Şenol Karakaş
Erdoğan, 7 Haziran’dan beri toplumda yeni bir bölünme tarif ediyor. İlk kez Alper Görmüş’ün görünür olmasını sağladığı bu yeni bölünmeye göre, bir yanda millî ve yerli olanlar, diğer yanda bu cephenin dışında kalanlar var. Bu eksen, yıllardır devam eden, 28 Şubat’ta zirveye çıkan seküler-dindar bölünmesinin yerine ağır adımlarla yerleşiyor. Bu açıdan, seküler-dindar bölünmesine gerekçe olan sınıfsal güçler ve devlet blokları arasında en azından geçici bir uzlaşma anlamına geliyor. Bu, aynı zamanda “millî ve yerli çıkarlar” için, seküler-dindar ayrımı gibi bölünmelere ara vermek, Türkiye’nin bölgesel çıkarları için ihtiyaç duyulan yeni düşman tarifleri yapmak anlamına geliyor. Ya da aynı düşmanları bu kez bir başka eksen belirleyip ona göre hedef tahtasına koymak anlamına geliyor.
Strateji değişikliği
AKP liderliğinin ve özellikle Erdoğan’ın Gezi direnişinden sonra, kendilerini iktidardan devirecek bir savaşın içinde oldukları yönündeki algısı, direnişin ardından yolsuzluk dosyalarının patlaması AKP liderliğinde stratejik bir değişiklik için, yeni bir cephe kurmak için güçlü bir itki yarattı. Erdoğan bu stratejinin ilk adımını, Gezi direnişinin ilk günlerinde yaptığı yurtdışı ziyaretinden dönüşte attı. Durumu sakinleştirmek yerine, aktivistlere meydan okuyan bir yaklaşımı tercih etti. “Üst akıl”, “küresel fazi lobisi” gibi, direnişçilerinin kökünün dışarda olduğunu ima eden düşmanlaştırma girişimlerine başladı ve bu düşmanlaştırma çabası aralıksız devam etti.
AKP liderliği giderek, muhaliflerini “kökü dışarda” olmakla itham etmeye başladı. Amerikan, Alman, İngiliz ve İran ajanlarının kaderini belirlediği bir Türkiye anlatımı, AKP liderliğinin daha sonra “millî olan-olmayan” ayrımını yapmak ve bu ayrım üzerinden yeniden saflaşmak için kullandığı politikanın ham haliydi.
Askerî vesayetin İslamcı mağdurlarının temsilcileri, askerî vesayetin eli kanlı katilleriyle “millî bir cephe” kurmaya başladı. Önce Ergenekon ve Balyozcular salıverildi. Sonra Genelkurmay, CHP’nin ulusalcı kanadı ve MHP’yle, Suriye politikasındaki değişikliğe bağlı olan yeni bir uzlaşma ilan edildi. Ardından çözüm süreci sabote edildi. Baro başkanları Erdoğan’ın sözcülüğünü yaptığı bu cepheye girdi; Vatan Partisi ve Doğu Perinçek, dolayısıyla darbeci askerlerin önemli bir kesimi bu cepheye girdi.
Bu cephe, önceki yıllarda devletin laik temellerine karşı ilan edilerek yasaklanan tüm siyasî eğilimler gibi, önümüzdeki dönemde de devletin millî ve yerli çıkarlarına karşı olduğu için bir dizi eylem, hareket ve mücadelenin baskı altına alınmaya çalışılmasına neden olacak. Akademisyenlerin, sanki her yazılan metin öncelikle PKK’yi kötülemek zorundaymış, bu bir hukukî kuralmış gibi cadı avına maruz kalması bütünüyle “millî ve yerli olmayan” bir sese tahammülsüzlüğün göstergesi.
Apaçık bir sahtekârlık
Fakat bu eksende bir cephe içinde bir araya gelenler uzlaşmış da olsa, tarihsel çelişkilerini bir kenara bırakmış da olsa, nihaî olarak birleşme olanağına sahip değiller. Ulusalcılar, MHP, Ergenekoncular, yıllardır “şeriata” karşı mücadele edenler bir yanda, darbecilere, askerî vesayete, 28 Şubat yasakçılarına karşı şekillenenler bir yanda. Liderlikler uzlaşabilse bile, her iki kesimin kitlesel tabanı uzunca bir süre sallanacak, sarsılacak ve bu yeni saflaşmada apaçık bir sahtekârlık sezinleyecek. Bu, aynı zamanda AKP liderliği içinde 7 Haziran öncesinde olduğu gibi bir bölünme yaratacak. Mevcut AKP liderliği “millî ve yerli olmayana” karşı mücadeleyi ve 2016 yılının reformlar yılı olacağı vaadini aynı anda savunuyor.
Bu, Gezi direnişine, Suriye’de Kürtlerin elde ettiği tarihsel kazanımlara bir tepkinin ve yolsuzlukların gizlenmesi için mecburî bir siyasal yön değiştirmenin ürünü olan bir devlet politikası. Bu durum, AKP liderliğiyle AKP tabanındaki yoksulları ayırdeden, yolsuzlukla Ergenekon’un aklanmasına karşı uyarılarda bulunan, Türkiye’nin halklar çeşitliliğinin “millî” şablonunu darmadağın ettiğini anlatan, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını ve Ermeni soykırımının kabul edilmesini politik mücadelenin turnusol kağıdı olarak gören ve neoliberal bir devlet bloğu uzlaşması olan “millîci-yerlici” koalisyona karşı mücadele edenler açısından sayısız fırsatın daha iyi değerlendirilmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu eksen inşa edilirken, yeni uzlaşmanın hem taraflarının kendi arasında hem de her tarafın tabanları arasında kafa karışıklığı yaşanırken, siyasal istikrarsızlık her seferinde daha da derinleşecek.