret edip egemenlerin içerde yaptıklarının kabulünü sağlamak.
Ne diyor Cumhurbaşkanı? “Milletçe kenetleneceğiz. Birbirimize daha fazla kenetlenerek kirli oyunlara geçit vermeyeceğiz.”
Ne demek bu? “Bu kadar çok dış düşman varken hukuk mukuk gerekmez; OHAL devam edecek; istediğimi tutuklayacağım; başkan olacağım. Fazla laf etmeyin, kenetlenin yeter!”