Tim Flannery
The Weather Makers (İklim Yapıcılar) adlı kitabımı 2005 yılında yazdığımda, iklim değişikliği biliminin o dönemde bilinen durumunu göstermiştim. Kitap epeyce övgü aldı, ama aynı zamanda iklim değişikliği şüphecileri tarafından aşırı ve etrafı telaşa veren bir kitap olmakla eleştirildi.
Kitap yayınlandığından bu yana Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) dördüncü ve beşinci değerlendirme raporunu yayınlayarak, ortaya iki önemli özet metin koydu. Ayrıca binlerce bilimsel yayın da, dünyamızın iklim sisteminin karbon kirliliğine nasıl tepki verdiğini daha iyi anlamamızı sağladı.
Bunun sonucunda, iklim biliminin pek çok detayı açıklığa kavuştu. İklim değişiminin yol açtığı önemli eğilimlere yönelik bilimsel tahminler hiç olmadığı kadar kesin hâle gelmekle kalmadı, bugün pek çoğumuz fazlasıyla değişmiş bir iklimde yaşamanın doğrudan deneyimlerine de sahibiz. İklim değişikliği bilim tarafından doğrulanmış, yaşanan bir gerçeklikken, iklim değişikliği şüphecilerinin alanı daralıyor.
Aşırı hava olayları
İnsanın atmosfere saldığı sera gazları öylesine emsalsiz bir düzeye ulaştı ki, iklim sistemi bu yükün altında eziliyor ve bugün küresel ısınma her iki yarımkürede de gerçekleşiyor. İçinde yaşadığımız dünya hızla değişiyor; ama pek az değişiklik gezegendeki aşırı hava koşullarındaki artış kadar kapsamlı veya rahatsız edici. İnsan kaynaklı iklim değişikliğini inkâr eden ve sayıları giderek azalan insan grubu için ise bu, yeni bir savaş alanı – ama savunmakta giderek daha da zorlandıkları bir alan.
Aşırı hava koşulları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı halkın kavrayışı açısından kritik bir öneme sahip, çünkü insanlara en büyük etkiyi yapan ortalamalardaki bir artış değil, yıkıcı sonuçları olan aşırı hava olayları. Bu bağlantının inkâr edilmesi, insanların iklim değişikliğinin yalnızca gelecek nesillerin endişelenmesi gereken bir şey olduğunu düşünmesine yol açıyor. Oysa, öyle değil.
İklimimiz çoktan değişti ve geride bıraktığımız onyılda müsrifçe yaktığımız kömür, petrol ve doğalgazın sonuçlarına giderek daha sık tanık oluyoruz. Yakın zamanda gerçekleştirilen bilimsel gelişmeler sayesinde bilim insanları artık her bir aşırı hava olayı üzerindeki insan etkisini ölçebiliyorlar. Dolayısıyla iklimimizde gerçekleşen aşırı olaylar iklim değişikliği biliminde son onyılda nelerin değiştiğini incelerken bakılması gereken bir nokta.
Avustralya Açık Tenis Turnuvası
Avustralya Açık Tenis Turnuvaları Melbourne’un sıcak ve güneşli günlerinde gerçekleşir ve turnuvanın yapıldığı iki hafta boyunca şehirdeki tek sohbet konusu tenis olur. 2014 Açık sırasında, eşi benzeri görülmemiş şiddette bir sıcak dalgası Melbourne’u etkisi altına aldığında ve hem şehrin en sıcak 24 saatinin yaşanmasına neden olup hem de 41 derecenin üzerindeki sıcaklıklarla geçen dört günle rekor kırdığında, turnuvaya ev sahipliği yapması için inşa edilen stadyum bir fırına dönüştü.
İklim bilimcilerin, aşırı sıcak dalgalarının kaçınılmaz olduğu yönünde uzun zamandır yüksek sesle yaptığı uyarılara rağmen Rod Laver Arena bu duruma uygun şekilde inşa edilmemiş, hem insan hayatı hem de malî kaynaklar tehlikeye atılmıştı. Milyonlarca dolar söz konusu olduğundan turnuva organizatörleri oyunları sona erdirmekte isteksizdi. Kavurucu günler boyunca oyuncular 40 derecenin üzerindeki sıcaklarda, kortlarda kozlarını paylaştı. İzleyiciler de inatla maçları terk etmedi, ama binden fazla seyirci sıcaklık stresi tedavisi gördü. Sonunda hem oyuncuların hem de izleyicilerin sağlığını tehdit eden tehlike kabul edilemez bir düzeye erişti ve milyonlarca dolarlık turnuva durdurulup ertelendi.
2014 yılının sonlarında Princeton Üniversitesi Jeofizik Akışkanlar Dinamiği Laboratuvarı’nda çalışan Dr. Thomas Knutson ve meslektaşları 2013 yılında Avustralya’da yaşanan aşırı sıcağın insan kaynaklı sera gazları olmadan gerçekleşmesinin mümkün olmadığını gösteren bir analiz yayınladı.
Avustralya 2013 sıcağı o kadar aşırıydı ki, yalnızca doğal faktörlerin dahil edildiği modellerin oluşturduğu 12.000 simülasyonun (biri hariç) hepsinde öngörülen olasılıklar yelpazesinin dışında kalıyordu.
Dahası, insan etkisi o yıl gerçekleşen sıcak dalgalarının, o sıklıkta gerçekleşme ihtimalini üç kat, o yoğunlukta gerçekleşme ihtimalini ise iki kat atırıyordu. Aşırı hava olayları ile iklim değişimi arasındaki bağlantıyı bu şekilde kurma yeteneğimiz çok yeni ve bunun dünyanın iklim sistemini nasıl değiştirdiğimiz konusundaki kavrayışımızda devrim yaratması ihtimali yüksek.
Çan eğrisi
Geçtiğimiz 200 yılda dünyanın aşağı atmosferinin ortalama sıcaklığı yaklaşık 1 derece arttı. “Bu kadar küçük bir ortalama sıcaklık artışı, nasıl olur da aşırı iklim olayları üzerinde böylesine büyük bir etki yaratabiliyor?” diye sorulabilir. Bu sorunun dikkate alınması gereken farklı yönleri var. Biri şu: Sera gazları tarafından tutulan fazla ısının yaklaşık %90’ı okyanuslara yönleniyor ve böylece okyanuslar çarpıcı bir şekilde ısınıyor. Bu da buharlaşmayı başkalaştırarak yağmurun ve siklonların yoğunluğunu ve bir bütün olarak su çevrimini etkiliyor. Ancak ikinci ve daha önemli olan yanıt şurada yatıyor: Eğer herhangi bir yerde havayı gözlemleyip bir çizelgeye dökerseniz çan eğrisine benzer bir şekil elde edersiniz. Daha sıcak hâle gelen iklimimizde hâlâ bazı soğuk günler yaşıyoruz. Ancak çok daha fazla sıcak günlerden, özellikle rekor kırıcı düzeyde sıcak olan günlerden geçiyoruz.
ABD’de 2013 yazında 3.000’den fazla iklim rekoru kırılırken, çok daha az sayıda meteoroloji istasyonu olan Avustralya’da 123 rekor kırıldı. 2014 yılında ise Avustralya’da 156 rekor daha kırıldı. İklim değişimi gözlerimizin önünde gerçekleşiyor.
Melbourne’da 2009 yılında görülen ve iyi belgelenen sıcak dalgası sıcağın sağlık üzerinde nasıl etkileri olduğunu ayrıntılı bir şekilde gösteriyor. Hem gündüz hem de gece sıcaklıklarının yüksek olduğu dört günün ardından pek çok insanın bedenleri aşırı stres altında kalıyor ve fazla ısıyı dışarı atamıyordu. Ölüm kayıtları gösteriyor ki Melbourne’de 26 Ocak ile 1 Şubat arasında (yani yaz aylarında) yılda ortalama 90 kişi ölüyor.
Ancak 2009’daki sıcak dalgası sırasında, büyük çoğunluğu aşırı sıcaktan dört gün sonra gerçekleşen 374 “ek ölüm” vakası kaydedildi. Kontrol edilmeyen yangınlar ve kasırgalar manşetlere çıkıyor olabilir, ama doktorların “sessiz katil” diye adlandırdığı bu olgudan neden korktuklarını anlayabilmek kolay.
Morglarda aşırı yığılma
Sıcak dalgaları elbette her zaman var olmuştur. Bunların en sıcağı (2012 yılı öncesinde) ‘toz çanağı’ (dustbowl) döneminde 1936’da Amerika’da yaşanan sıcak dalgasıydı. Yaklaşık 600 kişinin ölümüne neden olan büyük 1995 Chicago sıcak dalgası sera gazı yoğunlukları tırmanmaya başlarken gerçekleşmişti, bu yüzden iklim değişimi tarafından etkilenmiş olabilir. Ancak değişen iklimin sıcak dalgalarını sert bir şekilde etkilemesi 21. yüzyılın başlamasıyla birlikte gerçekleşti.
İnsanlık sıcak dalgalarının sağlık için ne kadar büyük tehdit olabileceğinin farkına 2003 yazında vardı. O yıl Avrupa’da kayıtların tutulmaya başlandığı 1540 yılından beri görülen en sıcak yaz yaşanıyordu. En zor şartlar Fransa’da yaşandı ve yaz tatillerinin geleneksel zamanı olan Ağustos ayı geldiğinde ülkenin bazı bölgeleri rekor sıcaklıklarla kavruluyordu. Aileleri deniz kenarlarında bulunan pek çok yaşlı insan aşırı sıcakla baş etmekte zorlandı; yetkililerin sıcağa hazırlıksız olması durumu daha da kötüleştirdi.
Sıcak dalgaları büyük bir tehdit olarak düşünülmediğinden pek çok yaşlı bakım tesisinde klima bulunmuyordu. Yine de huzurevlerinde kalanlar, evde yalnız yaşayan yaşlılara kıyasla durumla daha iyi başa çıkabildi. En yüksek ölüm oranı, aşırı sıcaklık, dehidrasyon, kalp ve akciğer hastalıkları yaşayan, kendilerine yardım edecek kimseleri olmayan “kendisine yeterli yaşlılar” arasında görüldü.
Fransa’da sıcaklıktan kaynaklanan yaklaşık 15.000 ölüm, morglarda aşırı yığılmaya ve Paris dışında soğutmalı bir deponun geçici olarak bu amaçla kullanılmasına neden oldu. Tüm Avrupa’da 70.000’den fazla insan sıcaklık yüzünden hayatını kaybetti. Şu anki ısınma oranları devam ederse yüzyılın ortasına gelindiğinde 2003 Avrupa sıcaklık dalgasında görülen durum yıllık ortalama sıcaklık hâlini alacak.
Avustralya’da sıcak dalgaları daha sıcak oluyor, daha uzun sürüyor ve geçmiştekilerden daha erken başlıyor. Ülkede ölçülen bir yıldaki sıcak günlerin (35 dereceden yukarısı) sayısı son 50 yılda iki katına çıktı ve Perth şehrinde her yıl görülen sıcak dalgalarının sayısı ikiye katlandı. Adelaide’de sıcak dalgaları 50 yıl öncesine göre ortalama iki gün daha uzun sürerken, Melbourne’da sıcak dalgası dönemi 17 gün daha erken başlıyor. Adelaide’de 2014 yılında 40 derecenin üzerinde 13 gün yaşandı (şu anki ortalama iki gün). Bu ortalamanın (13) 2030’a kadar normaal yaz ortalaması hâline gelmesi bekleniyor.
Son birkaç yıldır, rekor kıran sıcak dalgaları Şangay’dan Texas’a pek çok yerde hissediliyor. ABD’de 2011-12 yıllarındaki yoğun sıcak dalgalarının sayısı uzun süreli ortalamanın neredeyse üç katıydı. Hem 2011 Texas sıcak dalgası hem de Orta Batı’daki 2012 sıcak dalgası rekor kırdı.
Aşırılık konusunda onlara benzeyen bir başka olay ise, 2010 Rusya sıcak dalgasıydı. Bunların tümü eğer salınımları azaltmazsak yüzyılın sonunda ABD’de yaşanacak koşullar hakkında bize ipucu veriyor.
Çeviren Onur Devrim Üçbaş