Esra Akbalık
Yüzyılımızda dünya nüfusunun yarısına ev sahipliği yapan, BM Habitat raporlarına göre de 2050 yılında bu oranın yüzde 65’e çıkması öngörülen kentler, artan nüfusun ürettiği deneyimsel birikim ile bu birikime yön veren ve onunla şekillenen fiziksel, ekonomik ve politik hareketlerin bitmemiş ürünleri olarak karşımıza çıkıyor.
Üretim biçiminin değişmesiyle ve dolaşım hızı artan sermayenin yönlendirdiği dünya ekonomik sistemi ile önem kazanan yeni iş olanaklarıyla, sahip olduğu endüstri kenti kimliğinden sıyrılan kentler, sahip oldukları imajın ekonomik yararını fark ederek bu alanda kültürü bir sermaye olarak kullanıp yeniden yapılanmaya girmiştir. Kültürün, her türlü boş zaman faaliyetinin ve sanatın, izler kitleye sunulan birer yatırım aracı olarak yeniden tanımlandığı bu yeniden yapılandırma, metropollerin biçimlenişine büyük ölçüde yön vermektedir.
Kentlerin, artık üretimden çok tüketimin mekânları haline geldiğini söyleyen Sharon Zukin, ekonomik kalkınma için geliştirilen kültürel stratejilerin, yaratılan yeni kentsel yaşam biçimleri bağlamında geliştirildiğini ve dünya kentlerinin bu biçimleniş üzerinden birbirileri ile rekabet halinde olduklarını öne sürer. Kentsel tüketimin büyük bölümü hâlâ gündelik ihtiyaçların giderilmesini içermekteyken, birçok yeni kentsel tüketim alanı; seyahat, kültür, eğlence gibi kavramların yeni biçimleriyle ön plana çıkmaktadır. Küresel sermaye içinde rekabet halinde olan metropoller içinde, kentin ekonomik değeri, çekim gücü ve küresel imajı, üretilen kent politikaları için belirleyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
O zamana kadar ulusal kalkınmacı, içe kapalı ve ithal ikameci bir politika izleyen Türkiye de, 1980’lerle birlikte neoliberal küreselleşmeci ihracat odaklı bir büyüme stratejisini benimseyerek, küreselleşme sürecinde sermayeyi cezbetmek ve sermaye için uygun koşullar yaratma yolunda politika üretmeye başlamıştır. Küreselleşmekte olan ve dünyaya açılan İstanbul’un dönüşümünü biçimlendiren etmenler, küreselleşme sürecini oluşturan insan-sermaye-mal-bilgi-kültür akışlarının yoğunlaşması olmuştur.
Büyük sermaye grupları
1980 sonrasında yaşanan ekonomik dönüşümlerin yansıması olarak kentsel alanda değişime uğrayan alanlardan biri de konut alanlarıdır. İhsan Bilgin’e göre, bu dönemi 1980 öncesi dönemden ayıran en önemli özellik, büyük sermaye gruplarının inşaat sektörüne ve gayrimenkule sistematik olarak yatırım yapmaya başlamasıdır. Bali de, 1980 sonrasında gelir düzeyi yükselen yeni bir toplumsal kesimin oluşmasına dikkat çeker. Bir yandan toplum içinde gelir düzeyi yükselen ve farklılaşan bu kesim, küresel dünyaya uygun yeni bir yaşam ve tüketim biçimini benimserken, büyük ölçekli gayrimenkul projeleri geliştiren şirketler de bu yeni sınıfın varlığını dikkate alarak projeler geliştirmeye başlamıştır.
David Harvey’nin, neoliberal ekonomik krizlerin ve biriken artı değerin kentsel fiziksel üretim ile giderilmeye çalışıldığı teorisi, İstanbul için hem yükselen bir ekonomik değer olarak inşaat firmalarının ön plana çıkması hem de konutun tüketici açısından meta değerine yapılan vurgunun artması ile örneklenebilmektedir. 2000’li yıllara gelinmesiyle, bölgesel ve küresel gücünü ekonomik kalkınma politikalarına ve yabancı sermaye çekimine odaklayan Türkiye için, İstanbul bu vizyonun simgesi olarak daha da önem kazanmış ve peş peşe üretilen mega projeler ile kentin küresel kimliği ön plana çıkarılmıştır.
1980’lerden başlayarak gerek yapılması planlanan gerekse hayata geçirilen bu projelerin etkileri İstanbul’da hızlı bir dönüşüm olarak yansımaktadır. 31 Mayıs 2013 tarihinde yayımlanan 6306 sayılı Afet yasası gibi temelini çoğunlukla “risk” faktörüne dayandıran yeni anayasal düzenlemelerin ve yatırım kararlarının sağlıklı yaşam koşullarının sağlanmasından, kültürel mirasın sürdürülebilirliğinden ve sosyal bütünleşmenin sağlanmasından çok, kentin meta değerinin yükseltilmesine hizmet eden merkeziyetçi düzenlemeler olarak hayata geçmesi, doğal-sosyal-kültürel ve toplumsal pek çok büyük riski de beraberinde getirmektedir.
Zorla tahliye, soylulaştırma, mülkiyet hak ihlâli gibi çeşitli mağduriyetlere yol açan kentsel dönüşüm projelerine hız kazandırmak için araçsallaştırıldığı, bu projelerin meşruiyeti için bir “bahane” olarak öne sürüldüğü noktasında uzlaşılan eleştirilere uğrayan Afet Yasası ile birlikte, İstanbul için kapsamlı bir kentsel dönüşüm süreci de başlamıştır. Deprem gibi doğal afetlere karşı kapsamlı bir önleyici politika gibi görünen sürecin, bir taraftan emlak spekülasyonlarını bir taraftan da sosyo-mekânsal ayrışmayı arttıran ilk yansımaları görülmeye başlanmıştır.
Gerek tarihsel bir bakış açısı içinde kentlerin dönüşümlerini ekonomi-politik, sosyal ve mekânsal olarak ele alan teoriler, gerekse nüfus verileri ve yasal düzenlemeler ışığında güncel durumları ortaya koyan raporlar ile desteklenen günümüz konut fenomeni, özellikle İstanbul’da gündelik yaşamın artık birer şantiye alanı içinde geçiyor olmasıyla da problemin salt mekânsal bir barınma ihtiyacından fazlasını göstermesini anlamak için yeterli görünüyor. Modern zamanların “az çoktur” düsturuyla malzemeden mekânsal çözümlere, bütçeden üretim biçimine kadar tüm yönleriyle sosyal bir olgu olarak ele alınan konutun, “ne kadar çok o kadar iyi” olarak özetlenebilecek bir niceliksel çılgınlığa evrildiğini görmek de konunun çok boyutluluğunu ortaya koyuyor.
Varoluş mücadelesi
Temel hammaddesi toprak gibi üretilemez, çoğaltılamaz doğal ve sınırlı bir kaynak olan yapı sektörünün, tüm argümanlarını çokluk, büyüklük, nicelik üzerine kurmuş olması; kuşkusuz Korkut Boratav’ın “Devletin çeşitli uygulamalarla bireysel, sektörel ve ya endüstriyel olarak özel teşebbüs lehine herhangi bir çıkar avantajı yaratması ve bu avantajın, gerçekleştirilmesi ve paylaşılması” olarak tanımını yaptığı kentsel rantın sürdürülebilir üretimden vazgeçmiş bir ekonomi için hayatî önem taşıyor olmasından kaynaklanıyor.
Demokrasinin en temel gereklerinden biri olan kamusal alanlara kesintisiz ve herkes için erişimin, barınma hakkının, barınmanın salt bir koruma duvarından öte sosyal, bireysel, ekonomik ve politik bir hak olduğu gerçeğinin derinden manipülasyona uğratıldığı günümüzde; insan ve mekân ilişkisi her alanda yürütülen adil yaşam hakkı mücadelesinin kuşkusuz temel içeriklerinden birini oluşturuyor. Bir tarafta sınırlarına dayanmış bir gezegen ve savaş ve yoksullukla yerlerinden edilen milyonlar çoğunluğu oluştururken, diğer tarafta da her bir toprak parçasının adaletsiz işgali ile sunulan ve yasalarla rasyonelleştirilen politik anlayış içinde çağlar boyunca var olan bu ilişki; günümüz koşulları içinde gittikçe sertleşen bir varoluş mücadelesi içinde.
Kapitalizmin çelişkilerinin en fazla görünür olduğu kentlerde, özellikle konut alanında üretilen politikaların ve yürütülen uygulamaların; mülkiyet sorunu, yerinden etme, ötekileştirme, rant hareketliliğini arttırma amacıyla kamusal ve doğal alanların kamu hakkı gözardı edilerek imara açılması şeklinde özetlenebilecek hamlelerle şekillenmesi, farklı ölçeklerde beraberinde getirdiği sorunlarla, bedeli çok uzun vadelere yayılacak geri dönüşümü zor zararları beraberinde getiriyor.
“Ya İnşaat”
Deprem yasaları, yetkileri arttırılan TOKİ gibi kuruluşlar ve teşvik edilen özel girişimlerin yardımıyla, “Ya İnşaat” düsturuyla daimi bir yıkım ve yapım hareketliliğine mahkûm edilen İstanbul için de barınma, kamusal alan, insan-mekân kavramlarının, her daim büyük ölçekli bir politik vizyondan ele alınması ve sağlıklı ve adil yaşam alanları için yürütülecek mücadeleler için çoklu ilişkilerin deşifre edildiği bir bakış açısıyla sürekli gündemde tutulması, önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacak gibi duruyor.
Bu sebeple; kibir, yağma, rant ve işgalden bağımsız; adil ve sağlıklı yaşam alanları üretme mücadelesini, başka alanlarda yürütülen makro mücadelelerin parçası haline getirmek gerekliliğini sürekli akılda tutmak gerekiyor.
Doğal kaynak sınırlarına dayanan gezegende, en yüksek sesle, “başka bir yaşam anlayışı mümkün” demenin tam zamanı.
KAYNAKLAR
Bali, R.N., 2002. Tarz-ı Hayattan Life Style’a: yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar, İletişim Yayınları, İstanbul.
Bilgin, İ., 1998. “Modernleşmenin ve Toplumsal Hareketliliğin Yörüngesinde Cumhuriyetin İmarı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık (ed. Sey, Y.) kitabı içinde s. 255-272, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
Harvey, D., 2003. Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul.
Keyder, Ç., 2000. “Enformel Konut Piyasasından Küresel Konut Piyasasına”, İstanbul: Küresel ile Yerel Arasında kitabı içinde, der. Keyder, Ç., Metis Yayınları, İstanbul.
Sönmez, M. ve Köletavitoğlu, T., 2014. “Kentsel Rantın Paylaşımı”, İstanbul Konuşmaları içinde, Kolektif, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları / Mimarlık Dizisi, İstanbul.
Zukin, S., 1995. The Cultures of Cities, Blackwell Publishers, Massachusetts.