Mehmet Dağ
15 Temmuz saat 21.00 suları açık bir gece ve cuma trafiği. Olağan bir İstanbul akşamında her şey normal. Üniversite son sınıf öğrencisi oğlumla birlikte bir yerlerde yemek yiyelim demiştik. Florya’ya doğru aracımızla giderken yoğun trafik dışında bir olağanüstülük yoktu. Aracımızda müzik dinliyorduk. Florya Büyükşehir Sosyal Tesisleri’ne ulaştığımızda yoğun kalabalık nedeniyle orada durmadan Fatih’e doğru devam etmeye karar verdik. Fatih’e doğru bu saatlerde trafik yoğunluğu olmaması gerekiyordu. Ama olağanüstü bir trafik vardı. Buna bir anlam verememiştik
NTV Radyo saat 22.00 civarında Boğaziçi ve FSM köprülerinin Asya’dan Avrupa’ya geçişlerinin Jandarma tarafından durdurulduğunu duyuruyordu. Fransa’da bir kamyonunun kalabalıkların arasına dalmasından kaynaklanan dehşetin ertesi gününde köprülerdeki bu durumu ilişkilendirmeye çalıştık. Vatan Caddesi’nin girişinde trafik durma noktasına gelmişti.
Solumuzda bir tank onca aracın arasından ilerlemeye çalışıyordu… Bu tankın burada ne işi vardı acaba? Biraz daha ilerleyince, bir tank daha gördük. Millet Caddesi’ne çıkalım dedik. Şaka ile karışık oğlum, “Baba darbe oluyor belki de” dedi. Ben de, “Ne darbesi, darbe zamanı mı artık, darbe marbe olamaz” dedim. Bayrampaşa’da çevre yoluna yakın bir kebapçıda karnımızı doyurduk.
Çevre yoluna çıkan bağlantı yolunda birkaç asker duruyordu. Tuhaf bir geceydi: Vatan Caddesi’ndeki trafiği durma noktasına getiren tanklar ve burada da bağlantı yolunu tutan askerler!
Eve dönüyorduk artık. NTV radyoyu dinlerken Başbakan olayları “ordu içinde bir grubun kalkışması” olarak nitelendirdi. Oğlum haklı çıkmış, ben şok olmuştum. Öfkemi kontrol edemiyordum. Ağlayacaktım neredeyse. Asker yine yapacağını yapmıştı demek. Öfkeden bağırıp çağırmaya başlamıştım. Yanımda oturan oğlum, “Baba, haydi bir markete gidip gıda stoklayalım” dedi. “Hayır oğlum, şimdi eve ya da markete gitmenin zamanı değil. Bu senin geleceğin. Geleceğimize ne olursa olsun sahip çıkmalıyız” dedim. Ergenekon, Balyoz davaları sırasında İstiklal Caddesi’nde “Darbelere dur de!” yürüyüşlerini anımsıyordum bir yandan.
Ordu 2016 yılının ortasında siyasî iradeyi hiçe sayarak darbe yapabilmeye cüret ediyordu! Dünya bize kıçıyla gülecek! Bu zamanda, bu çağda hâlâ darbelerle halkın iradesini yok sayanlar halkı yine yeniden hizaya sokacak ha! Lanet olsun!
Birkaç arkadaşımla telefon görüşmesi yaptım. “Bir şeyler yapmak lazım, buna sessiz kalamayız.” “Tepki göstermezsek halk olarak geçmiş darbelerde olduğu gibi bunun vebali altında kalırız.” Tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonla canlı yayına bağlanıyordu. Halkı meydanlara, havaalanlarına davet ediyordu. Bu çağrı ile freni boşalmış kamyonlar gibi insanlar akın akın sokaklara, meydanlara çıkmaya başlamıştı. Eve dönmekten artık vazgeçmiştik. Görüştüğüm arkadaşlarla havaalanına doğru gitmeye karar verdik. Telefonumu oğluma vermiştim. Whatsapp’tan dahil olduğum bütün gruplara bu darbeye karşı çıkılması gereğiyle ilgili kısa notlar yazdırıyordum. Evde oturma, darbeye karşı çıkalım, asker kışlana dön gibi…
Kimileri kışlalar önüne iş makineleriyle barikatlar kurmaya başlamıştı. Bir yandan yürüyenler, araçların klakson sesleri, gecenin ortasında atılan sloganlara karışıyordu. Trafik durma noktasındaydı havaalanı yolunda. Kimileri, elinde bayrak, duran trafiğin arasında yürüyüşe geçmişti bile. Biz de aracımızı terk ederek yürümeye başladık. Muazzam bir kalabalık bayraklarla, sloganlarla tankları durduruyordu. Havaalanına giden yolda halk tarafından durdurulan tanklar, adeta teslim alınmıştı içindeki askerlerle. Bu arada kimi bölgelerde çatışma haberlerini, ölümleri, yaralanmaları internetten takip ediyordum. Korku duvarı çoktan aşılmıştı. Darbeciler havaalanı yolunda adeta tanklarını halka kaptırmıştı. Tankların üzerinde poz veren gençler, yaşlılar, başı açık ve kapalı kadınlar… Sel olup akıyordu… Alçaktan uçan F16’lar adeta bomba yağdırıyordu. Sağa sola kaçışan, panikleyen kalabalıklar buna rağmen durmuyor, yürüyüşe devam ediyordu.
Havaalanına yaklaştığımız sırada silah sesleri gelmeye başladı. Havaalanının girişindeki kalabalık sloganlarla uçakların o korkunç gürültüsüne rağmen darbeyi durdurmakta kararlıydı. Derme çatma, karma karışık sloganlar birbirini izliyordu… Tekbirler karışıyordu geceye ara ara.. Ve Tayyip Erdoğan sloganları… Havaalanının girişinde kontrol halkla beraber polise geçmişti. Tanklar rehin alınmıştı.
Boğaz köprüsünde, Saraçhane’de ve Ankara’daki ölüm haberlerine ve üzerimizde uçan uçaklara rağmen bu halk iradesini o gece sabahlara kadar alanları terk etmeyerek bir avuç darbeciye yedirmedi. Kimi sakallı cüppeli, kimi genç yaşlı, erkek kadın hep beraber o gece gerçekten bir tarih yazdı. Bu tarihin içinde tarihi yazanlarla beraber o geceye aydınlık bir imza atan o aziz kalabalıklara ve hayatı pahasına darbeye dur diyenlere selam olsun…