Kadir Dağhan
“Bugün yarına dünden beslenerek gelir…” der Bertholt Brecht.
Dünleriyle yüzleşmeyen, ders almayan, unutmak kolaycılığını seçen toplumlar işte bu yüzden ne yaşadıklarını anlayabilir ne de yarınlara insanî bir miras bırakabilir. Ve ne yazık ki yıllar yılı bu zihniyetin hükümran olduğu bir coğrafyanın tam da ortasındayız. Tabii ki Nemrut’un ateşine su döken karıncalar da var. Yaşamaktan, yaşatmaktan vazgeçmeyen yürekler de. Unutmayan, unutturmayanlar da. Gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki bu coğrafyada hâlâ türküler söyleniyorsa, şiirler okunuyorsa, yaşanmışlığın romanı yazılıyorsa ve dünya hâlâ dönmeye devam ediyorsa bu hafızası ve inadı güçlü olanlar sayesindedir.
Geçmişiyle yüzleşmeyen bir toplum tüm değerlerinin nasıl bir kirlilikte kaybolduğunu göremez, bilemez. Bu yüzden “Hey on beşli on beşli” türküsünde göbek atar, “Kışlalar doldu bugün” diye kadeh kaldırır, “Fırat kenarında yüzen kayıklar” deyince biraz hüzünlenir sadece. Nereden bilecek ki hepsi birer hayat çığlığıdır, hepsinin bir hikâyesi vardır? Hamasetten, ezberden, yalandan başını kaldıramamış, kendisine verilenin dışına çıkamamıştır çünkü.
Özel eğitimli yetkilendirilmiş çeteler
Söz gelimi resmî tarih öğretisinin dışında toplumun ne kadarı veya kaç kişi Dersim katliamı, varlık vergisi soygunu, 6-7 Eylül vahşeti hakkında bilgi sahibidir?
Bu kadar yakıp yıkmalar, bu kadar faili meçhuller, darbeler, katliamlar karşısında neden bu kadar suskun ve çaresiz kalmıştır bu toplum?
Nasıl oluyor da dünyanın herhangi bir köşesinde olsa yer yerinden oynayacak yolsuzluk, tecavüz ve hukuksuzluklar karşısında bu ülkede yaprak kımıldamaz.
Oysa ne darbeler, ne vahşetler, ne inkârlar yaşattırıldı özel eğitimli yetkilendirilmiş çetelerce. Yağma, talan, tecavüz, katliam, insanlık dışı ne varsa hiç eksik olmadı bu coğrafyada. Her seferinde suçlular, hainler, düşmanlar, bölücüler, gâvurlar! Bir de bunlara karşı vatanın, milletin kurtarıcıları vardı. Ve bu güruhlar her defasında taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmıyor, ama vatanı milleti kurtarıyorlardı! Kimdi bunlar, bu vatanseverler! Kaç bin ev, işyeri, kaç okul, ibadethane tahrip edildi, yağmalandı. Kaç kişi katledildi? Soruların yanıtı hiç verilmedi. Ancak her zaman fatura hep muhaliflere, mağdurlara kesildi. Ve daha nice darbelerin yolu böyle açıldı. Yeni vahşetler, katliamlar ve diğer girişimler birbirini izledi kesintisiz. Hepsinin senaryosu da, yazarı da aynıydı. Hedef kitlesi de. Geride kapkaranlık bir tarih bırakılırken geldiğimiz noktada ise anlamayan, sorgulamayan, meraksız, ilgisiz bir yapı kaldı.
Bundan dolayı dünya yıkılırken hiçbir şey umurlarında olmuyor. “Gitme öğretmenim. Sen gidersen bizi daha çok öldürürler” diyen Cizreli çocukların sesi hiç duyulmaz, hep havada asılı kalır.
“Tilkiyi yakalamalıydık”
İbretlik hikâyedir: Günün birinde sürekli olarak köye giren tilkinin bir tavuğu parçaladığını gören köylüler tilkiyi taşlamaya ve tavuğu kurtarmaya çalışırlar. Ancak tilki tavukla birlikte kaçmayı başarır. Bunu gören köyün yaşlısı tüfeğini kaptığı gibi “Tilkiyi tutun, tilkiyi bırakmayın” diye bağırarak tilkinin peşinden koşar. Köylüler “Ya dayı, bırak gitsin, topu topu bir tavuk” dese de, dinlemez. Birkaç saat sonra perişan, yorgun bir halde köye döndüğünde kendisini biraz da alaya alarak merak edenlere “Tilkiyi yakalamalıydık, tilkiyi kaçırmamalıydık” diye söylenir. Köylüler bunu amcanın yaşlılığına bağlar, üstünde durmazlar. Bir süre sonra havalar soğur, karlar yağar, aç kurtlar köye iner, hayvanlara saldırır. Birkaç hayvan telef olsa da köylüler kurtları kaçırtmayı başarır. Köylüler kurtları kovalarken yaşlı adam “Tilkiyi tutun, tilkiyi tutun” diye bağırarak daha önce tilkiyi kovaladığı yöne doğru koşmaya başlar. Geri döndüğünde soranlara yine “Tilkiyi kaçırmamalıydık, yakalamalıydık” diye söylenir. Köylüler “Dayımız iyice bunadı” deyip yine önemsemezler.
Bir süre sonra eli silahlı birileri köyü basar, evler yıkılır, yakılır, insanlar dövülür, yaralanır, karşı gelenlere olmadık eziyetler yapılır. Yaşlı adam da çok ağır darbeler alır. Silahlı adamlar çekip gidince köylüler yaşlı adamın yanına gider. Durumu çok ağırdır, ama hâlâ eliyle tilkinin kaçtığı tarafı göstererek “Tilkiyi tutun, tilkiyi yakalayın” diye söylenmektedir. Bunu üzerine köylülerden biri sinirlenerek: “Yav dayı, evimizi başımıza yıktılar, mahvettiler, öldürdüler bizi, sen hâlâ tilki de tilki diye tutturmuşsun” deyince, yaşlı adam doğrulmaya çabalar ve başını hafifçe kaldırarak: “Tilkiyi ciddiye alsaydınız, ne kurtlar gelebilirdi ne de silahlılar” der.