Can Irmak Özinanır
Dokunulmazlıkların kaldırılmasını düzenleyen anayasa değişikliği ile ilgili kanun AKP-CHP-MHP’nin bir koalisyon gibi davranması sonucu parlamentodan geçti. HDP’li vekilleri hedef alan bu düzenleme dünya tarihinde bir ilk değil. Devletler savaşı her zaman dış politikanın yanı sıra iç politikayı da düzenlemenin bir aracı olarak kullandılar ve savaşa karşı sesleri çeşitli yollarla bastırmaya çalıştılar. Devletlerin barış sesini kısmaya çalışması örneklerinin en önemlilerinden biri Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’na karşı sesini yükselten, hem parlamento içinde hem de parlamento dışında aktif bir muhalefet sergileyen sosyalist milletvekili Karl Liebknecht’in tam yüz yıl önce dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklanmasıydı. Liebknecht’in barış ve sosyalizm mücadelesi dünyayı değiştirmek isteyenler için hâlâ önemli dersler içeriyor.
Bağımsız ruhlu bir devrimci
Liebknecht’in işçi sınıfı hareketiyle ilişkisi ailesinden geliyordu. Babası Wilhelm, Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önde gelen kurucularından biriydi, Karl Marx ve Friedrich Engels’le beraber çalışmıştı. Wilhelm Liebknecht, tıpkı oğlunun ileride yapacağı gibi, 1871 yılında Fransa’daki savaş için bütçe ayrılmasına karşı çıkan bir milletvekiliydi. Bunun sonucunda yoldaşı August Bebel ile vatana ihanetle suçlanmış ve hapsedilmişti. O yıl savaş, tarihteki ilk işçi iktidarını, Paris Komünü’nü, doğuracak, ancak Komün sadece 72 gün dayanabilecekti.
Aynı yıl doğan Karl Liebknecht, üniversitede hukuk ve ekonomi-politik okudu ve bu yıllarda Marksist fikirlerin güçlü bir savunucusu oldu. 1900 yılında II. Enternasyonal’in en büyük ve etkili örgütü SPD’ye üye oldu ve 1907 ile 1910 yılları arasında kurucularından birisi olduğu Sosyalist Gençlik Enternasyonali’nin başkanlığını yaptı. İleride Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin (USPD) kurucularından olacak kardeşi Theodore ile bir avukatlık bürosu açarak Rusya’ya sosyalist fikirler taşımakla suçlanan sosyalistleri savundu.
Bu yıllarda August Bebel SPD’nin önderliğini yürütüyordu. Bir dönem Almanya’da Liebknecht ile beraber faaliyet yapmış olan Rus devrimci Lev Troçki, onun hakkında sonradan şöyle yazacaktı:
“Bağımsız ruhu, daha gençlik yıllarında, Bebel’in tartışmasız otoritesi karşısında kendi düşüncelerini savunmayı birçok kez göze almasıyla kendini göstermişti.” 1
Militarizme karşı mücadele
Liebknecht’in yaşamı sosyalist devrime adanmış bir yaşamdı, ancak bunun içinde en çok öne çıktığı nokta militarizme karşı mücadele oldu. Liebknecht, gençlik yıllarından itibaren sınıf mücadelesi ile milliyetçilik, emperyalizm ve savaş arasındaki bağı net bir şekilde görüyordu. Kapitalizmin Avrupa’yı kanlı bir boğazlaşmaya sürükleyeceğini fark eden Liebknecht, bu boğazlaşma içinde kendi ulusunun önceliğini savunmayı bir an bile düşünmedi. Milliyetçilik ve milliyetçiliğin ayrılmaz parçası militarizm, onun için işçi sınıfının düşmanıydı ve yaşamı bu fikirlere karşı mücadele içinde şekillendi.
Militarizm ve Antimilitarizm başlıklı kitabı 1907 yılında yayımlandı. Bu kitapta Liebknecht, kapitalizmin militarizm ile ilişkisine ve bunun uluslararası işçi sınıfını birbirine düşürmek için kullanıldığına dikkat çekiyor, milliyetçiliğe karşı enternasyonalizm aracılığıyla bir saldırı gerçekleştiriyordu.
Liebknecht’e göre militarizm, devletlerin ve ulusların arasındaki ekonomik, politik, kültürel ve toplumsal uzlaşmazlıklar kadar ulusların kendi içlerindeki sınıf mücadelelerine de işaret eder. Savaş sadece dış politika ile ilgili değildir, aynı zamanda iç politikayı da şekillendirir. Liebknecht’in 111 yıl önce “içe dönük militarizm” hakkındaki şu satırları Türkiye’de yaşadığımız son bir yıl için yazılmış sanki:
“Halkı kendisine karşı silahlandırır, bizim toplumsal yapımıza, bütün yolları kullanarak, yapay bir biçimde yaşa göre sınıflara ayrılma getirmekle, işçiyi ezen haline getirmekle, kendi yoldaşlarının ve dostlarının, kardeşlerinin, çocuklarının, geçmişinin ve geleceğinin düşmanı, katili haline getirmekle övünür; aynı zamanda hem demokratik hem zorba, hem bilgili hem mekanist, hem halktan yana hem de halkın düşmanı olmak ister.” 2
Militarizmin, işçi sınıfına ve ezilenlere düşman olduğunu haykıran esere Almanya egemen sınıfı sessiz kalmadı. Liebknecht 1907 yılında tutuklandı ve Aşağı Silezya’da 18 ay hapse mahkûm edildi.
Liebknecht ve Ermeni soykırımı
Liebknecht, henüz hapisteyken Prusya Parlamentosu’na, 1912 yılında ise SPD milletvekili olarak Reichstag’a, yani Alman parlamentosuna seçildi. SPD’nin “ılımlı” politikasının aksine, Liebknecht partinin sol kanadının ve uluslararası işçi sınıfının parlamentodaki sesi oldu. Rusya’daki 1917 devriminin lideri Lenin, devrimden sonra Avrupa’daki “sol” komünistlere karşı yürüttüğü polemikte burjuva parlamentolarına katılıp katılınmaması gerektiği konusunda Liebknecht’in parlamentodaki faaliyetlerini “tabanda kitle desteği yokken bile gerici parlamentolardan devrimci amaçlar için yararlanmanın örneği” olarak övecekti. 3
Liebknecht, parlamentoyu bir zamanlar hapse girmesine sebep olan antimilitarizmini daha yüksek sesle haykırdığı bir platform olarak kullanıyor, parlamenterizmin konforuna kapılmadan kendi ülkesinin egemen sınıfının işçi sınıfı ve ezilenlere karşı işlediği suçları tek tek teşhir ediyordu.
Bunlardan bir tanesi bugünlerde de tartışmaların odak noktalarından olduğu için özellikle önemli. Almanya parlamentosu geçtiğimiz günlerde Ermeni soykırımını tanıdı ve bu konuda özeleştiri verdi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki olan Almanya İmparatorluğu, bu kararda da belirtildiği gibi, soykırım ve sürgüne iştirak etmişti. Liebknecht, aşağıda anlatacağım üzere savaşa karşı tavır alırken, ülkesinin bu katliamda olan rolünü de sorguluyordu. Parlamento, soykırımı Liebknecht’in 20 Aralık 1915 tarihinde verdiği şu soru önergesinden 101 yıl sonra tanımış oldu:
“İmparatorluk Şansölyesi, hâlen sürmekte olan savaş sırasında müttefiki olan Türk İmparatorluğu’nda yüz binlerce Ermeni’nin sürgüne uğradığı ve katledildiğinin farkında mıdır? İmparatorluk Şansölyesi, müttefik Türkiye’de kalan Ermenilerin koşullarının insanlık onuruna yakışır bir hâle getirilmesi ve bu tür felaketlerin tekrarlanmaması için gereken pişmanlığın ortaya çıkması için ne gibi tedbirler almıştır?” 4
Önergeye Ocak 1916’da cevap veren Dr. Von Strumm, özet olarak Ermeni nüfusunun tehcir edilmekte olduğunun farkında olduklarını, konuyla ilgili Almanya ve Osmanlı arasında görüş alışverişinde bulunulduğunu, ancak konuyla ilgili daha fazla bilgi veremeyeceğini söylemişti. Liebknecht, Ermenilerin katledilmekte olduğu konusunda ısrar edince sözü kesilmiş ve konu hızla kapatılmıştı.
“Asıl düşman içeride”
Liebknecht parlamentoya girdiğinde Birinci Dünya Savaşı adı verilen emperyalist boğazlaşmaya sadece iki yıl kalmıştı. SPD, başlangıçta savaşa karşı olduğunu ilan ediyordu. Henüz 1914 Temmuz’unda savaşa karşı “uluslararası kardeşlik”vurgusu yapan SPD, bir ay bile geçmeden parlamentoda savaş kredilerine ilişkin oylamada “evet” oyu vererek kendi egemen sınıfının yanında yer almıştı. Oylamada Liebknecht ve partide azınlıkta kalan 13 SPD’li vekil savaş kredilerine karşı oy kullandı. Diğer vekiller daha sonra fikir değiştirerek parti disiplinine bağlı kalmaya karar verdi. Aralık ayına gelindiğinde daha fazla savaş bütçesi için yapılan oylamada Liebknecht bu sefer tek başına “hayır” oyu kullandı.
Liebknecht’in bundan sonraki tüm yaşamı savaşa karşı mücadeleyle ve bu mücadeleyi uluslararası bir sosyalist devrime dönüştürme çabasıyla geçti. İtalya’ya 1915 yılında savaş ilan edilmesi üzerine kaleme aldığı bildiride “her halkın ana düşmanı kendi ülkesindedir” diye sesleniyor, aynı yıl bir avuç enternasyonalist sosyalistin bir araya gelerek savaşa karşı bir birlik oluşturduğu Zimmerwald Konferansı’na yazdığı mektupta şunu söylüyordu: “Bütün ülkelerin işçileri yeniden birleşin!”.
Almanya, Liebknecht’in bu “yerli ve millî” olmayan tavrını bir kez daha cezalandırdı. Önce milletvekili olmasına ve 43 yaşında olmasına rağmen askere alındı ve doğu cephesine gönderildi. Sağlığı bozulunca Almanya’ya dönmesine izin verildi. Rosa Luxemburg ve birkaç enternasyonalist yoldaşı ile birlikte 1916 yılı başlarında Spartaküs Birliği’ni kurdu. Spartakistler olarak da anılan bu grup 1 Mayıs’ta savaş karşıtı bir gösteri çağrısı yaptı. İllegal olan gösteriye 10.000 işçi katıldı. Liebknecht, gösteride yaptığı konuşmaya “Kahrolsun savaş! Kahrolsun hükümet!” sloganlarıyla başladı. Artık Liebknecht’i askere göndermek Almanya devleti için yeterli değildi, dokunulmazlığı kaldırıldı ve tutuklandı.
Liebknecht’in tutuklanması hakkında kurul raportörünün ifadeleri Osmanlı basınında şöyle yer almıştı:
“Liebknecht düşman hükümetlerin menafii dairesinde hareket etmiş ve cürm-i meşut halinde yakalanmıştır. Binaenaleyh kendisinin mebusların muafiyet ve masuniyetinden istifade edebilmesi imkânsızdır.” 5
Mahkemede, “vatana ihanet” iddiasının bir sosyalist için hiçbir şey ifade etmediğini söyleyen Liebknecht şöyle diyordu:
“İhanet her zaman için yönetici sınıfların, prenslerin ve aristokratların özel bir imtiyazı olmuştur; en seçkin tarihsel gelenekleri arasında yer alır.”
“Her şeye rağmen”
Liebknecht’i ve yoldaşı Rosa Luxemburg’u hapisten çıkaran, hayatlarını adadıkları sınıfın kendiliğinden eylemi olmuştu. İşçilerin 1918 Ekim’inde kendiliğinden eylemleri bir devrim dalgasını başlatır. Kısa sürede işçi konseyleri ortaya çıkmıştır. Alman İmparatorluğu, Kasım ayında sona erer ve yerine Almanya Cumhuriyeti kurulur. Liebknecht ve yoldaşları işçi konseylerinin iktidarını savunur. Ancak henüz bu fikir işçi sınıfı içinde azınlık durumundadır. Ocak 1919’da henüz işçi iktidarı için koşulların yeterli olmadığını bildikleri hâlde devrimci işçilerle beraber tavır alan Liebknecht ve Luxemburg, 15 Ocak 1915’te SPD’ye bağlı paramiliter güçler tarafından öldürülür. Alman Devrimi onların ölümüyle bitmez; devrimin bu ilk dalgası ancak 1923 yılında sona erecektir.
Liebknecht, son gününde Rote Fahne (Kızıl Bayrak) gazetesinde yazdığı yazıda, kendilerini yenilgiyle suçlayanlara seslenmektedir:
“Ve amaca ulaşıldığında, biz ister yaşayalım ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır, kurtulan insanlığın dünyasına egemen olacaktır. Her şeye rağmen!”
Dipnotlar
1 Lev Troçki, “Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg”, http://marksist.net/ceviriler/karl_liebknecht_ve_rosa_luxemburg.htm
2 Karl Liebknecht (2009), Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi, Belge Yayınları, İstanbul, s. 91.
3 Vladimir Lenin (1974). “Sol” Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayınları, Ankara, s.65.
4 “How Armenian Genocide discussion failed in German Reichstag in 1916?”, http://armeniangenocide100.org/en/how-reichstag-failed-to-discuss-armenian-massacres-in-1916-2
Ayrıca bkz: Atilla Dirim (2015). “Ermeni Soykırımı: Almanya egemenleri, suç ortaklığına devam ediyor!” http://marksist.org/icerik/Yazar/557/Ermeni-soykirimi-Almanya-egemenleri,-suc-ortakligina-devam-ediyor!
5 12 Mayıs 1916 tarihli İkdam gazetesinden aktaran Emel Seyhan, Toplumsal Tarih, sayı 296, Mayıs 2016, s.12.