Roni Margulies
Otuz yıl önce yayımlanan bir yazısında Murat Belge şöyle der:
“Türk aydınının politik analiz yöntemi, ‘karşı tarafın komplolarını deşifre etmek’le eş anlamlıdır.
Bu, bütünüyle bir yanılsama mı? Şüphesiz hayır. Bir kere Osmanlı tarihi boyunca politikayı bu şekilde ve yalnız bu şekilde düşünmeyi kaçınılmazlaştırmış bir fiilî politika geleneği var. İkincisi, bugünün dünyasında da, yukarıda tanımlanana uygun amaçlar için kurulmuş ve dolayısıyla bu amaçlar doğrultusunda iş yapan örgütler (CIA, KGB, SAVAK, MOSSAD v.b.) var. Ama sözkonusu geleneğin başından beri, bütün edilginliğine rağmen, son kertede bir olayın gerçekleşme kertesi olan toplum vardı. Geçen zaman içinde bu toplum kısmen daha etkinleşti…
Dolayısıyla, her ne kadar Türkiye’nin özgül tarihi politikaya dar matrisler içinde bakma alışkanlığını yaratan bir yapı gösterse de, artık tarihi bir komplolar dizisi değil de toplumsal canlılığın ürünü olarak algılamaya başlamakta yarar vardır.” 1
Tesadüf bu ya, Belge’nin yazısını okuduğum gün Osmanlıca-Türkçe sözlükte bir kelime ararken gözüm “sikencübin” kelimesine takıldı. Nedir diye baktım: “Sirke, bal ve suyla yapılan bir şerbet”. Sirke ile balın beraber içileceğine pek ikna olamadım, internetten de baktım. Evet, doğruymuş, ama kelime biraz kibarlaştırılarak günümüzde “sirkencübin” olmuş.
“Ben bunu içmem!” diye düşünürken, bilgiyi bulduğum internet yazısının adı dikkatimi çekti: “Unutturulan Geleneksel İçeceklerimiz” 2. Bu sitede “Unutturulan Şifalı İçeceklerimiz” başlığı altında çok çeşitli içecekler ve tarifleri sıralanıyor. Aralarında en azından benim iyi hatırladığım ayran, sahlep ve şalgam suyu da var. Yazıda “unutturulan” kelimesi bir daha hiç geçmiyor.
Biraz daha bakındım, bir başka sitede yine aynı kavram çıktı karşıma: “Şerbet: Unutturulan değerli ve şifalı içeceklerimizden…” 3 Bu yazıda da, başlık haricinde, “unutturulan” kelimesi geçmiyor. Hiçbir açıklama yok.
Kim unutturmuş? Niye unutturmuş? Türklerin geleneksel içecekleriyle uğraşmaktan başka işi yok muymuş?
Unutturulan şeylerimiz
Hemen ertesi gün, bir kitapçının vitrininde Derin Tarih dergisinin yeni sayısını gördüm. Osmanlıların ne kadar müthiş olduğunu kanıtlama çabalarını tarihçilik zanneden Mustafa Armağan’ın genel yayın yönetmenliğinde çıkan derginin kapağında “Unutturulan Kahramanlar” ibaresini gördüm. 4
Eyvah! Sadece geleneksel içeceklerimiz değil, kahramanlarımız da unutturuluyor! Niye? Niye? Dergiyi aldım, sorumun cevabını bulmak için merakla inceledim. Unutturulan belli: “Osmanlı’nın son zaferi Kûtu’l-Amâre”. Unutturulanlar belli: Zaferi kazanan paşalar. Ama kim unutturmuş, hangi habis amaçla unutturmuş, belli değil, açıklanmamış.
Dergiyi karıştırdıktan sonra merak ettim: Başka şeylerimiz de unutturulmuş olabilir mi acaba?
Evet. Unutturulmuş. Hem de neler neler! Ve tabii unutturulmuş oldukları için ben de unutmuşum ve unuttuğumun farkında bile değilim.
Örneğin, gıda konusunda sorun sadece içeceklerimizden ibaret değilmiş. Geyve Gündem gazetesindeki “Unutturulan Kültürümüz – 4: Beslenme Kültürü” başlıklı yazıdan anlaşılıyor ki, beslenme kültürümüzün bütünü unutturulmuş. 5 Şöyle ki, “Son on veya on beş yıl içinde biz Türklerin beslenme kültürü hızla değişti. Osmanlı mutfağının veya ceddimizin çeşit çeşit yemeklerinin birçoğu unutuldu veya unutturuldu gitti. Tüm dünya hızla doğaya dönüş, doğala dönüş yolunu tutarken; biz Türklerde ve Osmanlı’nın her döneminde doğallık, natürellik, tabii’lik vardı. Altmışlı yıllara kadar bu doğallık devam etmiş ve yoğun bir biçimde yaşanmıştır. Bundan sonra da unutulmaya (unutturulmaya) yüz tutmuştur.”
Unutturulma sorununun sadece bir iki kahraman ve üç beş besin maddesiyle sınırlı olduğu sanılmasın. Birkaç örnek daha vereyim.
Anadolu’da Bugün gazetesinde 19 Ağustos 2014 tarihli “Unutturulan Tevfik Fikret“
başlıklı makaleye göre, “Halktan yana sanat yapması ve oğlu Haluk’un papaz olması nedeniyle Tevfik Fikret’i unutturanlar oldu. Unutuldu da.”
Prof. D. Nadir Devlet’in İsmail Gaspıralı – Unutturulan Türkçü, İslamcı, Modernist adlı kitabından 6 öğreniyoruz ki, unutturucu güçler İsmail Bey’i de Türk’ün hafızasından silmiş. Bir Türkçü için gerçekten acıklı bir durum!
Prof. Dr. Hazım Gökçen’in “Unutturulan Bir Hayvancılık Dalı – Koyunculuk” adlı yazısında 7 çok yararlı bilgiler var: “Şimdiye değin çeşitli dergi ve gazetelere yazdığım 120 civarındaki yazının tümünde de genel hayvancılığın ve sığırcılığın ya teknik konularına ya da politikalarına değinmiş, tüm olumsuzluklara karşın Türkiye’de önemini yitirmeyen koyunculuğa nedense hiç değinmemiştim.Oysa üniversitede geçen 25 yıllık akademik yaşantımda yapmış olduğum 70 civarındaki bilimsel araştırmanın çoğunluğu koyunculuk üzerine idi. Hatta koç spermasının dondurulması konusunda yapmış olduğumuz özgün bilimsel çalışmalar uluslararası yazarlar ve araştırmacılar tarafından da kullanılmıştı.”
Ne var ki, yazıda “unutturulan” kelimesi hiç geçmediği için, Türk koyunculuğunun düşmanlarının kimler olduğunu, koyunculuğu bize kimin unutturduğunu öğrenemiyoruz.
Belki de en hazin unutturulma öykülerinden birini Tokat Demokrat Arayış gazetesinde “Mahzun Tokat’ın mahzun kulübü: Tokatspor” 8 yazısında okudum:
“Kurumsallaşmayı başarmamış, tescil ve kuruluş tarihi unutturulmuş, kaderi şehrinin kaderi gibi şanssız olmuş Tokatspor’un, resmî internet sitesinde yer alan bugüne kadar kulübe başkanlık yapmış olan isimlerin sayısı da gerçeği yansıtmıyor maalesef. Halis Sağlam, kulübün internet sitesinde 24 kişi olarak belirtilen görev yapmış başkanlar isim listesinin gerçekte 37 kişi olduğunu ifade edip, o isimleri de listeye ekliyor.”
“Halis Sağlam ağabeyin Tokatspor’un tescil tarihi ile ilgili söyledikleri de oldukça anlamlı. Halis ağabey Tokatspor’un 26 Haziran 1969 tarihinde kurulduğunu ve aynı tarihte tescil edildiğini belirterek, Atatürk’ün Tokat’a ilk geliş tarihi olan 26 Haziran’a denk getirilen bu kuruluş gününün, Tokatspor yetkililerince adeta dikkate alınmadığını, neredeyse unutulduğunu ifade ediyor.” Bu unutturulmamış, sadece unutulmuş. Dalgınlık işte!
Halis ağabey, “Elindeki tarihî nitelikteki resimleri gözünü kırpmadan yüreğinde taşıdığı Tokatspor sevgisi ile kulübe çerçeveletip armağan” etmiş. “Halis ağabey tarafından Tokatspor’a armağan edilen o resimler, en az bu şehir kadar mahzun. Belleği unutturulan, tarihi adeta silinen, önemi yok edilip kaderine terkedilen Tokat’ın kulübü de böyle olacaktı elbette!”
Başka neler unutturulmuş? Mesela şunlar: “unutturulan Sabancı”, “unutturulan kurucu söylem”, “unutturulan bilim insanları”, “Türk’ün Unutturulan İnanışı: Şamanizm”, “unutturulan özgürlük savaşı”, “geçmişi unutturulan adam”, “unutturulan meşhur Termeli ülkücü yazar Faik Sezgin”…
Unutturulan Atatürk
Gözlerimizi her açtığımızda, kafamızı her kaldırdığımızda karşımıza Atatürk çıktığına göre, “unutturulanlar” arasında Mustafa Kemal’in de olduğunu hiçbir Türk vatandaşı düşünemez, değil mi?
Değil!
Uğur Mumcu’nun 6 Ocak 1981’de Cumhuriyet‘te yayımlanan köşe yazısının başlığı “Unutturulan Atatürk…” Bu yazı sayısız internet sitesinde mevcut. “Unutturulan, unutturulmak istenen Atatürk ve Atatürkçülük budur!” demiş Mumcu. “Atatürk’ün bütün dünyaya duyurduğu bu ilerici ve devrimci düşünceleri ne yazık ki, ülkeyi Atatürk’ten sonra yöneten, yönettiğini sanan politikacılar eliyle hançerlendi.” Atatürk’ün “ilerici” ve “devrimci” düşünceleri unutturulmuş. Ve ayrıca da hançerlenmiş.
Atatürk’ü Uğur Mumcu’dan biraz farklı yorumlayanlar da var ve onlar da unutturulmasından şikâyetçi. Örneğin, yine “Unutturulan Atatürk” başlıklı bir yazıda 9 şöyle deniliyor:
“Atatürk’ün ölümünden sonra ona ait ne varsa bilinçli ve kademeli bir şekilde yok edilmektedir. Atatürk’ün çevresini sarmış olan dalkavuklar ve bu dalkavukların komuta merkezlerinin verdiği talimatlar neticesinde Atatürk, Türk Milleti’ne yanlış anlatılmış ve bu yanlışlık ölümünden bugüne kadar sürmüştür. Atatürk’ün Türk Tarihi’ne olan ilgisi ve sevgisi herkesçe bilinmektedir. Ama Atamızın unutturulan ve yok edilmek istenen bir yanı daha vardır: Ata’nın Bozkurt sevgisi… Türklerin tarihsel sembolü olan Bozkurt’tan, sözde Atatürkçüler neden rahatsız oluyor dersiniz? Ben size söyleyeyim: O bir bozkurttu. Bozkurt’tan çakallar, köpekler ve tilkiler korkar.”
Atatürk’ün Bozkurt sevgisini kimlerin unutturmaya çalıştığı yazıda belirtilmemiş. Herhalde “çakallar, köpekler ve tilkiler” olsa gerek.
Unutturulan ayetler
Unutturulan şeyler arasında koyunculuk, şerbetler ve Tokatspor gibi zırvalıkları bir kenara bırakırsak, en yaygın olarak şikâyet konusu olan, belki de “değerlerimiz, geleneklerimiz, dinimiz” üst başlığıyla düşünebileceğimiz bir şey.
Örneğin, “Unutulan, Unutturulan Değerlerimiz” başlıklı bir yazı 10 şöyle yakınıyor:
“Kendimizi, geçmişimizi öylesine unuttuk ki, kendi öz kültürümüze, kendi değerlerimize yabancılaştık. Türkiye uzun süredir, batının ekonomik, politik ve kültürel emperyalizminin baskısı altında, muhafazakârlıkla batıcılık arasında bocalamaktan öte bir şey yapamadı. Kültürel ve ekonomik yapımız ne Türk’e göre ne batıya (haçlıya) göre olamadı. Artık kim olduğumuzu unutma sürecine girdik.”
Başlıktaki “unutturulan” kelimesi yazının içinde geçmiyor. Ama neden ve kimden şikâyet edildiği belli.
Benzer bir şikâyet, hatta aynı şikâyet, “Unutturulan Vasıflarımız” başlıklı 11 bir yazıdan:
“Ne yazık ki, manevî ve ahlakî değerler, yaşadığımız şu çağdışı dönemde sarsılmış, ölçü olarak alınması gereken değerler bir tarafa bırakılmış, ahîret yokmuş gibi bir yaşam sürülmeye başlanmıştır.”
Yazı şöyle bitiyor: “Unutturulan vasıflarımızı tekrar hayata geçirmek için yapılması gereken eylem planı olan Kur’an, Sünnet ve sahabenin hayatı, pratiğe geçecek çağın örnek nesli olmayı arzu eden Müslüman şahsiyetleri beklemektedir. Unutturulan vasıflarımızı yeniden hatırlatma çabası içinde olma dileğiyle.”
Bu vasıflarımızı kimin unutturmaya çalıştığı, unutturmak için hangi yöntemleri kullandığı belirtilmemiş. Ama yine, tahmin etmek zor değil.
Keza, “Habername – Gerçek haberin kalbi” sitesinde yer alan “Namazın unutturulan farzları ve namazda şeytandan korunmanın yolları” 12 yazısının da içinde “unutturulan” kelimesi geçmiyor, ama şikâyetin konusu belli.
“Kur’an’ın Kaybolan Yorumları” adlı sitede “Unutturulan ayetler” başlıklı bir yazı 13 meseleyi en açık şekliyle ortaya koyuyor:
“Haçlı orduları, İslâm coğrafyasını adım adım işgal ederken, İslâm âlemi, kasabın önünde kesilmesini bekleyen koyun gibi, kesilen kardeşlerini seyrediyor. Aymazlığın, duygusuzluğun bu kadarı İslâm kimliği ile bağdaşmıyor. Dünyaya medeniyetler öğreten İslâm coğrafyası bu duruma nasıl düştü?… 1400 seneden beri, bu kanser misali virüsler, İslâm âleminin her tarafında mevcut olup inanç sisteminin içini boşaltmışlardır.
Tarumar olmuş İslâm coğrafyasının her yerinde, dış düşmanların desteği ile bu virüslerin bir kısmı Müslümanların aklını, bir kısmı da yönetimini ele geçirmişlerdir. Vücudun yabancı maddeyi reddettiği gibi, İslâm toplumu da, Kur’an ışığı ile bu virüslerin farkına varmıştır. Bunu bilen virüsler daha da güçlenerek Kur’an’ın üstünü kapatmaya çalışmaktadırlar…
Düşünmek ve aklını kullanmak isteyenlere yardımcı olmak için, virüslerce unutturulan fakat acil hatırlanması gereken ayetler, sûre sıralarına göre göz önüne çıkarılarak anlatılmaya çalışıldı. Kur’an yolundan uzaklaşmış, fakat hâlen kendilerini namaz kılan, oruç tutan, hac eden insanlar olarak tanıtanlara, zalimlerin kasıtlı olarak unutturdukları ayetlerin gerçek anlamlarını, tebliğ görevini yerine getirme sorumluluğu ile hatırlatıyoruz.”
Neymiş? Kimmiş Müslümanlara ayetleri unutturanlar? Virüsler, Haçlı orduları, zalimler, dış düşmanlar! Virüsleri ve 13. yüzyıldan beri örgütlenememiş olan Haçlı Seferleri’ni bir kenara bırakalım, “dış düşmanlar” kavramı biraz daha anlamlı. Bu kavram, meselenin özüne ışık tutmak açısından daha yararlı.
Dış düşmanlar
“Unutturulma” şikâyetlerini, yukarıda yaptığım gibi, üç ana başlık altında toplamak mümkün: 1) Saçma sapan şikâyetler; 2) Kemalistlerin şikâyetleri; 3) muhafazakâr/dindar kesimin şikâyetleri.
Saçma sapan şikâyetlerin saçmalığı çok açık ve gülünç. Koyunculuğu kim, niye unutturmak istesin! Kişi ya koyunculuk yapıyordur, unutamaz, ya da çoğumuz gibi koyunculuk hakkında hiçbir şey bilmiyordur, zaten unutturulamaz. Tevfik Fikret nasıl unutturulmuş olabilir? Her okulun müfredatında, her şiir antolojisinde, her edebiyat tarihi kitabında sapasağlam duruyor! Tokatspor ile kimin ne alıp veremediği olabilir? Ayrıca nasıl unutturulabilir ki? Her hafta sahaya çıkıp maç yapıyor!
Açık ki, bunları kimsenin unutturduğu filan yok. Ama önemli bulduğu bir şeye artık eskisi kadar önem verilmediğini düşünen herkes bu söyleme başvuruyor. “Niye artık o kadar önemli değil?” diye düşünmek yerine, “Unutturuluyor; birileri bunu unutturuyor” diye düşünmek daha kolay. Nitekim, “birileri” adlı bu esrarengiz kişiler Türkiye siyaset söyleminin de önemli bir öznesidirler. “Birileri düğmeye bastı” ifadesi hiçbir şeyi açıklamaz, ama Türkiye’deki pek çok gelişme bu ifadeyle “açıklanır”.
Zaten “unutturulan” lafının Kemalistler ve muhafazakâr/dindar kesim tarafından kullanımı doğrudan siyasî bir şikâyeti dile getiriyor. Yukarıda alıntıladığım onca örnekten sadece bir tek tanesinde şikâyetin adı konulmuş: “Batı’nın ekonomik, politik ve kültürel emperyalizminin baskısı”. Muhafazakâr/dindar kesim emperyalizm/batılılaşma geleneksel yaşam tarzımızı değiştirdiği için yakınıyor; Kemalistler ise hayalî bir Atatürk ilericiliğinden taviz verdiğimiz, emperyalizmden bağımsız olmadığımız için. Gariptir, ama iki kesim de gerçekte aynı olgudan şikâyet ediyor.
Şimdi, emperyalizm gerçek bir olgu, evet. Emperyalizm bizi etkileyen bir şey, doğru. Batılılaşma, özellikle Müslümanları gerçekten etkiledi, mağdur etti, tamam. Ama “unutturulan ayetler” ne demek? Kur’an her yerde ve kolayca mevcut olduğuna göre, her isteyen istediği ânda istediği ayeti okuyabileceğine göre, bir ayet nasıl unutturulabilir? Her tarafımız Atatürk heykelleri, portreleri, siluetleri, rozetleri, alıntılarıyla dolup taşarken, “unutturulan Atatürk” ne demek? Bir Türkiye vatandaşının Atatürk’ü unutması ancak bir beyin cerrahının doğrudan müdahalesiyle mümkün olabilir.
Ne demek o zaman bu “unutturulan” lafları? “Birileri bize bir şeyler yapıyor” demek. “Yaşadığımız olumsuzlukların müsebbibi biz değiliz, dışarıdan birileri” demek. Şu sorulara cevap aramamak demek: Kim bu birileri? Ne yapıyorlar bize? Niye yapıyorlar? Hangi mekanizmalarla yapıyorlar?
“Unutturulan” ifadesi, yabancıların, dış düşmanların, “birilerinin” hayatlarımızı kontrol ettiği inancını dile getiriyor. Dertlerimizin kendi toplumumuzdan kaynaklanmadığı, dışarıda planlanan komplolardan kaynaklandığı inancını dillendiriyor. Çaresizlik ifade ediyor.
Bu yazının başında alıntıladığım “artık tarihi bir komplolar dizisi değil de toplumsal canlılığın ürünü olarak algılamaya başlamakta yarar var” cümlesini Murat Belge 1985’te yazmış. Otuz yıl geçti, henüz başlayamamışız.
Başlayacakmışız da, birileri bize unutturmuş.
1 Murat Belge, “Yahya Kemal ve Osmanlı’da siyasî gelenek”, Toplum ve Bilim, sayı 28, kış 1985.
2 www.hakaynasi.com.
3 www.osmanlyemektarifleri.blogspot.com.tr.
4 Derin Tarih, sayı 49, Nisan 2016.
5 www.geyvegundem.com.
6 Başlık Yayınları, İstanbul, 2011.
7 www.hazimgokcen.net
8 Tokat Demokrat Arayış, 28 Nisan 2016.
9 www.turkcutoplumcu.blogspot.com.tr
10 www.haberiniz.com, 18 Mayıs 2012
11 http://www.dogruhaber.com.tr.
12 www.habername.com, 19 Şubat 2015.
13 www.kuraninkaybolanyorumlari.blogcu.com.