Avrupa Birliği’ne üye 28 devletin başkanları ve Türkiye arasında 29 Kasım günü bir anlaşma imzalandı. Tartışılan konular arasında Türkiye’nin AB’ye girişi ile ilgili olarak buzdolabına kaldırılmış olan fasılların yeniden açılması, Türkiye vatandaşları için Schengen Bölgesi’ne vizesiz giriş vaadi ve ilk elde verilecek olan 3 milyar dolar yardım vardı. Bir de, 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması karşılığında geri kalan milyonlarca mültecinin Avrupa’ya geçişini Türkiye’nin engellemesi konusunda anlaşmaya varıldı.
Türkiye, sınır güvenliğini artırmayı, insan kaçakçılığı ile etkin şekilde mücadele etmeyi ve Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamayı kabul etti.
Savaş devam ettikçe sayı artıyor
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verdiği son rakamlara göre, 10 Aralık itibariyle Türkiye, Lübnan, Irak, Mısır ve Kuzey Afrika ülkelerinde kayıt yaptıran Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyon 389 bin 735’e ulaşmıştı. Sadece Türkiye’de 2.291.900 kayıtlı mülteci bulunuyor. Avrupa’ya geçen mültecilerin sayısı 2015 yılında bir önceki yıla göre beş kat arttı, rakam 1.005.504’e ulaştı.
Sorun, sadece rakamlarla ifade edilemeyecek kadar derin ve çok boyutlu. Mülteciler için Suriye’den kaçış süreci de, Türkiye de yaşamak da ya da buradan Avrupa’ya geçmek de çok tehlikeli bir yolculuk demek. Hayatta kalmayı başarmak ise ailelerin parçalanmasından ırkçılığa, geçim ve eğitim sorununa kadar birçok başka sorunla baş etmek anlamına geliyor.
AKP hükümetinin imzaladığı anlaşma Türkiye’yi, mülteciler için bir hapishane, Avrupa için ise hapishanenin gardiyanına dönüştürüyor.
Geri Kabul Anlaşması nedir?
AB ile Türkiye arasında 2011 yılında müzakereleri tamamlanan “Geri Kabul Anlaşması”, “Adalet, Özgürlük, Güvenlik” başlıklı 24. faslın bir gereği olarak 16 Aralık 2013 günü Ankara’da imzalandı. Anlaşma, hem Türkiye hem de Avrupa Birliği ülkeleri açısından kendi vatandaşları, üçüncü ülke vatandaşları ve vatansızlara ilişkin olarak geri kabul yükümlülükleri, geri kabule ilişkin usuller ve transit geçiş hükümleri gibi konuları düzenliyor.
Anlaşma 2016’da bütün unsurlarıyla yürürlüğe girdiğinde, Türkiye kendi üzerinden AB’ye düzensiz yollarla ulaşan mültecileri ve normal yollarla ulaşıp daha sonra “düzensiz” duruma düşen mültecileri geri kabul etmekle yükümlü olacak.
Uluslararası hukuka göre devletlerin sadece kendi vatandaşlarını “geri kabul etme” sorumluluğu bulunuyor. Ancak bu anlaşma ile birlikte Türkiye Avrupa’ya “düzensiz” yollarla geçen ve kendi vatandaşı olmayan mültecileri de “geri kabul etmek” zorunda olacak ve onları Suriye’ye geri gönderecek.
Anlaşma ayrıca, AB topraklarının 20 km içine kadar sınır bölgelerinde yakalanacak düzensiz göçmenlerin “hızlandırılmış bir usulle” daha az bürokrasi ve daha çabuk şekilde Türkiye’ye iadesini sağlıyor.
Türkiye’de mülteci olmak
Canı pahasına savaştan kaçan mülteciler neden deniz yolculuğu gibi çok tehlikeli bir yolla ve insan kaçakçılarına büyük paralar vererek Avrupa’ya geçmek istiyor? Neden Türkiye’de kalmak istemiyorlar?
Türkiye’de çeşitli illerde Suriyeli mülteciler için yirmiyi aşkın kamp inşa edilmiş durumda. Ancak mülteci kamplarında toplam Suriyeli mülteci nüfusunun yalnızca yüzde 12 kadarlık bir kesimi yaşıyor.
Sorun Ortadoğu’dan gelen mültecilerin Türkiye’de hiçbir statüye ve dolayısıyla hiçbir hakka sahip olmaması. Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne “coğrafi sınırlama” ile taraf olmuştu. Yani, Türkiye sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü veriyor. Avrupa dışından gelenler ise “geçici koruma” başlığı altında “sığınmacı” statüsüne sahip olabiliyor. Sığınmacı statüsü de mültecilerin sahip olacakları doğal hakları içermiyor. Yani çalışma izinleri bulunmuyor, kaçak şekilde ve çok az ücret karşılığında çalışmak zorunda kalıyorlar. Eğitim, sağlık hakkı gibi haklardan mahrumlar.
Savaşı bitirmek
Türkiye ile AB arasında imzalanan anlaşmanın insan haklarıyla da mülteci haklarıyla da hiçbir ilgisi olmadığı ve mültecilere giderek kapanan Avrupa kapılarındaki aralığı biraz daha yok ederek Türkiye’yi bu kapının başına gardiyan olarak dikmekten başka bir işe yaramadığı çok açık.
Bu göçün bir nedeni (savaş) ve bir de bir sonucu var (ırkçılık). Bugün Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da yaşanan savaşların sorumlularından biri olan Avrupa şimdi kendi yarattığı savaşların mağdurlarına kapıyı kapatıyor. Üstelik göçmenlere yönelik ırkçılık ve İslamofobi tüm Avrupa’da yükseliyor. Türkiye de hem savaşı körükleyerek hem de AB’nin bekçiliğini yapmayı kabul ederek bu insanlık suçuna ortak oluyor.
Hem bu anlaşmaya hem de mültecilerin Türkiye’de statüsüz bırakılmasına karşı çıkmalı ve bunun için tüm dünyada bu konuda ortaya çıkan hareketlerle dayanışmalıyız. Aynı zamanda, bir an önce Ortadoğu’daki savaşın sona ermesini, Batı’nın ve tüm dış güçlerin Ortadoğu’dan elini çekmesini sağlamalıyız. Mülteciler için yapabileceğimiz en önemli şey bu olacaktır.