Unutulan tarih: Roman Soykırımı
M. Utku Şentürk
İkinci Dünya Savaşı denince akıllara Nazilerin Yahudileri toplama kamplarına doldurarak katlettikleri gelir. Oysa katledilenler Yahudilerden ibaret değildir.
Tarihçiler, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş yıllarında yaklaşık 29 milyon sivil insanın Naziler tarafından (toplama kamplarında, gettolarda, askerî kıyımlarda, siyasî cinayetlerde) katledildiğini hesaplamaktadır. Naziler hem Yahudilere, hem de Romanlar, Polonyalılar ve Slavlar gibi etnik gruplara, akıl hastalarına, sakatlara ve Katolikler veya Yehova Şahitleri gibi dinî cemaatlere, Sosyal Demokratlara, Sosyalistlere ve Komünistlere yönelik büyük bir soykırım yürütmüşlerdir. Fakat Yahudilerin dışında bu masum insanlara yapılan soykırım çoğu zaman söz konusu bile edilmemekte, adeta yok sayılmaktadır.
Roman Soykırımı
Romanlara yönelik Nazi vahşeti, unutulan bir soykırımdır. Nazilerin ırkçı ideolojisi, Romanları de “yok edilmesi gereken aşağı ırklar” kategorisine dahil etmiştir. Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte, Almanya’da yaşayan Romanlar üzerinde de baskı politikası başlamıştır. Sanat yetenekleriyle ve özgün yaşam tarzlarıyla dünyanın pek çok ülkesinde kültürel bir renk olarak kabul edilen ve hoşgörülen Romanlar, Nazi Almanyası’nda insanlık dışı bir nefretin hedefi olmuştur.
Alman Sağlık Bakanlığı’nın Irk Araştırmaları Bölümü’nden Eva Justin tarafından 1936 yılında hazırlanan bir doktora tezi, Romanları “Alman ırkının saflığı için çok büyük bir tehlike” olarak tanımlıyordu. 14 Aralık 1937’de yayınlanan bir karar ise Romanları “iflah olmaz suçlular” olarak tanımladı ve Alman toplumundan izole edilmelerini karara bağladı. Romanlar 1938’in başından itibaren Nazi görevlileri tarafından yakalanıp toplama kamplarına gönderilmeye başladı. Buchenwald kampında Romanlar için özel bir bölüm oluşturuldu. Mauthausen, Gusen, Dautmergen, Natzweiler ve Flossenburg kamplarına gönderilen Romanların de çoğu buralarda katledilecekti.
Bir yandan da Romanlara yönelik bir kısırlaştırma programı uygulamaya kondu. Düsseldorf-Lierenfeld’deki bir hastanede yapılan ameliyatlarda, Roman olmayan erkeklerle evlenen Roman kadınlar zorla kısırlaştırıldı. Kısırlaştırma, hastanın üreme organlarının cerrahî müdahale ile kesilip alınması anlamına geliyordu ve korkunç acılar veren bir işlemdi. Bazı hastalar kısırlaştırma sırasında hayatlarını yitirdi. Özellikle hamile kadınlar üzerinde yapılan kısırlaştırma ameliyatlarının çoğunda hastalar öldü. 1
Nazi Almanyası’nın ikinci adamı olan SS Şefi Heinrich Himmler 1938 yılında Roman sorunu’na el koydu ve daha önceden Münih’te bulunan Roman İşleri Merkezi’ni Berlin’e taşıttı. Bundan sonra Romanların yok edilmesi de, Yahudilerin yok edilmesi gibi, Nazi Almanyası’nın hedeflerinden biri haline gelecekti.
Romanların ‘toplu imhası’ 1941 sonbaharı’nda başladı. Bu dönemde Romanları bulmak, öldürmek ya da toplama kamplarına göndermek için özel Einsatzgruppe timleri kuruldu. Almanya’dan on binlerce Roman Polonya’ya ve oradan Belzec, Treblinka, Sobibor ve Majdanek toplama kamplarına gönderildi. Kamplarda, Yahudilerin sarı yıldızı gibi, üzerinde “Z” harfi (Almanca “çingene” anlamına gelen Zigeuner’in Z’si) olan üniformalar giydirildiler. Hollanda, Fransa ve Belçika’dan yola çıkarılan 30 bine yakın Roman da Auschwitz’e aktarıldı. Auschwitz Müzesi Tarih Bölümü Müdürü Dr. Franciszek Piper’e göre, Auschwitz’in bir parçası olan Birkenau’ya “yaklaşık 23 bin Roman transfer edilmiş ve bunların 21 bini öldürülmüştü; Romanların öldürülme oranı Yahudilerinki kadar yüksekti.” Auschwitz kumandanı Rudolf Hess anılarında, öldürülen bu Romanların arasında “çok sayıda çocuk, yaşı neredeyse yüze varan ihtiyarlar ve hamile kadınlar” olduğunu yazar.
Yahudilere uygulanan tüm katliam araçları Romanlara da uygulandı. Einsatzgruppe timleri, Romanları da buldukları yerde öldürdü. UNESCO yayınları arasında yer alan “Nazi Terörünün Roman Kurbanları” başlıklı bir makalede şu bilgiler verilir:
“Polonya’da ve Sovyetler Birliği topraklarında Romanlar hem ölüm kamplarında hem de açık arazide katledilmiştir… Nazilerin geçtiği her yerde Romanlar tutuklanmış, sürülmüş ve öldürülmüştür. Yugoslavya’da Yahudilerin ve Romanların idamları 1941 Ekimi’nde ormanlık alanlarda yürütülmüştür. Köylüler, idam yerlerine götürülmek için kamyonlara yüklenen çocukların ağlayışlarını ve çığlıklarını hâlâ hatırlamaktadır.” 2
Kaç Roman’ın Naziler tarafından öldürüldüğünü tam olarak tespit etmek zordur. Yine de rakamlar bir fikir vermektedir. Tarihçi Raoul Hilberg’e göre, soykırım öncesinde Almanya’da 34 bin Roman vardır ve bunların çok büyük bölümü öldürülmüştür. Rusya, Ukrayna ve Kırım’daki katliamlardan sorumlu olan Einsatzgruppen raporlarına göre, bu ülkelerde yaklaşık 300 bin Roman katledilmiştir. Yugoslav makamlarına göre, sadece Sırbistan sınırları içinde 28 bin Roman öldürülmüştür. Polonya’daki kurbanlar için ise tahmin dahi yapılamamaktadır. Tarihçi Joseph Tenenbaum, toplam olarak en az 500 bin Roman’ın Naziler tarafından öldürüldüğünü tahmin etmektedir. Bazı tarihçiler ise, bu rakamın bir milyona kadar çıkabileceği görüşündedir. 3
Bu büyük trajediye rağmen, Roman soykırımı çoğu zaman görmezden gelinir. Soykırımı anlatan kitaplarda, filmlerde, makalelerde Roman soykırımı ya hiç belirtilmemekte veya önemsiz bir konu gibi geçmektedir. Oysa Romanlara yapılan muamele ile Yahudilere yapılan muamele arasında fark yoktur. Her iki grup da 1936’daki Nüremberg kanunları tarafından Alman toplumundan dışlanmıştır. Nazilerin toplu imha kararı da yine her iki grubu birden hedef almıştır. Soykırım konusunda en yetkili Nazilerin arasında yer alan Adolf Eichmann, “Yahudi sorunu ile Roman sorununun birlikte ve aynı anda çözülmesi gerektiğini” yazmıştır.
Değişen pek bir şey yok…
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Romanlar ırkçı zihniyet ve uygulamaların kurbanı oluyor. Romanlar yoğun olarak yaşadıkları Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye başta olmak üzere genel olarak Orta ve Doğu Avrupa’da kötü muamele, yoksulluk, tahammülsüzlük, şiddet ve dışlanma ile karşılaşıyor.
İtalya ve Fransa gibi Batı Avrupa ülkelerindeki Romanlar ise ya gayrı insanî kamplarda yaşamaya zorlanıyor ya da doğrudan ülkeleri olduğu düşünülen Romanya’ya gönderiliyor. Avrupa Birliği’nin 2004’te genişlemesiyle birlikte AB vatandaşı haline gelen Romanların serbest dolaşım çerçevesinde ortaya çıkan hukukî haklarını kullanmalarına dahi izin verilmiyor. Romanların seslerini duyurmak için bulundukları girişimler Bulgaristan, Sırbistan gibi ülkelerde ırkçı saldırıların nedeni haline geliyor. Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların yürüttüğü çalışmalar, iş bulma, gelir edinme ve sağlık hizmetlerine ulaşım gibi alanlarda tüm Romanların ulus aşırı ölçüde ve yatay kesecek biçimde en dezavantajlı kesim olduğunu gösteriyor.
Son birkaç yılda Romanlara yönelik İznik’te yaşanan linç girişimleri; Bursa’da yetkililerin hazırladığı ve Romanları bir “tehdit” ve “risk” olarak gösteren, alışılagelmiş önyargıları ve devletin soruna bakış açısını yansıtan rapor; aynı günlerde Çanakkale’de bir okulda Roman çocukların tecrit edilerek ayrımcılığa uğradığı haberi, Türkiye’de sorunun medyaya yansıyan kısmı. Oysa bunlar Romanların Türkiye’de hergün yaşadıkları sorunların çok küçük bir kesiti.
Türkiye’de AKP hükümetinin “Roman Açılımı” yapacağını duyurup bu açılım sonucunda kentsel dönüşüm kılıfı altında Sulukule ve Dolapdere’nin Romanlardan “temizlenerek” yeni zengin AKP’lilere “nezih mahallelerde”, lüks konutlar yapılması da Romanlara bakış açısının onyıllardır değişmediğinin somut bir delili olsa gerek.
Dipnotlar
- Myriam Novitch, “Gypsy Victims of the Nazi Terror”, UNESCO Courier, Oct. 1984.
- A.g.e.
- Ward Churchill, “Assaults on Truth and Memory, Part II”, 1997, ZNet.