“Kadınlar laboratuardayken üç şey olur: Siz onlara aşık olursunuz, onlar size aşık olur ve eleştirdiğinizde ağlamaya başlarlar. Belki de erkek ve kadınlar için ayrı laboratuarlara ihtiyacımız var.” Bu sözler Nobel ödüllü İngiliz biyokimyacı Tim Hunt’a ait. Üstelik bu sözleri Güney Kore’de gerçekleşen 2015 Uluslararası Bilim Gazeteciliği konferansında, kadın gazeteciler için düzenlenen bir yemekte söylemiş. Tam bir fiyasko.
O esnada salonda olan gazetecilerin olayı Twitter’dan duyurmalarıyla başlayan tepkiler üzerine Tim Hunt, onursal profesör olduğu University College London’dan ve Royal Society’s Biyoloji Bilimleri Ödül Komitesi ile Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) üyeliklerinden istifa etmak zorunda kaldı. Ama Hunt’a göre kendisi “ortada bırakılmıştı”, çünkü aslında sözleri “iyi niyetli birer şakaydı, üniversitesi olayı kendi açısından dinleme zahmetine bile katlanmadan” onu istifaya zorlamıştı.
Tim Hunt’ın cinsiyetçi sözleri ve ardından gelen tartışmalar, bütün dünyada haber olduğu kadar kendi ülkesinde de yoğun gündem oldu. Hunt’a tepki gösteren bilim insanları ve feministlerin yanı sıra, olanların sosyal medya linci olduğunu savunanlar da vardı. Bir Avrupa Konseyi görevlisinin iddiasına göre aslında Hunt’ın sözleri şöyle devam etmekteydi: “Şimdi, cidden, Kore’nin ekonomik gelişiminden etkilendim. Ve kadın bilimciler hiç şüphesiz ki bu gelişimde önemli bir rol oynamıştır. Bilimin kadınlara ihtiyacı var ve bütün engellere ve benim gibi canavarlara rağmen, bilim yapmaya devam etmeliler.” İngiltere’nin bazı gazeteleri bu haberi “işte sözümona cinsiyetçinin açıklamaları” alaycılığıyla verirken, Richard Dawkins, Hunt’ı eleştirenlerin özür dilemeleri gerektiğini savunuyordu.
Yani sözlere şahit olan üç kadın gazetecinin (Connie St. Louis – olayı ilk duyuran, Deborah Blum ve Ivan Oransky) beyanları yeterli olmamıştı. Bunun üzerine Pulitzer ödüllü Deborah Blum, yemek sonrasında Tim Hunt’a şaka yapıp yapmadığını sorduğunu, Hunt’ın ise cevaben, ironi yapmak istediğini ama yine de kadınlarla çalışmayı “duygusal oldukları için” zor bulduğunu söylediğini bir fotoğrafla beraber –kanıt yerine geçmesi için– açıkladı.
Öyle görünüyor ki Hunt, yüzyılların “kadınlar duygusal oldukları için bilim yapamazlar” cinsiyetçi argümanıyla pek yüzleşmemişti, her ne kadar bu görüşün pratikte uygulayıcısı olmasa da, ulu orta şakasını yapacak kadar kendine ve toplumda sahip olduğu pozisyonlara güveniyordu.
Hunt vakasıyla beraber, kadınlar açısından ev dışı dünyada yer edinmenin hâlen daha ne kadar güç olduğu tekrar ortaya çıktı. Örneğin Hunt’tan desteğini kesen Royal Society, kurulduğu 1660 yılından bu yana tek sefer dahi kadın başkana sahip olmamış. İngiltere üniversitelerinde bilim ve mühendislik bölümlerinin yüzde 84’ünü ise erkek akademisyenler oluşturuyor. Bu verinin tüm dünyada benzer olduğunu düşünmememiz için hiçbir neden yok.
Kadınlar hâlâ sadece cinsiyetleri ve bu kimliklerine yüklenen ayrımcı önyargılar ile anılıyor, biliyoruz. Erkeğin tekelindeki rasyonelliğe karşılık duygusal kadın fıtratı tezadı en beylik örneklerden biri. Duygusallığın neden kötü olduğu sorusu bir yana, en gayrıbilimsel inanışlardan birinin günümüzde hâlen daha devam etmesi, cinsiyetçiliğin sadece Tim Hunt özelinde tartışılmaması gereken sistematik bir sorun olduğunu gösteriyor. Hunt, birçoğumuzun temelsiz bir ezberle tekrarladığı bir cinsiyetçiliği, herkesin önünde tartışacak kadar kibirli birisi sadece.
Tim Hunt ile dalga geçmek için kadınların hazırlayıp youtube’a yüklediği videodan sahneler: