Şenol Karakaş
OHAL’de en son haber, 12 bin polisin açığa alındığı. Bekir Bozdağ, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaklaşık 32 bin kişinin tutuklandığını açıklamıştı, bu açıklamadan sonra da tutuklamalar olduğu biliniyor. Yaklaşık 11 bin Eğitim-Sen üyesi, yaklaşık 50 bin Gülenci çizgiye yakın öğretmen Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanılarak işten atıldı. OHAL’de tutuklanan gazeteci, ve yazar sayısıysa 100’e yaklaştı. Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Murat Özyaşar, Şahin Alpay gibi isimlerin aralarında olduğu gazeteci ve yazarlar tutuklu.
OHAL’i iki döneme ayırabiliriz. Birincisi, ilan edildiği gün. O gün, OHAL sadece 15 temmuz darbecilerine karşı işleyecek bir süreç olarak anlatılmıştı. İkincisi, bu açıklamanın hemen ardından başlayan süreç. İşçilere, kamu çalışanlarına, gazetecilere, muhaliflere, TV kanallarına yönelik baskı politikalarının yasal kılıfı olarak OHAL. OHAL’de 28 TV, 34 radyo, 15 dergi, 29 yayınevi kapatıldı.
Doksan gün daha uzatılan OHAL bir yandan darbe girişimine bulaştığı iddia edilenlere karşı işlerken, öte yandan da özellikle Kürt siyasetçilere, Kürt halkının sesi soluğu olmaya çalışanlara, Kürtlerle dayanışan gazeteci, aktivist ve yazarlara yöneliyor.
OHAL ilk ilan edildiğinde, halkın günlük yaşamında hiçbir değişiklik olmayacağı ve üç aya kalmadan sonlandırılacağı bizzat hükümet yetkilileri tarafından ilan edilmişti. Bu ilanın ömrü çok kısa sürdü. OHAL, bir baskı rejiminin hukukî zemini olarak işlev görmeye başladı.
Bu açıdan OHAL en büyük zararı, darbe karşıtı siyasî ortama veriyor. Darbe girişiminde yer alanların, 15 Temmuz gecesi yaşananların, darbe girişiminin siyasî sorumlularının tam bir resmini çekmek yerine, hayatı darbelere karşı mücadeleyle geçmiş Ahmet Altan gibi isimlerin tutuklanması, gerçek darbecilerin silikleşmesine neden oluyor.
Bu dönem, bir muhbirlik dalgası yaratıyor. Büyük gazetelerin köşe yazarlarından imzasız ihbar mektuplarına kadar, hergün birileri birilerini darbeci olmakla ihbar ediyor. Devreye yeniden açık açık yalanlar söyleyen gizli tanıklar sokuluyor.
OHAL’in, darbecilere karşı mücadele için hukukî kolaylık sağlamaktan, toplumsal muhalefete yönelik baskı politikalarına da hukukî zemin hazırlayan bir iktidar aparatına dönüşmesi, OHAL’in teröre karşı mücadele zeminine dönüşmesiyle başladı. Bir yandan 15 Temmuz darbesiyle OHAL kapsamında uğraşılırken, öte yandan Türkiye’de barış isteyen ve Kürtlerin haklarının tanınmasını talep eden herkesin içine atılabileceği bir terör tanımı yapılarak, binlerce insan ve hatta inanılmaz bir şekilde Türkiye’nin en etkin sendikalarından birisinin çağrısıyla protesto eylemine katıldığı için binlerce öğretmen ihraç edilebiliyor, yüzlercesi göz altına alınabiliyor, onlarcası tutuklanabiliyor. Kürtçe yayın yapan bir çocuk kanalı muhtemelen bu nedenle kapatılabiliyor.
Bunun sonucunda, 15 Temmuz darbe girişimi, mücadele edilmesi gereken en öncelikli tehdit olmaktan çıkıp, tehditlerden birisi haline geliyor. Oysa açığa çıkartılması gereken, 15 Temmuz darbesinde rol alan, darbeye destek olan, darbeyi planlayanların kimler olduğudur. Açığa alınan, işten atılan, tutuklanan on binlerce insanın tümünün darbeci olduğu inandırıcı değil. Hukuku yürütmenin emrine veren ve böylece kişisel hakların askıya alınması anlamına gelen OHAL, 15 Temmuz’un ötesinde devletin geleneksek olarak düşman gördüğü toplumsal kesimlere yöneldikçe, devletin olanaklarını keyfince kullanma hakkı elde edenler insanı şaşırtan uygulamalara imza atabiliyorlar. Yozgat valisinin tüm şehirde gazino, bar ve pavyonları kapatması ve kapatma gerekçesini açıklarken, “Bir bakıma elektrik verdik, herkes kendine gelsin burada” diyebilmesi durumun vahametini gösteriyor.
Oysa, 15 Temmuz darbecileriyle mücadele bu biçimde verilmek zorunda değildi. Darbenin hemen ardından Meclis’te dört parti ortak bir deklarasyona imza attı. Toplumun en geniş kesimleri, 15 Temmuz girişiminin vahşetine tanık olanlar, darbelere karşı yıllardır direnenlerin de katkısıyla darbeye karşı ruh birliği içindeydi.
Bundan sonra yapılması gereken, demokrasinin sınırlarını genişletmek, darbe soruşturmalarını şeffaf bir şekilde sürdürmek, hukukun bağımsızlığını, yargının demokratikleşmesini garanti altına almaktı. Bu ise OHAL ilan etmeyi değil, darbe karşıtı direnişi bir demokrasi ve yeniden çözüm süreci hamlesinin başlangıcı yapacak ufka sahip olmayı gerektiriyordu. 15 Temmuz darbesine karşı çıkan ve darbeyle hesaplaşılmasını sonuna kadar destekleyenler, böyle bir ufkun hakim hale gelmesi için çabalamalıdır.