Faruk Sevim
Son bir yılda işçi sınıfı çeşitli saldırıların hedefi oldu. Bu saldırılar, taşeronlaştırma, işsizlik, iş cinayetleri, ücretlerdeki düşüklük, sendikal örgütlenmenin engellenmesi, hak arayan işçilere polis müdahalesi, grev yasaklaması, sürgün, işten çıkarma, angarya çalıştırma, kıdem tazminatına göz dikme, 657 sayılı memur yasasını değiştirmeye çalışma ve son olarak da kiralık işçi yasası çıkarma şeklinde gerçekleşti.
AKP’nin bütün bu baskılarının ve neoliberal politikalarının sonucunda Türkiye’de şirketler, kâr oranları açısından Avrupa ülkeleri arasında açık ara lider durumunda, asgari ücrette ise Türkiye Avrupa’da en alt sıralarda yer alıyor.
Taşeron işçilik yayılıyor
Taşeron sistemi işçi sınıfının içinde yayılmaya devam ediyor. Taşeron işçi sayısı 2015 yılı sonu itibariyle iki milyona ulaştı. Genel seçim öncesinde “kamudaki taşeron işçilerini kadroya alacağız” vaadini sunan AKP hükümeti, kamudaki 750 bin taşeron işçisinden sadece 150 binine kadro vereceğini açıkladı. Kamu sektöründe yaklaşık 600 bin taşeron işçisi ise “yardımcı işlerde” çalıştığı gerekçesiyle kadro dışı kalacak. Temizlik, güvenlik, yemek gibi işlerde çalışan işçiler, “yardımcı işlerde” çalıştıkları gerekçesiyle taşerona mahkûm edilecek.
Ucuz emek için binlerce işçi ölüyor
İş cinayetlerinde her yıl binlerce işçi can veriyor. Geçen yıl iş cinayetlerinde 1735 işçi öldü. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, işçi ölümlerinde Avrupa birincisi olan Türkiye, dünyada El Salvador ve Cezayir’in ardından üçüncü sırada yer alıyor.
Asgari ücret gerçekten arttı mı?
7 Haziran seçimleri öncesi emek örgütlerinin ve muhalefetin asgari ücretin arttırılması yönündeki talep ve vaatlerini eleştiren, bunun “irrasyonel” olduğunu savunan AKP hükümeti, 1 Kasım seçimlerinde asgari ücrete zam sözü vermek zorunda kaldı ve asgari ücret aylık 1300 TL oldu. Ama DİSK-AR’ın hesaplarına göre, neoliberal politikaların uygulanmaya başlandığı 1980 yılından bu yana geçen 36 yıllık dönemde, ekonomi dört kat, kişi başına düşen millî gelir 2,4 kat büyüdü, buna karşılık asgari ücret yeterince artmadı. Hesaplara göre, asgari ücret millî gelir oranında bir artış gösterseydi aylık 1700 TL olmalıydı.
Grev yasakları devam ediyor
Birleşik Metal-İş sendikasının grevini geçen yıl yasaklayan hükümet, sendikanın Danıştay’a açtığı davada, patron yanlısı tutumunu açığa vuran bir savunma sundu. Başbakanlık’ın 33 sayfalık savunmasında, firmaların kârının azalmasının ülke ekonomisini kötü etkileyeceği savunulurken, grevle dayanışmak için yapılan eylemler suçlandı. Danıştay, AKP hükümetinin metal grevine koyduğu yasağı onayladı.
Buna rağmen, metal işçilerinin mücadelesi sürüyor. Bursa’da binlerce metal işçisi, işveren destekçisi Türk Metal sendikasını protesto etmek için Bursa Kent Meydanı’nda miting düzenledi. Farklı fabrikalardan gelen işçiler, daha iyi bir sözleşme yapılmasının yanı sıra sendikal demokrasi isteklerini de ifade etti. Metal işçilerinin Bursa’da patronlara ve Türk Metal’e karşı başlayan direnişi, hızla birçok şehre yayıldı. Fabrikalarda arka arkaya iş bırakma eylemleri yapıldı. MESS’e ve onun işbirlikçisi Türk Metal’e karşı mücadele eden işçiler patronları felç etti. En büyük ihracat kaybı otomotiv sektöründe yaşandı. Bursa’da Renault ve Tofaş fabrikalarında başlayan ve diğer illerdeki fabrikalara da sıçrayan iş bırakma eylemlerine katılan 10 bin metal işçisi Türk Metal sendikasından istifa etti. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in grevini Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklayan hükümet, Bursa’da devam eden mücadeleler için “Zamanlama manidar” dedi, eylemlerin “ideolojik” olabileceğini söyledi. Metal işçilerinin mücadelesi devam ediyor.
Sağlık emekçileri angarya çalışmaya direniyor
Sağlık Bakanlığı’nın zorunlu nöbet uygulamasına karşı greve çıkan ilk basamak sağlık emekçileri, illerde çeşitli yürüyüşler gerçekleştirdi. Esnek çalışmaya karşı mücadele edeceklerini belirten aile hekimleri, “Nöbet genelgesi geri çekilsin” dedi. Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, Sağlık Bakanlığı’nın cumartesi çalışma dayatmasına karşı üç gün süren grev yaptı.
Memurların iş güvencesi yok edilecek
Hükümet, emek piyasasını esnekleştirmek, kuralsızlaştırmak, iş güvencesini yok etmek için 657 sayılı memur yasasını değiştirmek istiyor. Bu, neoliberalizmin temel uygulamalarından biri. Özellikle 24 Ocak 1980 kararlarından bu yana kamu hizmetleri adım adım dönüştürüldü. Esnek çalışma, performans değerlendirme, kısa süreli ve geçici sözleşmeli çalışma gibi kavramlarla tanışmaya başladık. İstihdam biçimi güvenceliden güvencesize dönüşmeye başladı.
Hizmet alanlar açısından da kamu hizmeti algısı değişmeye başladı, eskiden ücret ödemeden aldığımız bazı hizmetleri artık ücret ödeyerek almaya başladık. Bu saldırıları hep kalite, verimlilik, sürdürülebilirlik, performans gibi süslü kelimelerle ifade etmeye çalıştılar. Hepsi esnek ve güvencesiz çalışmanın zeminini hazırlayan kavramlar.
657 sayılı yasada ne değişecek?
657 sayılı yasada tam olarak nelerin değişeceği sır gibi saklanıyor. Şimdilik duyduklarımız şöyle:
- İş güvencesi ortadan kaldırılacak; performans, kadro yetersizliği, disiplin cezası gibi nedenlerle memurların işine kolayca son verilebilecek. Bu arada hâkim, savcı, asker ve polislerin iş güvencesi kaldırılmayacak.
- Disiplin cezaları ağırlaştırılacak. Görevine karşı kayıtsızlık göstermek ve ilgisiz kalmak, grev yapmak disiplin cezası gerektiren durumlar olacak. “İki kere disiplin cezası alan kamu çalışanı işten atılır” hükmü gelecek.
- Maaşlar performansa göre verilecek. Çok maaş isteyenden itaat beklenecek; çünkü disiplin cezası almamış olmak gerekecek.
- Kamu üst düzey yöneticilerinin özel sektörden ataması yapılabilecek. Mesela bir dershane zinciri sahibi ilçe eğitim müdürü olabilecek ya da bir özel hastane yöneticisi sağlık müdürlüğüne atanabilecek.
İşçi yasaları değiştirilerek emek ucuzlatılacak
4857 sayılı yasa memurlar dışında ücretli çalışanların tümünü kapsayan, onların çalışma koşullarını düzenleyen yasadır. Bu yasanın 657 sayılı memur yasasından en önemli farkı, işçilerin kolayca işten atılabilmesine olanak sağlıyor olmasıdır.
İşe geç gelen, iki gün mazeretsiz gelmeyen, işverene karşı saygısız davranan, performansı düşük olan, yetenekleri yetersiz kalan, “çalıştıracak işim kalmadı” gibi türlü bahanelerle işçiler 4857 sayılı yasa çerçevesinde kolayca işten çıkarılabilir. İşçinin iş güvencesi patronun iki dudağı arasındadır. Yasanın işçiyi koruyan tek maddesi, patronun işten çıkarmalarda işçiye kıdem tazminatı ödemesini zorunlu tutmasıdır.
12 Eylül darbesi sonrası işçi yasasında yapılan en önemli değişiklik kıdem tazminatlarına getirilen tavan sınırlamasıdır. Bu sınırlama ile işçilerin toplu sözleşmelerde aldığı ve iş güvencesinin o güne kadar en önemli ayağı olan yüksek kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldırıldı. Yine bu dönemde sendikalara getirilen yüzde 10 barajı ile sendikal örgütlenmelerin önü kesildi, sendikal örgütlenmeler uzun yıllar gerçekleştirilemedi.
İşçilerin iş güvencesini daha da zayıflatmak için 4857 sayılı işçi yasasında yapılmak istenen iki önemli değişiklik var: kiralık işçi yasası ve kıdem tazminatı yasası.
Kiralık işçi yasası ile hâlen iş bulma kurumu olarak çalışan özel istihdam büroları, işçi kiralayan, işçi komisyonculuğu yapan kuruluşlara dönüştürülecek. Kiralık işçi düzenlemesinden en az 10 milyon işçi etkilenecek. Kiralık işçi uygulaması, taşeron sistemini bile aratacak çok rezil bir sistem, tam bir ücretli kölelik sistemi.
Yeni getirilmek istenen sistemde işçiye ihtiyacı olan fabrikalar, kadrolu işçi çalıştırmak yerine özel istihdam bürolarından diledikleri sayıda işçiyi, belli gün ya da saat için kiralayacaklar. Süresi dolduğunda, kiralanan işçinin o işyeriyle ilişiği kesilecek. Bu durumda işçi, bağlı olduğu özel istihdam bürosunun kendisini yeni bir işverene kiralamasını bekleyecek. Kiralık işçi farklı işyerlerinde kısa süreli çalışmalar yapmak zorunda kalacak. Beğenilmeyen işçi kiralandığı büroya geri yollanacak. İşçiler kıdem tazminatı, görevde yükselme, izin gibi birçok haktan mahrum kalacak. Kiralık işçi uygulamasındaki en büyük tehlikelerden birisi de zaten çok sınırlı olan sendika, toplu pazarlık ve grev haklarının kiralanan işçiler tarafından kullanılamaması olacak.
Kıdem tazminatlarına el konmak isteniyor
İşçilerin iş güvencesini daha da zayıflatmak için çıkarılmak istenen bir başka yasa, kıdem tazminatı uygulamasını değiştirmek. Bu yasa değişikliği ile kıdem tazminatı fonu kurulacak, işçiler işten çıkarılırken değil, bugün memurlarda olduğu gibi ancak emekli olmayı hak ederlerse kıdem tazminatı alabilecek. Böylece patronlara işçileri kolayca işten atabilme fırsatı doğacak. Ayrıca, fonda biriken para aynen işsizlik fonunda biriken para gibi patronlara ucuz kredi olarak kullandırılacak.
Ne yapabiliriz
Memur sendikalarının tümü iş güvencesinin kaldırılmasına karşı olduklarını açıkladı. İşçi konfederasyonları, başta Türk-iş ve DİSK olmak üzere, kiralık işçi uygulamasına karşı çıkacaklarını, modern köleliği asla kabul etmeyeceklerini açıkladı. Sendikalar kıdem tazminatı konusunun kırmızı çizgileri olduğunu, bunu genel grev sebebi sayacaklarını açıkladı.
Yani hem memur sendikaları, hem de işçi sendikaları iş güvencesini ortadan kaldıran, işçileri patronların saldırılarına karşı korumasız hale getiren her türlü düzenlemeye karşı olduklarını, gerekirse genel grev yapacaklarını açıkladı.
Ama sadece açıklama yapmak yetmez. Bütün bu yasa değişikliklerine karşı acilen sokaklara çıkmalı, yasaların parlamentodan geçmemesini sağlamalıyız.
Kamu çalışanları yasa tasarısını 2004’te eylemlerle püskürttük; 100 binlerce kişi defalarca Ankara’ya gittik; şimdi de bu yasaların çıkarılmamasını başarabiliriz. Kiralık işçi ve kıdem tazminatı yasa tasarıları, 657 sayılı yasada yapılmak istenen değişiklikler, aynı zamanda örgütlenmeye saldırıdır. İşçi ve memur, tüm çalışanlar olarak bu yasalara karşı ortak tavır almalıyız. Bu saldırıların püskürtülmesi için sınıfın birleşik gücünü ortaya koymalıyız. Türk-iş ve DİSK üyesi sendikalar giderek eylemlerini yoğunlaştırmaya başladı. Geçen yıl metal grevleri oldu, metal işçileri yol gösterdi. Yasa değişikliklerine karşı kolları sıvamak gerekir.