Roni Margulies
Devrimin nasıl bir şey olmadığını anlatmak çok kolay.
Parti’nin Merkez Komitesi toplanır, kısa bir tartışma sonrasında haftaya Salı günü devrim yapılacağı kararını verir, Salı günü devrim yapılır.
Bu senaryoda, devrim günü sokakta görülen işçilerin hepsi mavi tulumlu, çok kahraman, çok güçlü kuvvetli, çok özverili devrimcilerdir. Hepsi Stalin Rusya’sının afişlerinden inip sokağa çıkmışlardır adeta.
Ve Salı akşamüzeri devrim tamamdır, Parti iktidardadır, Parti Genel Sekreteri ülkenin mutlak hakimidir.
Bu devrim, Stalinist bir düşten ibarettir.
Dünya tarihinde böyle bir devrim yoktur.
Bu şekilde gerçekleşen şeylere devrim değil, darbe denir. O zaman da zaten sokaklarda işçiler değil, askerler olur.
Sovyet devrimi
Bazen, 1917 Ekim Sovyet devriminin böyle gerçekleşmiş olduğu, dolayısıyla da devrim değil darbe olduğu iddia edilir.
Oysa Ekim, devrimin başlangıcı değil, sonudur. Şubat ayında devrimin patlak vermesi, herkes gibi Bolşevik Partisi’ni de şaşırtmıştır. Şubat’ta başlayan devrim, uzun, karmaşık ve hareketli bir süreç sonucunda, istikrarsız bir ‘ikili iktidar’ döneminin sonrasında, Ekim ayında Sovyet’lerin (yani işçi konseylerinin, şuraların) iktidarı almasına yol açmıştır.
Ekim ayında iktidara Bolşevik Partisi değil, Sovyet’ler gelmiştir. Nitekim, Bolşeviklerin sloganı “Tüm iktidar Sovyetlere” idi, “Tüm iktidar Parti’ye” değil. Ve bu sloganı öne sürdüklerinde, Bolşevikler Sovyet delegeleri arasında azınlıktaydı. Devrim süreci boyunca çoğalan, ama Şubat’ı izleyen aylarda çok küçük olan bir azınlık.
Ya Arap devrimleri?
Gerçek devrimler, tarihteki bütün devrimler, Tunus’taki devrim gibi başlar.
Kimse karar veya emir filan vermez; kimse genç bir adamın kendini yakmasının 23 yıllık bir diktatörlüğün yıkılmasına yol açacağını kırk yıl düşünse tahmin edemez.
Büyük kitlelerin sokaklara dökülmesini sağlayan o “Yetti artık!” anının ne zaman ve nasıl geleceğini kimse bilemez.
Ve o kitlenin %99’u tek bir amaçla dökülmüştür sokaklara: Diktatörden kurtulmak. Bunun ötesinde ortak bir amaç yoktur.
Diktatör devrildikten sonra sosyalizme doğru adım atmak, işçi sınıfının iktidarını kurmak, üretim araçlarının kamulaştırılması gibi amaçlar sadece sosyalistlerin kafasında vardır; sosyalistler de kitlenin içinde çok küçük bir azınlığı oluşturur.
Çok büyük çoğunluk, sokaklara döküldüğü ana kadar, diktatörden nefret etmek dışında belki de hiç siyaset düşünmemiştir. Nasıl bir toplum istediği konusunda, özgür olma isteği dışında belki de hiç kafa yormamıştır. Yol gösterici olarak Marx’ı veya Lenin’i değil, diktatöre zaman zaman kafa tutmuş ama kendisi de çok muhafazakâr olan bir adamı düşünüyordur.
Kısacası, kitlenin çok büyük çoğunluğu bu tür sorunları, ne yapmak ve nasıl ilerlemek gerektiğini ancak sokaklara döküldükten sonra, diktatör devrildikten sonra düşünmeye başlar. Ve her kafadan bir ses çıkar.
Daha düne kadar diktatöre kuzu kuzu boyun eğen insanlar, bir anda komünist oluvermez. Birileri diktatörün yerine yeni bir cumhurbaşkanı gelmesini yeterli bulur. Kimileri bulmaz, yepyeni bir hükümet kurulmasını ister. Kimileri daha da ileri talepler ileri sürer. Ve devrim sürecinde her gösteride, her işyerinde, her kahvede hiç durmadan hep bunlar tartışılır. Hangi görüşün daha büyük kalabalıkları etkileyeceğinin, devrimin ne yönde devam edeceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Partinin işlevi
Örgütlü bir sosyalist partinin işlevi tam da bu noktada devreye girer.
Her kafadan bir ses çıkar ve bin bir türlü fikir ortaya atılırken, sosyalistler biraz daha iyi bir cumhurbaşkanıyla yetinmemek gerektiğini, örgütlü davranmak gerektiğini, kitlenin kendi temsilcilerini iktidara taşıması gerektiğini anlatır, taktikler, yöntemler önerir.
Bu anlattıklarına yeterince taraftar bulurlarsa, devrim süreci ilerler.
Bulamazlarsa, egemen sınıfın dayatmaya çalıştığı kişi ve hükümetlerden biri, eninde sonunda, belki kitleler yorulmaya ve eve çekilmeye başladığında, kabul görür, devrim sınırlı kazanımlarla sona erer.
Ermemesini sağlamanın yolu, devrim öncesinde kitleselleşmeye başlamış, her işyerinde çalışanların saygı duyduğu, önde gelen işçileri bünyesinde toplamış, kalabalıkların güvenini kazanmış bir devrimci partinin önceden yaratılmasıdır.